15 Eylül 2012 Cumartesi

Sakarya İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

sakarsa_ilinin_tarihi_turistik_yerleri

Sakarya ili, tabiî güzellikleriyle zengin bir ilimizdir. İl toprakları zelzele bölgesinde ve târihî istilâ yolları üzerinde olduğu için târihî eserlerinden mühim kısmı zamânımıza ulaşamamıştır.

Başlıca târihî eserleri şunlardır:

Rüstempaşa Câmii ve Hamamı: Sapanca ilçesindedir. 1553’te Kânûnî Sultan Süleymân Hanın vezirlerinden Rüstem Paşa adına, Mîmar Sinân tarafından yapılmıştır.

Orhan Gâzi Câmii: Orhan Gâzi zamânında 1317’de yapılmıştır. Merkez ilçededir. Sultan Abdülhamîd Han tarafından yeni baştan yapılmıştır. Dernekkırı Osman Câmii de denir.

İmâret Câmii: Taraklı ilçesindedir. Yavuz Sultan Selim Han, Ridâniye Seferinden önce burada kışlamış ve onun veziri Yunus Paşa yaptırmıştır.

Şeyh Muslihiddin Câmii: Kaynarca ilçesinin, Küçük Kaynarca köyündedir. Fâtih Sultan Mehmed Hanın mîmarlarından Şeyh Muslihiddin adına yapılmıştır.

Elvan Bey İmâreti: Geyve ilçesindedir. On beşinci asırda kesme taş ve tuğladan yapılmıştır. Avlusunda Elvan Beyin türbesi vardır.

Sakarya Köprüsü: Geyve ilçesindedir. On beşinci asırda yapılmıştır. On dört kemerli taş köprünün, yıkılan iki kemeri demirdendir. Günümüzde de kullanılmaktadır.

Eski eserler:

Başköprü (Justinianus Köprüsü): Bizans İmparatoru Justinianus tarafından 6. asırda yapılmıştır. Adapazarı’ndadır. Sekiz gözü olan bu taş köprünün uzunluğu 429 metredir. Bizanslılardan kalma Pontogephyra, Zampi ve Tantaendie köprüleri de vardır.

Harmantepe Kalesi: Harmantepe köyündedir. Adapazarı’na 12 km mesâfededir.

Çobanlar Kalesi: Sakarya Nehri kenarında ve Geyve’ye yakın bir yerdedir.

Paşalar Köyü Kalesi: Pamukova’nın Paşalar köyündedir.

Adliye Kalesi: Adliye köyündedir.

Söğütlü Kalesi: Çark Suyunun Sakarya Nehrine döküldüğü yere yakın bir yerdedir.

Seyitler Kalesi, Kurt Köy Kalesi, Kanlıçay Kalesi, Karapürçek Kalesi eski kalelerden bâzılarıdır.

Ali Fuat Paşa Köprüsü: Geyve Boğazındadır. Târihî bu köprüyü 1497’de İkinci Bâyezîd Han tamir ettirmiştir.

Zafer Takı: Justinianus Köprüsünün bir ucundadır. Yıkıntı hâlindedir.

Akyazı Tümülüsü: Küçücek Köyü yakınlarındadır. Roma devrinden kalma târihî eserler bulunmuştur.

Roma Anıt Mezarı: Pamukova-Bilecik yolu üzerindedir.

Bitinya Mezarları, Ayvalıkdere Çeşmesi ve Kadı Köprüsü eski çağlardan kalma diğer eserlerdir.

Mesire yerleri: Karadeniz iklimiyle Akdeniz iklimi arasında bir geçiş iklimine sâhip olan Sakarya’da çok sayıda mesire yeri vardır. Bunlar genellikle göl kıyılarıyla ormanlık arâzide ve Karadeniz kıyılarında toplanmıştır. Başlıcaları şunlardır:

Hasan Dağı: İstanbul-Ankara karayolu üzerinde Sapanca Gölü kıyısındadır. Sedir ve çam ağaçları arasında güzel manzaralı bir mesire yeridir. Temiz ve tatlı suları meşhurdur.

Çark Mesiresi: Adapazarı’na çok yakın Çark Deresi kıyısında bir mesire yeridir. Sapanca’dan çıkan Çark Suyunun etrafı çok güzeldir. Yeniden düzenlenerek halkın hizmetine sunulmuştur.

Akgöl: İl merkezine 12 km mesafede Karasu karayolu üzerindedir. Gölün kenarında küçük koru piknik alanıdır. Gölde her türlü tatlı su balığı yaşar. Ayrıca göl çevresinde tavşan, keklik ve yaban ördeği avlanır.

Sakarya Ağzı: Sakarya Nehrinin Karadeniz’e döküldüğü yerdedir. Plajı, tatlı suyu ve mağaraları ile ilgi çeker. Soğuk suyu ile meşhur, Ayı İni mağarası buradadır.

Sapanca Gölü: Manzarası çok güzeldir. Gölde tatlı su balıkları bulunur. Av hayvanları bakımından da zengindir. Kıyısında turistik tesisler vardır.

Mâden Deresi: Derenin iki tarafı ormanlık ve fidanlıktır. Yukarı kısımlarındaki çağlayanlar ilgi çeker. Mesire yerinde bir av evi bulunur.

Domdom Kaya: Geyve’nin Hırka köyündedir. 476 m yükseklikte bir kayadır. Geyve civarı ve Pamukova’ya hâkimdir. Kayanın altındaki mağaradan Güreyik Suyu çıkar.

Acarlar Gölü: Kaynarca ilçesindedir. Gölün çevresi dişbudak asmalarıyla çevrilidir. Güzel bir piknik yeridir.

İçme ve kaplıcalar: Sakarya ilinde pekçok kaplıca ve içme vardır. Bazıları şunlardır:

Kuzuluk Kaplıca ve Mâden Suyu: Akyazı ilçesine 8 km uzaklıkta Kuzuluk köyündedir. Tesisleri mevcuttur. Kaplıca suyu banyo ile romatizma, nevralji, nefrit ve kadın hastalıklarına; içme ile mîde rahatsızlıklarına, karaciğer ve safra yolları hastalıkları, şeker hastalığına, ekzama ve sedef gibi cilt hastalıklarına iyi gelir.

Ilıcaköy İçmesi: Geyve ilçesine 15 km uzaklıkta, Ilıcaköy ilçesindedir. Beş musluklu çeşme hâlinde olup, konaklama tesisleri yoktur. Mîde rahatsızlıklarına iyi gelir.

Kıl Hamamı: Pamukova ilçesinin Paşalar köyündedir. Tesisleri yetersizdir. Kaplıca suyu romatizma, nevralji, nefrit, kadın hastalıklarına, nevrasteni ve sinirli hastaları için tavsiye edilir.

9 Eylül 2012 Pazar

Samsun İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

samsun-tarihi-turistik-yerler
Karadeniz Bölgesi’nin orta kesiminde yer alan Samsun, doğuda Ordu, güneydoğuda Tokat, güneyde Amasya, güneybatıda Çorum, batıda Sinop illeri, kuzeyde de Karadeniz ile çevrilidir.

İl toprakları güney kesimde yer alan orta yükseklikteki dağlık alandan alçak düzlüklerin yer aldığı Karadeniz kıyısına doğru alçalır.İlin büyük bir bölümünü Kuzey Anadolu Dağları engebelendirir. Kızılırmak Vadisinin doğusunda Canik Dağları, batısında Küre (İsfendiyar) Dağlarının doğusu yer alır. Amasya-Çorum il sınırı yakındadaki Kunduz Dağı (1.791 m.), Bünyan Dağı, Sıralı Dağ, Akdağ (2.082 m.) ve Yunt Dağı ilin en yüksek tepeleridir. Bu dağların Karadeniz’e bakan yamaçları ormanlarla kaplıdır.

İl topraklarındaki düzlükler, Karadeniz kıyısında yer alan diğer illere göre daha geniştir. Çarşamba Ovası, Bafra Ovası bunların başlıcaları olup, Yeşilırmak ve Kızılırmak’ın taşıdığı alüvyonların birikmesi ile oluşan bu düzlükler birer delta ovasıdır. İl topraklarında yer alan düzlükler, Mert Çayı ve Kürtün Çayı gibi bir çok akarsuyun getirdiği alüvyonlarla oluşmuştur. İldeki plato ve yaylalar fazla yüksek değildir.

Yaylalar, Ladik, Havza, Veziköprü ve Kavak ilçelerinde yer alır. İl topraklarını Terme Çayı, Yeşilırmak, Abdal Çayı, Mert Çayı, Kürtün Çayı ve Kızılırmak sular. Uzunluğu 1.182 km. olan Kızılırmak Kızıl dağdan doğar, Sivas, Kayseri, Nevşehir ve Kırşehir topraklarını sular; Anadolu yaylasından bir yay çizerek Çorum ilinin kuzeyinden Samsun’un topraklarına girer ve denize dökülür. 468 km. uzunluğundaki Yeşilırmak ise Köse Dağdan doğup Canik Dağlarını geçerek Samsun il sınırına gelerek Civa Burnu’ndan denize dökülür. Tozanlı Irmağı, Tokat Çayı, Kelkit ve Çekerek Suyu Yeşilırmak’ın önemli kollarıdır.

İl sınırları içerisinde birçok doğal ve yapay göl bulunmaktadır. Doğal göller Yeşilırmak’ın kollarından Tersakan Çayını besleyen Ladik Gölü ve delta ovalarında bulunan irili ufaklı lagünlerdir. Karaboğaz, Liman, Cernek ve Balık gölleri ile Uzungöl Kızılırmak deltasındaki başlıca lagünlerdir. Yeşilırmak deltasındaki lagünler ise; Dumanlıgöl ve Akgöl ile Simenlik Gölüdür. Ayrıca Yeşilırmak üzerinde kurulan enerji amaçlı Suat Uğurlu Barajı ile Abdal Çayı üzerinde kurulan içme ve kullanma amaçlı kurulan Çakmak Barajı ve Kızılırmak üzerindeki enerji amaçlı Altınkaya Barajının bıraktıkları suların birikimiyle oluşan yapay göller de bulunmaktadır. Yüzölçümü 9.579 km2, 2000 Yılı Genel Nüfus sayım sonuçlarına göre toplam nüfusu 1.203.681’dir.

İlin Karadeniz kıyısında, Kızılırmak ve Yeşilırmak’ın deltalarında oluşan iki büyük çıkıntı bulunmaktadır. Bu deltaların alüvyal oluşumuna uygun olarak kıyı kesiminde doğal plajlara, yer yer de kumlara rastlanır. Kıyının ardındaki lagünlerin etrafı sazlık, bataklık ve ormanlıktır. Kızılırmak deltasının kuzeybatısında Civa Burnu, doğusunda da Çaltı burnu yer almaktadır. Samsun’un güney kesiminden Kuzey Anadolu Kırık Kuşağı geçmektedir. Bu kesimde tarih boyunca bir çok deprem olmuştur.

Doğal bitki örtüsü açısından zengin olan Samsun’da, iç kesimlerde,ovalarda ve dağların az eğimli yamaçlarında orman örtüsü azalmıştır. Yüksekliğin 1000-1200 metre olduğu yerlerde kışın yapraklarını döken ağaçlara (gürgen, meşe, ıhlamur, kestane, kayın dış budak) rastlanır. 1200-1800 m. yükseklikte ise iğne yapraklı ağaçlara rastlanır. Karadeniz Dağlarının kuzey yamaçlarında kayın ve ladin ağaçları, güney yamaçlarında ise gürgen ve meşe ağaçlarından oluşan ormanlara, kıyıya yaklaştıkça söğüt ve kavak ağaçlarına rastlanır. Samsun ilinin en zengin orman alanları Çarşamba, alaçam, kavak ve Vezirköprü ilçelerinde bulunmaktadır.

Samsun’da iklim, kıyı ve iç kesimlerde değişiklik gösterir. Kıyı şeridi Karadeniz’in etkisinde olmasına karşın iç kesimler Akdağ ve Canik Dağları etkisi altındadır. Sıcaklık ve yağış bakımından Samsun, ne doğu ne de Batı Karadeniz bölgesine benzemektedir. Yağış Karadeniz’e nazaran daha azdır. Kuzey rüzgarlarına açık olduğundan sıcaklık daha düşüktür. Kıyı kesiminde kışlar ılık, ilkbahar sisli ve serin, yaz mevsimi ise genellikle kuraktır. İlin iç kısımları sahile oranla daha serindir.

İlin ekonomisi tarım, hayvancılık, balıkçılık, turizm, tarıma dayalı sanayii ve ticarete dayalıdır. Yetiştirilen tarımsal ürünlerin başında , buğday, arpa, tütün, mısır, ayçiceği, şeker pancarı, fındık, kuru fasulyedir. Ayrıca sebze ve meyve de yetiştirilmektedir. Hayvancılıkta ise dağlık alanlarda koyun, düzlüklerde sığır ve manda besiciliği ile tavukçuluk yapılmaktadır. İldeki akarsu ve göllerde tatlı su balıkçılığı da yapılmaktadır.

İldeki sanayii kuruluşu olarak, un, salça, süt ürünleri, çeltik, bitkisel yağ, şeker, su ürünleri işleme, sigara, yaprak tütün işleme, yem, orman ürünleri, gübre, çimento, metalürji, plastik, profil boru ve tel fabrikaları bulunmakta olup, en önemli sanayi kuruluşu Etibank’a ait Karadeniz Bakır İşletmeleridir. Küçük sanayiinin önemli dallarını ise orman ürünleri ve gıda üretimi ile dokumacılık oluşturmaktadır. Yer altı kaynakları bakımından yoksul olan Samsun’da sıcak madensuyu kaynakları ile tuğla-kiremit hammaddesi, Havza yöresinde linyit, Vezirköprü’de de mermer içeren cevher yatakları bulunmaktadır.

Antik Çağda Amisos adı ile anılan kent, Miletosluların MÖ.VII.yüzyılda Karadeniz kıyılarında kurdukları ticaret kolonilerinden biridir. MÖ.V.yüzyılda Atinalıların ele geçirdiği kent, bir süre Priraierus adı ile anılmıştır. Önemli bir ticaret limanı olan Amisos’u saldırılardan korumak amacı ile surlar yapılmıştır. Bizans döneminde bir piskoposluk merkezi olan Amisos’u alamayan Danişmendliler hemen yakınında yeni bir kale yaptırmışlardır. Yüzyıllarca zengin bir ticaret merkezi olan eski yerleşim Hıristiyan Samsun ya da Gavur Samsun adı ile anılmıştır. XI.yüzyılda Cenevizlilerin eline geçen Eski Amisos ve Yeni Amisos arasında ticari bir ilişki bulunmakta idi. Sonraları Simisso ve Samissun olarak isimlendirilen bu yerleşmenin adı Samsun’a dönüşmüştür. Eski Amisos’un bulunduğu yer günümüzde halk tarafından Kara Samsun olarak anılmaktadır.

Samsun’daki ilk yerleşim tarih öncesi dönemlere kadar uzanmaktadır.Tekkeköy yakınlarında ele geçen buluntular yörenin Paleolitik Çağda (MÖ.10.000-5.500) yerleşime sahne olduğunu göstermiştir. İkiztepe, Dündar Tepe, Öksürük Tepe ve diğer höyüklerde yapılan arkeolojik kazılar ve araştırmalar, yerleşmenin Kalkolitik Çağ (MÖ.5500-3500) ve sonrasında da sürdüğünü kanıtlamıştır. Ayrıca söz konusu yörenin Hititlerden önce ve Hititler döneminde Gaskalar tarafından da yerleşim yeri olarak seçildiği Hitit yazılı kaynaklarından anlaşılmaktadır. M.Ö. 750-760 yılları arasında Anadolu’da yunan kolonilerin kurulduğu dönemde Amisos adlı küçük bir yerleşme merkezi idi. Şehrin İon şehir devletlerinden Miletos (millet) tarafından kurulduğu sanılmaktadır. MÖ.V.yüzyılda Atinalılar, MÖ.IV.yüzyılda önce Persler daha sonrada Makedonyalılar yörede egemenlik kurmuşlardır. M.Ö.331 yılında Büyük İskender Amisos ’u bağımsız şehir olarak ilan etmiştir.

Daha sonra Seleukosların hakimiyetine giren yöre, MÖ.III.yüzyıl başlarında kurulan Pontus Devleti’nin egemenliği altına girmiştir. Bu dönemde burada Mossynoikialılar yaşıyordu. Pontus kralı Mithridates VI. Zamanında (M.Ö.120.-M.Ö.63) yöre en parlak dönemini yaşamıştır. MÖ.I.yüzyıl ortalarında Romalıların hakimiyetine giren Samsun yöresi Pontus Polemoniacus bölgesi sınırları içerisinde idi. 395’de Roma İmparatorluğu’nun Batı Doğu olmak üzere ikiye ayrılmasın ile Doğu Roma (Bizans)toprakları içinde kalmıştır. Bizanslılar zamanında önemli bir piskoposluk merkezi olmuş, Armeniakon Theması’na bağlanmıştır. VIII. Ve IX.yüzyıllarda birkaç kez Arap saldırılarına uğramıştır. Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra bazı Türkmen boyları buraya yerleşmiş ve Melik Danişment Gazi’nin kurduğu Beyliğin hakimiyeti altına girmiştir.

Danişmendliler, Bizanslılar ve Anadolu Selçukluları arasında birkaç kez el değiştiren Samsun ve yöresi, XIII.yüzyıl başlarında kurulan Trabzon İmparatorluğunca yönetilmiştir. Pontuslularla Anadolu Selçukluları arasında çekişmeye neden olan Samsun XIII.yüzyıl ortalarında Moğolların saldırılarına uğramıştır. Bir süre Pervaneoğullarının, XIV.yüzyıl ortalarında Eretna Beyliğinin, daha sonra da Kadı Burhanettin Devleti’nin egemenliği altında kalmıştır. 1398’de Osmanlıların eline geçen Samsun , Ankara Savaşı (1402) sonrasında, Timur yönetimi sırasında Taveddinoğulları, Kubadoğulları ve Candaroğulları arasında paylaşılmıştır.

Çelebi Sultan Mehmet tarafından 1428’de kesin olarak Osmanlı topraklarına katılmıştır. XIX.yüzyılda büyük bir bölümü Trabzon vilayetinin Canik Sancağına bağlı olan yörenin güney kesimi Sivas vilayetinin sınırları içerisinde idi. 1869 yılında büyük bir yangın geçiren Samsun’un hemen hemen tamamı yanmıştır.

I.Dünya Savaşı sırasında Karadeniz’de denizyolu ulaşımının durmasından büyük zarar gören şehir, 1915’te Rus donanması tarafından dört kez bombalanmıştır.

XX.yüzyılın başlarında halkın bir kısmı Rumlar ve Ermenilerden oluşuyordu. Bölgenin doğusunda bağımsız bir devlet kurmak amacı ile örgütlenen Rum Pontus çetelerinin etkinlikleri Kurtuluş Savaşı sonuna kadar devam etmiştir. Çetelerin etkinliğinin sürdüğü bu sırada, Mondros Mütarekesi’nden (30 Ekim 1918) sonra İngilizler kente askeri bir birlik çıkarmışlardır.

İtilaf Devletlerinin Anadolu’nun doğusu ile kuzeyindeki karışıklıkların sona ermemesi durumunda bu yöreleri işgal edileceğini bildirmesi üzerine, 9.Ordu Müfettişliğine atanan Mustafa Kemal Paşa harekete geçerek Bandırma Vapuru ile 19.Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basarak Milli Mücadelenin ilk adımını atmıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında işgale uğramayan ve Trabzon vilayetine bağlı mutasarrıflık olarak yönetilen Samsun, Cumhuriyetin ilanından sonra 1925’te il olmuş ve buraya Yunanistan’dan gelen göçmenler yerleştirilmiştir.

Atatürk’ün samsuna çıktığı tarih olan 19 Mayıs 1919, Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından Gençlik ve Spor bayramı olarak ilan etmiş ve ilan edildiği 1936 yılından beri her yıl “19 Mayıs Gençlik ve Spor bayramı” olarak kutlanmaktadır.

Samsun’da günümüze gelebilen tarihi eserler arasında, Amisos kenti kalıntıları, Dündar Tepe, İkiztepe, Tekkeköy, Kaledoruğu Höyükleri, İtalyan Katolik Kilisesi (1846), Şifa hamamı (Geç Osmanlı Dönemi), Taşham (XVII.yüzyıl), Bedesten Kale Camisi (1314), Pazar Camisi (XIV.yüzyıl), Şeyh Seyyid Kudbettin Camisi ve Türbesi, İsa Baba Camisi ve Türbesi (XV.yüzyıl), Hacı Hatun Camisi (1694), Büyük Cami (1884), Yalı Camisi (1894), Hançerli Cami, Kılıç Dede Türbesi, Stad Çeşmesi, Atatürk Anıtı (1932), İlkadım Anıtı, Saat Kulesi ve Türk sivil mimari örneklerinden yapılar bulunmaktadır. Ayrıca ilde Karadeniz kıyısı ve göl kıyıları dışında, Çakırlar Korusu, Atakum, Kocadağ Mesire Alanı, Meşe Kültür Parkı, Kurupelit-İncesu, Çamgöl ve Vezirköprü Orman İçi Dinlenme Tesisileri, Havza ve Ladik Kaplıcaları bulunmaktadır.

8 Eylül 2012 Cumartesi

Rize İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

rize-tarihi-turistik-yerler
Anadolu'nun topografyasına ve bitki örtüsüne bakarak Rize'yi tahmin etmek olanağı yoktur. Rize Anadolu'ya oranla daha engebeli sarp ve haşindir. Bitki örtüsü yer karası görülmeyecek kadar gürdür. Kıyı şeridi ve iç kesimler değişik tonuyla adeta yeşile boğulmuştur. Rize flora olarak da dünyada ün yapmıştır. 20 civarında endike bitki Rize'de yetişmektedir.

Kıyı şeridi yanında iç kesim, o arada dağ ve yaylalar apayrı bir görüntü ile bu tabloyu tamamlamakta geleneksel köy ve yayla ev mimarisi doğayı etkileyici bir zenginlik katmaktadır.Rize'yi gezip görenler umduklarından daha zengin ve her yönüyle büyüleyici doğa ile karşılaşırlar. Rize'ye gelen dağcılar Doğu Karadeniz'in yüksek zirvesi "KAÇKAR' lara çıkabilmekte, dünyanın en ünlü balını "ANZER"de
tadabilmekte "AYDER" kaplıcalarından yararlanabilmektedir.
Kısaca tüm bu özellikleri ve güzellikleri görebilmek için ilgi duyan herkese "RİZE GEZİSİ" ni öneriyoruz.

Tarihçesi
Pontus Krallığı döneminde "SANNİKA" Roma imparatorluğu döneminde "Pontus Polemoniacus", Osmanlı imparatorluğu ve Cumhuriyet'in ilk dönemlerinde "LAZİSTAN" olarak anılan Rize'nin bugünkü adının nereden geldi yolunda farklı rivayetler vardır. Bir görüşe göre yunanda da pirinç anlamına gelen "Rhizos" ya da Rumcada dağ eteği anlamına gelen Rhiza sözcüklerin değişime uğrayarak Rize olduğu şeklindedir. Bir diğer görüş ise Osmanlıca'da kırıntı, döküntü anlamına gelen "Rize" kelimesinin aynen kullanımıyla ilin adını aldığıdır.

Rize'nin yazılı tarihine ilişkin dolaysız bilgiler, Ege'de yaşayan Miletos'lu denizcilerin yöreye yaptığı seferlerle başlar. M.Ö. 670'lerde Milatos'ların Karadeniz kıyılarında kurdukları Kolonileri Rize'ye kadar uzattıkları biliniyor. Med ve Persler'in de istilasına uğrayan bölge daha bu dönemde lyonlulann dolayısıyla Grek Kültürünün etkisine girmiştir.
İlkçağlarda Pontus Krallığı'nın egemenliğine giren Rize yöresi 11. yy.'a kadar islâmi akımların etkisi dışında kaldı. 11. yy. da Büyük Selçuklular'ın yükselme döneminde Melikşah'ın (1072-1092) hakimiyeti altına girdi, ancak 1. Haçlı Seferinde (1096-1099) tüm Karadeniz kıyılan gibi Rize'de önce Bizans, daha sonra da Trabzon Rum Pontus Imparatorluğu'na katıldı.

1461' de Sultan Mehmet tarafından Trabzon ile birlikte Osmanlı sınırları içine alındı. Bu yıllarda, Rize'nin Trabzon eyaleti Batum Gonya Sancağı içinde yeraldığı biliniyor. 19. yy.'ın ikinci yarısında Trabzon eyaletinin bir sancak merkezi olan Batum Rusya'ya bırakılınca Rize sancak merkezi oldu. Birinci Dünya Savaşında Ruslar tarafından işgal edilen Rize 2 Mart 1918'de işgalden kurtuldu ve 1924'de İl Merkezi oldu.



Coğrafyası

Doğu'da Artvin, Güneyde Erzurum ve Bayburt, Batıda Trabzon ve Kuzey'de Karadeniz ile sınırlı olan Rize, çok engebeli
bir arazi yapısına sahiptir. Deniz kenarlarındaki dar vadi ağızları hemen hemen hiç yoktur. Yüksek rakımlı tepeler arasındaki
en yüksek nokta olan Kaçkar (3932 m.) yaz-kış kar tutar. Kaçkar Dağının doğal yapısı birçok kış sporu yanında, trekking ve dağcılık içinde topografyaya sahiptir. Dağ kayak için Kaçkarlar doğal bir pist görünümündedir.
Rize ili topraklan Kuzey Anadolu kıyı dağlarının yüksek kesimlerinden doğarak Karadeniz'e dökülen irili ufaklı birçok
akarsu ile bölünür. En önemlileri Fındıklı Deresi, Büyükdere, Pazar Deresi, Karadere, İyidere ve Fırtına Deresi'dir. Bu dereler çeşitli yerlerde şelalelerle süslenir., Alabalık cinsinin en iyileri bu derelerde yetişir. Rize'deki göller, dağların yüksek kesimlerinde buzulların aşındırması neticesinde oluşmuş buzul göllerdir. Bu göller Çamlıhemşin ve Ikizdere'nin sahip olduğu doğa harikalarıdır.
Rize'de kışlar ve yazlar ılık geçer. Yıllık sıcaklık ortalaması +14° civarındadır. Bölge Türkiye'nin en çok yağış alan yeridir. Yılda m2'ye 2510 kg yağış düşer. Bu iklim özelliklerine göre yörede Akdeniz bitkileri turunçgiller ve çay yetişir. Ormanlarda en çok kayın, meşe, kestane, ıhlamur, ladin, kızılağaç ve Orman gülü bulunur. Ormanlarda kurt, ayı, yaban domuzu, çatal boynuzlu dağ keçisi, huş tavuğu ve kuşlar bulunur. Bölge kuş gözlemciliği için de uygun bir ortam oluşturur.



Turizm Değerleri

Rize dik yamaçlı vadileri, doruklara ulaşılabilir dağlan, buzul gölleri, zümrüt yeşili yaylaları, tarihi kemer köprüleri ve kaleleri, coşkun akan dereleri ile çok özel bir turizm beldesidir. Kano, deltaplan, dağ, kayak, trekking gibi bir dizi hoby turizm etkinliğine uygun doğaya, güvenilir ve içtenlikli bir ortama sahiptir.

a) Yaylalar: Kaçkar sıradağlarının eteklerinde, Çamlıhemşin, Hemşin ve İkizdere ilçelerinde yoğun biçimde yer alan yaylalar, iyi korunmuş özgün mimarili evleriyle bulutların ötesinde bir yaşam sunar izleyenlere. Bu yaylalardan Ayder, Aşağı-Yukan
Kavron ve Anzer yaylaları Turizm Merkezidir. Bu yaylalar özellikle yaz aylarında yerli ve yabancı turistlerin uğrak yeri olur.

b) Dağ Sporları : Kaçkar Dağları Türkiye'nin 4 büyük dağıdır. Alp dağları silsilesindendir. Yürüyüşler dağ tırmanışları, için uygun bir ortam oluşturur. Flora ve fauna olarak da çok özel bir yapıya sahiptir.

c) Kano : Rize derelerinde özellikle Fırtına ve İyidere'de karların eridiği zamanda "Kano" yapılmaktadır.

d) Termal Turizmi : Doğu Karadeniz'in tek kaplıcası AYDER'dedir. Çok hastalığa iyi geldiği kanıtlanan kaplıca ilgi odağıdır. Ayrıca içmece olarak Rize zengindir. Özellikle ANDON içmecesi mide ve böbrek hastalıklarına iyi gelmektedir. Ikizdere Ilıca Köyünde de sıcak su sondaj çalışmaları devam etmektedir.

e) Kuş ve Kelebek Gözlemciliği : Kaçkar'ların zengin florası yanında kuş ve kelebeklerin fazlalığı bu etkinliğin yapılmasına fırsat verir. Özellikle İkizdere Çamlık bölgesi bu aktivite için çok uygun bir ortam oluşturur.

f) Safari : Bu bölge safari için en güzel doğal parkurlara sahiptir.

Rize, Doğu Karadeniz Bölgesinde yer alan, bölgenin en karakteristik özelliklerini gösterir. Anadolu'nun diğer bölgelerinden coğrafi yapısıyla olduğu gibi kültürel yapısı ile de ayrılır. Dik yamaçlı vadileri, doruklara ulaşılabilir dağları, buzul gölleri, zümrüt yeşili yaylaları, tarihi kemer köprüleri ve kaleleri, coşkun akan dereleri ile çok özel bir turizm beldesidir.



Yeşillikler kenti olan Rize'de çoğu Osmanlı döneminde yapılmış çok sayıda mimari eser bulunmaktadır. Rize ilinin tarihi zenginliklerinin yanısıra, doğa güzellikleriyle de çekici bir turizm merkezi olup özellikle Hemşin yaylaları son yıllarda yayla turizminin en çok rağbet gören durakları olmuştur. Rize ilinin dikkate değer tarihi ve turistik yerleri şunlardır

Tarihi yerler
* Rize Kalesi
* İslampaşa camii
* Gülbahar camii
* Caferaşa camii
* Zeleki Kalesi
* Atina kalesi veya Kız Kulesi
* Zilkale
* Kale-i Bala

Doğal Güzellikleri

* Ayder yaylası ve kaplıcası
* Andon içmesi
* İkizdere Şimşirli içmesi
* Elevit yaylası

Tarihçe
Antik Çağ'da kurulan Yunan kolonilerinden birisi olup ilk olarak Bizanslı tarihçi Prokopius'un notlarında Trabzon bölgesi içinde bir köy olarak Rhizaeum formunda bahsi geçmektedir.[3] 1461 yılında Trabzon İmparatorluğu'nun yıkılmasın ile Osmanlı egemenliğine girmiş, 19. yüzyılın ikinci yarısında Batum'un Ruslar'a bırakılmasının ardından Lazistan sancakına başkent, Cumhuriyet döneminde il merkezi olmuştur. 1. Dünya savaşında yaklaşık iki yıl süren Rus işgalinin ardından özellikle çay ekiminin yaygınlaşması ile önemli bir gelişme göstermiştir.

İklim

Kıyı kesiminde ılık ve çok yağışlı bir iklim hüküm sürmektedir. Rize ili Türkiye'Nin en çok yağıl aşan bölgesidir.

Ulaşım
Türkiye'nin her tarafından Rize’ye karayolu bağlantısı vardır. Doğu Karadeniz sahil şeridi üzerinde yer alan Rize’de ulaşım karayolu ve deniz yoluyla yapılmaktadır. Ulaşımda ağırlık karayolundadır. Demiryolu ağı ve hava limanı ilimizde mevcut değildir. Hava yolu ile ulaşım, Rize’ye en yakın il olan Trabzon havalimanından sağlanmaktadır.

Batıda 76 km ile Trabzon'a, güneyde İkizdere ilçesi üzerinden 251 km ile Erzurum'a, doğuda ise 159 km. ile Artvin'e ve 109 km. ile de Sarp Sınır Kapısı’na kara yolu ile bağlantılıdır. Yıl boyu ülkenin her tarafına kolayca ulaşım olanağı mevcuttur. Ayrıca yaz aylarında İstanbul-Samsun-Trabzon bağlantılı feribot seferleri Rize'ye kadar uzanmaktadır. Bağımsız Devletler Topluluğundan gelen turistler için Rize-Batum, Rize-Tiflis arası otobüs seferleri yapılmaktadır.

Doğu Karadeniz limanları içerisinde gelişmeye en müsait topoğrafik konumda olan liman, Rize limanıdır. Liman, konumu itibari ile karayolu hatlarına bağlı olup; Trabzon, Hopa, Rusya limanları ve İkizdere-Erzurum üzerinden İran bağlantısı ile

7 Eylül 2012 Cuma

Osmaniye İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

osmaniye_ilinin_tarihi_turistik_yerleri
Osmaniye; görülmeye değer tarihi, arkeolojik ve turistik yerleri ile, E –5 ve D-400 Devlet Karayollarının kesiştiği, Haydarpaşa-Bağdat Demiryolunun üzerinde önemli bir konuma sahiptir.Aynı zamanda Akdeniz’e 20 Km, en uzak yaylaya ise 25 Km uzaktadır.

Osmaniye il sınırları içinde, M.Ö. 312 yılarında Selefküsler tarafından kurulmuş olan Bodrum kalesi Kastabala (Hierapolis) şehri ile Romalılardan kalma Hemite Kalesi bulunmaktadır. Ören yerleri olarak; Kınık şehri (Öranşar Kalıntıları), Akyar köyünde Romalılardan kalma susuz bir kuyu, Fakıuşağı köyünde 50 kadar mağara, Osmaniye’nin ilk kuruluş yerinde eski iskana ait bina kalıntıları, Samseki civarında Teknetaş öreni, Ürün yaylasında Arap çukuru, Delitop’ un kurulduğu yer olan Karatepe (Milli Park alanı içerisinde ve açık hava müzesidir), Yarpuz merkezinde Issızca Kalesi, tarihi hamam kalıntıları, Domuz dağının tepesinde Cafer-i Tayyar Türbesi, Tüysüz köyünde curuf kalıntıları ve gözenekli leçelik bulunmaktadır.

BODRUM KALESİ- KASTABALA (HİERAPOLİS) ŞEHRİ

Osmaniye iline 15 km uzaklıktaki Kesmeburun köyü ve Bahçe köyü sınırları içinde kalan, yörede Bodrum Kale olarak anılan Hierapolis-Kastabala (Ören Yeri ) MÖ 1.yy'da yerel bir kral olan Tarkondimotes'un krallık başkentiydi. Tarkondimotes, Octavianus'a karşı savaşan Marcun Antonius'un tarafında Actium deniz savaşında ölmüştür. Octavianus'un Roma imparatorluğunu kurmasından sonra kent halkı affedilmiş ve Auguston'un ölümünden önce de kent imparatorluğa dahil edilmiştir.

Merkezi Kastabala' da bulunan ana tanrıça Artemis kültü ve bu kültün tapınağı nedeni ile kent antik devir din tarihinde büyük rol oynadı. Her yıl düzenlenen kült törenlerine Ceyhan nehri (Pyrames) kıyısında bulunan bir çok kent katılmaktaydı. Bu kült törenlerinin en önde gelen özelliği rahibelerin kor haline gelmiş kızgın kömürler üzerinde çıplak ayaklarıyla yürümeleriydi. Kent, imparator Valerian döneminde Hierapolis-Kastabala ya da "Pyramen" kenarındaki "Hierapolis" adıyla da anılmaktaydı.

MS 260 yılında Sasani kralı 1.Şapur tarafından ele geçirildi. Erken Bizans devrinde Kastabala'lı akrobatların ün saldığı bilinmektedir. 5.yy. başlarında Bizans İmparatorluğuna baş kaldıran İsauralı Balbines tarafından ele geçirilen kent, kısa bir süre sonra Anazarbos (Anavarza) metropolüne bağlandı. Kent 431'de Efes'te yapılan konsile katıldı. MS 525 ve 561 yıllarında meydana gelen iki şiddetli depremden önemli ölçüde etkilendi. Müslüman Arap ve Türk akınlarıyla bir kaç kez el değiştiren ve orta çağda yalnız kalesinde oturulan Kastabala, 14.yy.da Ramazanoğullarının eline geçtiği zaman tamamen terk edilmiş durumdaydı. 1978 yılında müze uzmanlarınca sütunlu yol ve tiyatroda yapılan temizlik çalışmaları esnasında tiyatronun orkestra ve cavea kısımları meydana çıkarıldı.

Halen düzenlenmesi yapılmamıştır. Kastabala' nın oldukça iyi durumda günümüze ulaşan antik yapı kalıntıları arasında en önemlisi hiç şüphesiz sütunlu caddesi ve 5000 seyirci kapasiteli tiyatrosudur. Bunun yanı sıra 6.yy. Bizans dönemine tarihlenen ve Roma yapılarından devşirme malzeme ile inşa edilmiş olan çokgen apsisli iki kilise, 13 .yy. da Haçlı seferleri esnasında yapılmış olan kale, Roma hamamı, stadyumu, kentin dört bir yanını çevreleyen nekropolleri (Kaya oyma ve anıt mezarları) kentin yaklaşık 5 km kuzey - doğusunda Ceyhan nehri üzerindeki akuadük (su kemeri) kalıntısıyla Kastabala, Osmaniye'nin ve yörenin en önemli ören yerlerindendir.

KARATEPE-ASLANTAŞ KALESİ

Karatepe-Aslantaş kalesi ( Ören Yeri ), Son Hitit döneminde, MÖ 8. yy' da kendisini Adana Ovası Hükümdarı olarak tanıtan Asativatas tarafından, Andırın ovasına (Bugünkü Aslantaş baraj gölü) hakim, doğal bir tepe üzerine kurulmuştur. Altı , taş temel, üstü kerpiç, burçlarla donanmış bir kale du-varı ile çevrilmiştir. Kale içinde hükümdarın yazlık av köşküne, hizmetlilere, askerlere, atlara ait binalarla, depolara ait taş temel kalıntıları açığa çıkartılmıştır. MÖ 720 ya da 680'de Asur saldırısına uğramış, yakılıp yıkılmış, toprak ve bitki örtüsü altında kalmıştır.

TOPRAKKALE KALESİ

İlk yapıldığı tarih bilinmeyen Toprakkale, Abbasiler döneminde Harun Reşit'in Çukur-ova'yı fet-hinde (786) Haruniye kalesi ile birlikte siyah taş kullanılarak yeniden yapılmıştır. Abbasiler "Al-Kenisa-Tüs Savda:Kara Kilise", Hamdaniler (10 yy.)"Tel-Hamdün adını vermişlerdir. kaledeki beyaz taş dekorasyon ve yuvarlak formlu mazgal delikleri Memlük dönemi mimarisi üslubundadır. Kale 1517'den sonra Osmanlı döneminde bir süre kışla olarak kullanılmış ve terk edilmiştir. Kale yığma tepe üzerine inşa edilmiştir. Osmanlılar "Kınık Kalesi" demişlerdir. Toprakkale;Çardak, Bodrumkale, Hemite, Anavarza ve Tumlu kalelerinin görüş ve kontrol alanı içindedir. Bu kale, Osmaniye'ye 7 km'lik asfalt yolla bağlıdır. 1960'lı yıllarda restore edilmiş ve çevresi kıs-men ağaçlandırılmıştır.

KAYPAK (SAVRANDA) KALESİ

Osmaniye'nin doğusunda, Kaypak yolu üzerinde 30 km'lik asfalt yol ile bağlıdır. Kalecik barajının yanında yer almaktadır. Kalenin çevresi 800 metredir. Dikdörtgen biçiminde olup surları 7-10 metre, burçları ise 8-10 metre yüksekliktedir. 12 burcu ve kulesi vardır. Kale Romalılardan kalmadır. Osmaniye'den Gaziantep' e giden transit yolun 30. km.den sağa sapıp Kaypak bucağına giderken yolun kenarında tatlı bir eğimle akan Kaypak çayının güney sırtlarında inşa edilen kalenin çevresi 800 metre kadardır. Araziye uydurularak dikdörtgen biçimde kurulmuştur. Güney doğu-kuzey ve batı yönlerini Kaypak çayının keskin yamaçlarına, doğusunu sert kalkerli kayaların dikleşen böğrüne dayayarak o taraflardan gelecek tehlikeleri bu şekildeki tabii sütrelerle önlemiş bulunmaktadır. Bütün gücünü gü-neydeki bir noktaya veren Savranda kalesi bu yöndeki sur ve burçları aşılması güç denecek derecede yükseltilmiştir. Bu sebeple kaleye açık bulunan tek kapısından girilir.

Tabandan itibaren kayalar üzerin-den oyulan merdivenler bu kapıya kadar yükselir. Etrafında müdafaa suru veya hendeği yoktur. Kale içerisindeki düzlük çam ağaçları ile kaplıdır. Kale meydanında su sarnıçları, bina kalıntıları vardır. Güneyden kuzeye doğru girişin devamı olan ince bir yol uzanır. Kuzeye bakan surun dibinde 2 metre tabii sütreli bir geçit, Kaypak çayına kadar iner. Burçların içleri boş, ikişer katlıdır. Hepsinin altından kale meydanına açılan kapılar bulunmaktadır. Surun üzerinden geçen yol, burç-ları birbirine bağlamıştır. Çamların arasından fışkırırcasına yükselen kale, tabiat güzellikleri ortasında görülmeye değer bir durumdadır. Ortaçağ kalelerindendir. Bir çok defa yenilenmiştir.

HEMİTE KALESİ (GÖKÇEDAM KÖYÜ)

Osmaniye'nin 20 km kuzey batısında bulunan Hemite kalesi, il merkezine asfalt yolla bağlıdır. Ceyhan nehrinin kenarında, sarp bir tepe üzerinde kurulmuştur. Üç kemerli, yontma taştan yapılmıştır. İkişer katlı 20 burçtan ibaret surlar; 8-10 metre yükseklikte ve 1500 metre uzunluğundadır. Romalılar dan kalan tiyatro, saray, tapınak ve hamam kalıntıları dış surların içindedir.

ÇARDAK KALESİ

Osmaniye'nin doğusunda ve 6 km'lik uzaklıktadır. Kale, Çardak köyünün üst tarafında 200 metrelik sarp bir tepe üzerindedir. Çardak köyünden yaya olarak gidilebilir. Kale, dikdörtgen biçimin-de ve 10 burçludur. Romalılardan kalma bir kaledir.

BABAOĞLAN KALESİ

Ovada, aynı adlı köyün hakim bir tepesi üzerindedir. ''Ata binmiş süvari'' Kabartması nedeniyle kalenin Hierapolis-Kastabala kentinin kurucusu ve kralı Tarkondimotos tarafından M.Ö.39'da yaptırıldığı sanılmaktadır.
DİĞER KALELER

A - Kötü Kale : Gebeli mahallesinde, doğuda 1 km uzaklıktadır.

B - Dereobası Kalesi : Dereobası köyü merkezinde, güneyinde küçük bir kale ve doğusunda ikinci bir kale vardır

C - Mitisin Kalesi : Zorkun merkezine yaklaşık 2 km uzaklıkta ve kuzeydedir. Mitisin yay lasından sonra yürüyerek gidilir.

D-Fenk Kalesi : Zorkun yolunda, Olukbaşı yaylasını geçince, sol tarafta yaklaşık 3 Km. uzaklıktadır. Her türlü araçla gidilebilir.

E-Karakışla Kalesi : Osmaniye şehrinin güneydoğusunda, eski Hurma köy yerine 6 Km uzaklıktadır.

F- Kırıklı Kalesi : Osmaniye merkezinin doğusunda ve Kırıklı köyündedir.

Korsan Kenti

Nur dağlarında, Küllü Köyünün batısında tek çıkışı olan çok sarp ve geniş bir tepenin üzerindedir. Çok sayıda sarnıç olması nedeniyle halk arasında buraya sarnıç denilmiştir.Kilikya valisi Çiçeron'un verdiği bilgiye göre Roma İmparatorluğunun kuruluş yıllarında M.Ö. 1. y.y.de kendilerine (Özgür Kilikyalılar) adını veren Selefkos korsanlarının kurduğu kenttir. Adına da (pindenissium)denilmiştir. Antik devirde İsos limanına gelen gemileri soyan korsanlar sonra da buraya kaçıyor ve saklanıyorlardı. Kentin nekroholü 3 km güneyindeki(Gavurören)adı verilen kaya oyma mezarlardır. Sarnıç'a ve Gavurörene Küllü'den sonra yaklaşık 2 km kadar bir patika yoldan ulaşılmaktadır. Yaylaları Çukurovada ve Osmaniyede yaylacılık geleneği ve buna bağlı olarak yayla trizmi çok yaygındır. Yaz aylarında 40C'yi geçen hava sıcaklığı nedeniyle halk 2100m'ye kadar ulaşan yükseklikdeki doğa güzelliği ve zenginliği nedeniyle (Botanik bahçesi) gibi olan dumanlı dağlara, Torosların Çukurova'ya bakan yamaçlarındaki yaylalara çıkarlar.

OSMANİYE-KARATEPE-ASLANTAŞ GEÇ HİTİT KALESİ

Karatepe-Aslantaş; Adana (bugün Osmaniye) İli, Kadirli İlçesi sınırlarında M.Ö. 8. yüzyılda, yani Geç Hitit Çağında, kendisini Adana Ovası hükümdarı olarak tanıtan Asativatas tarafından, kuzeydeki vahşi kavimlere karşı bir sınır kalesi olarak kurulmuş, Asativadaya diye adlandırılmıştır. Kalenin batısında, güney ovalardan Orta Anadolu yaylasına geçit veren bir kervan yolu, doğusunda Ceyhan Irmağı (Pyramos), bugün ise Aslantaş baraj gölü yer almaktadır. Yüksek kulelerle donatılmış T-biçimli anıtsal iki kapı binası kale içine açılıyordu. İki kule arasından, üstü açık bir geçitten sonra bir eşiğin arkasında bazalttan mil yatakları içinde dönen anıtsal ahşap bir kapı aşılarak bir sahanlığa, bunun yanında iki yan odaya, gene sahanlıktan da kale içine giriliyordu.

Güneybatı kapı binasının iç tarafındaki kutsal alanda çifte boğa kaidesi üstünde Fırtına Tanrısı'nın boy heykeli yer alıyordu. Kapı binalarının iç duvarları bazalt bloklara işlenmiş arslanlar, sfenksler, yazıtlar ile günün inanç ve yaşayışını sergileyen kabartmalardan oluşan duvar kaplamaları ile donatılmıştır. Bugüne kadar bilinen Fenike ve Hiyelogrif (Luvca) yazı sistemlerindeki en uzun çift dilli metin birer kere her iki kapı binasına; Fenikece 3. bir örneği de kutsal heykel üzerine işlenmiştir. Böylelikle, Fenike metninin okunabilmesi sayesinde, henüz tam anlamıyla çözümlenmemiş olan, Anadolu'da M.Ö.2.bin yılının başlarına kadar geri giden hiyerogliflerin nihai çözümüne olanak sağlayan bir anahtar ele geçmiş oldu.

İşte bu yüzdendir ki Karatepe-Aslantaş yazıtları Mısır hiyerogliflerinin okunmasını sağlayan ünlü Rosetta taşına benzetilmiş, uluslararası bir üne kavuşmuştur. M.Ö. 2. bin yılda Anadolu'ya hakim olan, başkenti bugünkü Boğazköy (tarihsel Hattuşaş) olan Hitit İmparatorluğu M.Ö. 1200 yıllarında "deniz kavimleri" baskını sonucunda parçalanıp dağıldıktan sonra, Torosların güneyinde Malatya, Sakçagözü, Maraş, Kargamış, Zincirli gibi bazı krallıklar kurulmuş, bunlar daha sonra, çeşitli aşamalarda Asurluların eline geçmiş yağmalanmışlardır. Asativatas'ın hükümdarlığı işte bu döneme rastlar. Kurduğu kale de büyük olasılıkla Asurlular tarafından M.Ö. 720 sıralarında Salmanasar V, ya da M.Ö. 680 yıllarında Asarhaddon tarafından yakılıp yıkılmış ve terkedilmiştir.
Astivatas'ın Seslenişi

Ben gerçekten Asativatas'ım

Güneşimin adamı, Fırtına Tanrısı'nın kulu

Avariku'sun büyük kıldığı, Adanava hükümdarı

Beni Fırtına Tanrısı Adanava kentine ana ve baba yaptı ve Adanava kentini ben geliştirdim

Ve Adanava ülkesini genişlettim, hem gün batısına, hem de gün doğusuna doğru.

Ve benim günümde Adanava kentine refah,tokluk, rahatlık tattırdım, ve Pahara depolarını doldurdum

Ata at kattım, kalkana kalkan orduya ordu kattım, herşey Fırtına Tanrısı ve Tanrılar için,çalımlıların çalımını kırdım.

Ülkede kötü olanları ülke dışına attım

Kendime bey konakları kurdum, soyumu rahata kavuşturdum ve baba tahtına oturdum, bütün krallarla barış kurdum.

Krallar da beni ata bildiler, adaletim, bilgeliğim, ve iyi yüreğim için.

Bütün sınırlarımda güçlü kaleler kurdum, kötü kişilerin, çete başlarının bulunduğu sınırlarda;

Mopsos evine boyun eğmeyenlerin hepsini ben , Asativatas, ayağımın altına aldım.

Buralardaki kaleleri yok ettim, kaleler kurdum ki Adanavalılar rahat ve huzur içinde yaşaya.

Gün batısına doğru benden önceki kralların alt edemediği güçlü ülkeleri alt ettim.

Ben Asativatas, bunları alt ettim, kendime kul ettim ve onları ülkemin gündoğusuna doğru, sınırlarımın içine yerleştirdim.

Ve günümde Adanava sınırlarını gün batısına, gerekse gün doğusuna doğru genişlettim.

Öyle ki, önceleri korkulan yerlerde, erkeklerin yola gitmekten korktukları ıssız yollarda, günümde kadınlar kirmen eğirerek dolaşmaktadır.

Ve benim günümde bolluk, tokluk, rahat ve huzur vardı.

Ve Adanava ve Adanava ülkesi huzur içinde yaşıyordu.

Ve bu kaleyi kurdum ve ona Asativadaya adını vurdum,

Fırtına Tanrısı ve tanrılar beni buna yönelttiler, ta ki bu kale Adana ovasının ve Mopsos evinin koruyucusu olsun.

Günümde Adana ovası topraklarında bolluk ve huzur vardı,

Adanava'lılardan günümde kılıçtan geçen kimse olmadı.

Ve ben bu kaleyi kurdum, ona Asativadaya adını vurdum.

Oraya Fırtına Tanrısı'nı yerleştirdim ve ona kurbanlar adadım; yılda bir öküz, çift sürme zamanı bir koyun, güzün bir koyun adadım.

Fırtına Tanrısını takdis ettim, bana uzun günler, sayısız yıllar ve bütün kralların üstünde büyük bir güç bahşetti.

Ve bu ülkeye yerleşen halk öküz, sürü, bolluk ve içkiye sahip oldu, dölleri bol oldu, Fırtına Tanrısı ve tanrılar sayesinde.

Asativatas'a ve Mopsos evine kulluk ettiler.

Ve eğer krallar arasında bir kral, prensler arasında bir prens, hatırı sayılır bir insan Asativatasan'ın adını bu kapıdan siler, buraya başka bir ad yazar, bunun ötesinde bu kente göz diker ve Asativatas'ın yaptırdığı bu kapıyı yıkar, yerine başka bir kapı yapar ve ona kendi adını vurursa, aç gözlülük, kin ya da hakaret amacıyla bu kapıyı yıkarsa, o zaman Gök Tanrısı, Yer Tanrısı ve Evrenin Güneşi ve bütün tanrıların gelen kuşakları bu kralı, bu prensi ya da hatırı sayılır kişiyi yeryüzünden sileceklerdir.

Yalnızca Asativatas'ın adı ölümsüzdür, sonsuza dek,

Güneşin ve Ayın adı gibi.

6 Eylül 2012 Perşembe

Ordu İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

ordu-tarihi-turistik-yerler
Ordu tabiî güzellikleri, târihî eserleri, güzel kıyıları, içme ve kaplıcaları ile şirin bir ilimizdir.

İbrâhim Paşa Câmii: 1800 senesinde İbrâhim Paşa tarafından yaptırılmıştır. Orta Câmi adıyla da bilinir. Düz çatılı olup mîmârî özelliği bulunmayan yapının orjinal mihrabı Selimiye Camiine taşınmıştır. Minâresi çift şerefelidir.

Hamîdiye Câmii: Kaymakam Cerdanzâde Mir Mehmed Ali Bey tarafından 1891’de yaptırılmıştır. Hükümet Câmii adıyla bilinir. Çifte minârelidir.

Yalı Câmii: Şehrin ilk kuruluş zamânında yapılan câminin yanması üzerine 1894’te Hacı Hasan Efendi tarafından yeniden yapılmıştır. Deniz kıyısında olup Azîziye Câmii olarak da bilinir.

Selimiye Câmii: 1926’da başlanan câmi ancak 1956’da ibâdete açılabilmiştir. Mihrabı Selçuklu bezeme sanatının bir örneğidir.

Eskipazar Harâbeleri: Eskipazar köyünde bulunan bir câmi ve iki hamam harâbeleri Hacı Emiroğulları Beyliğinden kalmıştır. Bölgedeki en eski Türk yapıları olan bu târihî eserler çok yıkık vaziyettedir. Bu köyün eski ismi Bayramlı Kasabasıdır.

Eski Eserler: Hoynat Kalesi; Perşembe ilçesindedir. Eski çağlara âittir. BolamanKalesi: Fatsa yakınındadır. Ünye Kalesi: Ünye’dedir. Tepe üzerindedir. Tepenin altından geçen suyoluna 400 basamak ile inilir. Kurtuluş Kalesi: Perşembe ilçesinde olup, sâdece temel taşları kalmıştır. Çıngırlı Kaya: Fatsa’ya 5 km mesâfede, Görevi Deresindeki tepe üzerindeki kale kalıntısıdır. Kevgürk Kalesi: Akkuş ilçesine 30 km mesâfededir. Ordu Eski Kapalı Cezâevi: Eski bir kilisedir. Bozukkale Harâbeleri: Türklerin fethinden önceki devirlere âit eserlerdir. Yason Harâbeleri: Yason burnundaki harâbeler, büyük bir şehrin kalıntılarıdır. Kız Kulesi: Fatsa’dadır. Manastır ve Şato Harâbeleri: Fatsa’nın Dumlupınar köyündedir. Süleyman Paşa sarayı Harâbeleri: Ünye’dedir.

Mesîre yerleri: Denizle ormanın birleştiği Ordu ilinin her tarafı mesire yeri özelliğindedir. Sâhilleri tabiî plaj özelliğindedir. Başlıca mesîre yerleri şunlardır:

Boztepe: İl merkezinin güneyinde yer alan Boztepe 450 m yüksekliktedir. Tepeden şehir tamâmen görülür. Manzarası çok güzel ve çam ağaçlarıyla kaplıdır.

İnönü Mağaraları: Fatsa ilçesinde yalçın ve dik kayaların eteğindedir.

Cambaşı Yaylası: İl merkezine 61 km uzaklıkta olup denizden 1850 m yükseklikte bir mesîre yeridir. Turistik tesisler vardır. Yaz aylarında çok güzel dinlenme yeridir.

Kaplıca ve içmeler: Ordu, şifâlı su kaynakları bakımından da hayli zengindir. Bir kısmında tesis yoktur. Başlıca kaplıcaları şunlardır.

Sarmaşık Kaplıcası: Fatsa ilçesine bağlı Bolaman köyündedir. Tesisleri vardır. Banyo ile romatizmal hastalıklar, içilmek sûretiyle de mîde, barsak ve böbrek hastalıklarına faydalıdır.

Şıhman İçmesi: Gölköy ilçesine bağlı Şıhman köyü yakınlarındadır. Tesisleri olmayan içme suyu mîde rahatsızlıklarına, idrar yolları ve böbrek hastalıklarına iyi gelir.

Tarihçilerin yaptığı araştırma ve kazılarda, Ordu ve çevresinde ilk yerleşim izlerinin M.Ö.15 bin yıllarına kadar uzandığı görülmüştür. M.Ö. 2 bin yıllarında Doğu Anadolu''nun iç kesimlerinden, Karadeniz bölgesine gelen Halipler yörenin dağlık kesimlerine yerleşmişlerdir. Uzun süre bu bölgede varlıklarının sürdüren bu kavim maden işleme sanatında ileri gitmiş ve tunçtan mükemmel silahlar yapmışlardır. Yörenin özelliğine göre ahşap malzeme kullanan bu kavmin kalıntılarından bugün fazla bir eser kalmamıştır.

Bununla beraber Eskipazar bölgesinde, Bayramlı adı verilen Eski Selçuk dönemi yerleşmesinin adı, 1398 yıllarında Halipia adı ile anılmaktadır. Yıldırım Beyazıt''ın tarihte Samsun''u ele geçirmesi ile Halipia emiri Giresun Fatihi Hacı Emirzade Süleyman Bey Osmanlı hakimiyetini kabul ederek, bölgeyi Osmanlılara terk etmiştir. Ordu ili M.Ö. I. Binde Hitit hakimiyeti sınırları içine girmiştir.

Kotyora ise VIII. yüzyılda Miletliler tarafından kurulmuştur. Şehrin bugünkü Bozukkale mevkii olduğu belirtilmekte ise de, kale küçük ve XI. yüzyıllarda yapılmış bir karakoldan başka bir şey değildir. Çevrede de şehrin varlığını kanıtlayacak Arkeolojik buluntulara rastlanılmamıştır. Muhtemelen eski Kotyora''nın yine Bayramlı civarında Delikkaya ve yöresinde bu bölgede bulunan çok sayıdaki arkeolojik verilerden anlaşılmaktadır. Ordu toprakları Medler ve Perslerin yaşantısına da sahne olmuştur.

M.Ö. 400 yıllarında 10 binlerin Ric''atı sırasında Ordu''nun antik şehre gelişi ve meşhur Ksenefon nutuklarına sahne oluşu önemli tarihi bir olaydır. Ordu ili daha sonraki devirlerde Roma ve Bizans hakimiyetine girmiş ve 1204-1264 yılları arasında ise Kommenus toprakları sınırları içinde kalmıştır. XIII. yüzyılda Selçuklu Devleti sınırları içinde yer alan Ordu, XIV. yüzyılda Osmanlı egemenliğine girmiştir. Ordu ilçesi 1920 yıllarına kadar Trabzon vilayetine bağlı bir kaza iken, 17 Nisan 1920 tarihinde merkezi Ordu olmak üzere Canik Sancağına bağlı olan Fatsa kazası da Ordu''ya bağlanmıştır.

31 Ağustos 2012 Cuma

Niğde İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

nigde_ilinin_tarihi_turistik_yerleri
Niğde ili târihî eserleri ve tabiî güzellikleri bakımından zengin iller arasında yer alır. Selçuklu devri Türk eserleri bakımından Konya, Kayseri ve Sivas’tan sonra gelir. Bakımsızlık yüzünden birçoğu yıkılmıştır.

Alâaddin Câmii: Birinci Alâaddin Keykubâd zamânında Niğde Sancakbeyi Zeyneddin Başara tarafından 1233’te yaptırılmıştır. Selçuklu sanatının günümüze kadar en iyi korunmuş eserlerinden olup, mihrap ve minberi çok güzel bir sanat âbidesidir. Niğde’nin en eski câmisi olup Mîmar Sıddık bin Mahmûd ve kardeşi Gâzi yapmıştır. Sarı ve kül renkli kesme taştan yapılan câminin doğu kapısı son derece güzel geometrik motiflerle süslüdür. Câmi süslemeleri bakımından Selçuklu devrinin en kıymetli eserlerinden biridir. Damalı minâresi câmiye ayrı bir güzellik katmaktadır.

Sungur Bey Câmii ve Türbesi: Moğol asıllı Sungur Bey tarafından 1335’te yaptırılmıştır. On sekizinci asırda geçirdiği yangından sonra yeniden yapılmıştır. Mîmârî özelliği ve taş işçiliği şahâne olan câminin süslemeleri çok zengindir. İlk yapıldığında iki minâreliydi. Câminin yanında Sungur Beye âit sekiz köşeli bir türbe vardır.

Paşa Câmii: On beşinci asra âit Osmanlı eseridir. Ali Paşa tarafından yaptırılan câmiyi oğlu Murâd Paşa genişletmiştir. 1909’da tâmir gören câminin yanında türbe ve çeşme vardır.

Şah Mescidi: Sungur Bey Câmii yakınında olup 1413’te yaptırılmıştır. Kare plânlı bir câmidir.

Hanım Câmii: Alâaddin Tepesinin doğusunda olup 1452’de yapılmıştır. Arife Hanım tarafından tâmir ettirildiği için Hanım Câmii olarak bilinir. Karamanoğulları devri eseridir.

Dış Câmii: On altıncı asır Osmanlı eseridir. Tek kubbelidir. İnce işçilikli ve sedef kakmalı minber Sungur Bey Câmiinden getirilmiştir.

Ulu Câmi: Bor ilçesindedir. Karamanoğlu Alâaddin Bey tarafından 1410’da yaptırılmıştır. Câmi dikdörtgen biçimindedir.

Ak Medrese: Karamanoğlu AlâaddinAli Bey tarafından 1409’da yaptırılmıştır. Adını kapısındaki beyaz mermerden alır. Selçuklu mîmârî tarzının çok güzel bir örneğidir. Ali Bey Medresesi de denir. 1936’da restore edildikten sonra arkeoloji müzesi olarak kullanılmaktadır. Geometrik motiflerle süslü giriş kapısı çok güzeldir.

Hüdâvend Hâtun Kümbeti: Moğol İlhanlı vâlisi Sungur Bey zamânında, Dördüncü Kılıç Arslan’ın kızı Hüdâvend Hâtun tarafından 1312 senesinde yaptırılmıştır. Sekizgen plânlı yapı içten kubbe, dıştan piramit çatı ile örtülüdür. Doğusunda bulunan taçkapı yıldız geçmeler ve çeşitli motiflerle süslenmiştir.

Gündoğdu Türbesi: Hüdâvend Hâtun Kümbetinin yanındadır. 1344’te ölen Hakkı Besvap için yaptırılmıştır. Kare plânlı yapı içten kubbe, dıştan piramit çatı ile örtülüdür. Türbenin kapısı geometrik, bitki ve örgü motiflerinden meydana gelen kuşaklarla çevrilidir.

Sungurbey Kütüphânesi: Emîr-ül-ümerâ Seyfeddîn Sungur Ağa tarafından 1335 senesinde yaptırılmıştır. Günümüzde İl Halk Kütüphânesi olarak kullanılmaktadır.

Eski Eserler:

Niğde Kalesi: Selçuklu Sultânı Birinci Alâaddin Keykubat yaptırmıştır. Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde onarım gördüğü kitâbe ve motiflerden anlaşılmaktadır. En son Fâtih devrinde İshak Paşanın emriyle tâmir ettirilmiştir. Safevî ve Akkoyunlu tehlikesi sona erince kale tâmir ettirilmemiştir. Bugün kale ve onu çevreleyen üç sıra hâlindeki surlardan pek azı kalmıştır.

Niğde Müzesi: 1976’da yapılmıştır. Antik Çağa âit eserlerle, Selçuk ve Osmanlı devrine âit 12 bin eser sergilenir. Akmedrese de müze olarak kullanılmaktadır.

Tyna Harâbeleri: Bor ilçesinin Kemerhisar bucağı yakınındaki şehir kalıntıları, Hititlere âit ve M.Ö. 2000 yılında önemli bir merkez olan Tuvana şehrine aittir.

Güllüdağ Harâbeleri: Niğde’nin 40 km kuzeyinde Bozköy ve Kömürcü köyleri arasında Güllüdağ’da bir Hitit şehridir. Şehir kalıntıları 3 km2dir ve surlarla çevrilidir. M.Ö. 8. asırda yangın neticesi yıkılmış ve bir daha yapılmamıştır. Savaş ve tapınak kalıntıları vardır.

Kaya Kilise ve Manastırlar: Roma ve Bizans devrinde Ihlara Vâdisinde kayalara oyulmuş kilise ve manastırlar olup, bâzısı bir saatte gezilecek kadar büyüktür.

Su Kemerleri: Kemerhisar-Bahçeli kasabaları arasında Roma devrinden kalma su kemerleridir.

Roma Havuzu: Bahçeli kasabasındadır. Etrâfı mermerle çevrili Roma devrine âit bir havuzdur.

Gümüşler Manastırı: Niğde’ye 8 km mesâfede Gümüşler kasabasındadır. Roma devrinde yapılmıştır.

Demirkazık Tepesi: Çok güzel manzaraları olan bu dağ yaz ve kış ayrı güzelliklere sâhiptir. Kayakevinin bulunduğu bu dağ, kış sporlarına müsâittir. Dağcılık tesisleri ve alabalık üretme çiftliği vardır.

Hasan Dağı: Çok güzel manzaralı bir dağdır. Konik biçimde krater gölü vardır. Kış sporlarına müsâittir.

Köşk: Bor ilçesinin Bahçeli köyü yakınında yeşillik ve sulak bir mesire yeridir.

Keten Çimeni: Suyu bol, manzarası güzel ve yeşil bir yayladır.

Kaplıca ve İçmeler:

İl toprakları şifâlı su kaynakları bakımından zengin bir bölgede yer alır. Başlıca kaplıcaları şunlardır.

Kocapınar Suyu ve Çamuru: İl merkezine 2 km uzaklıkta Niğde-Bor yolu üzerindedir. Suyu mîde, barsak ve romatizmal rahatsızlıklara iyi gelmektedir. Tesisi yoktur.

Kemerhisar İçmesi: Bor ilçesine 10 km mesâfede Kemerhisar köyü yakınındadır. Suyu içme olarak mîde, barsak, karaciğer ve böbrek hastalıklarında faydalıdır.

Çiftehan Kaplıcaları: Ulukışla ilçesine 35 km uzaklıkta Çiftehan köyünde olup, Ankara-Adana kara ve demiryolu üzerindedir. Konaklama tesisleri mevcuttur. Kaplıcanın suyu içme olarak, böbrek ve metabolizma bozukluğundan ileri gelen şişmanlık ve gut hastalığına, banyo ile romatizma, nefrit, nevralji, kadın ve cilt hastalıklarına, eklem kireçlenmesine, bâzı bel fıtıkları ile siyatik ağrılarına, kalça ve eklem kireçlenmelerine iyi gelmektedir.

Nevşehir İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

nevsehir_ilinin_tarihi_turistik_yerleri
Nevşehir yalnız Türkiye’nin değil dünyânın sayılı turizm merkezlerinden biri olabilecek özelliklere sâhiptir. Peri bacaları ve kayalara oyulmuş kiliseler, yeraltı şehirleri Hacı Bektaş-ı Velî Dergâhı ve birçok târihî eser yabancı ve yerli turistin gezdiği yerlerdir.

Bazıları şunlardır:

Nevşehir Kalesi: On ikinci asırda Selçuklular tarafından yapılan kaleyi Dâmâd İbrâhim Paşa tamîr ettirmiştir. İl merkezinin güneybatısında yüksek bir tepe üzerindedir. Yontma taştan yapılan kale iki kapılıdır.

Dâmâd İbrâhim Paşa Külliyesi: On sekizinci asırda Sadrâzam Dâmâd İbrâhim Paşa tarafından yaptırılan külliye; câmi, medrese, kütüphâne, sıbyan mektebi imâret ve hamamdan meydana gelmiştir. Câminin kubbesi kurşun olduğu için Kurşunlu Câmii olarak da bilinir. Câminin mihrabı mermer işçiliğinin çok güzel örneklerindendir. Minberi çok güzeldir. Müezzin mahfilinin altı, altın yaldızla işlemelidir. Medrese 1961’de Vakıflar Genel Müdürlüğünce tâmir ettirilerek Kütüphâne olarak halka açılmıştır. İmâret kısmı 1949’da müzeye çevrilmiştir. Sibyan mektebinde minyatür, arkeolojik ve etnografik eserler sergilenir. Kütüphâne kısmında çok kıymetli 40.300 eser bulunmaktadır. El yazması olan eserler çok değerlidir.

Kara Câmii: Sadrâzam Dâmâd İbrâhim Paşa tarafından 1715’te yaptırılmıştır. Kesme taştan sâde bir yapıdır. Minâresi 19. asırda yaptırılmış olup tek şerefelidir.

Alâaddîn Câmii: Avanos ilçesinde 13. asırda yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Tâmir ve eklerle ilk orijinalliğini kaybetmiştir. Minâresi 1950’de ilâve edilmiştir.

Ulu Câmi: Avanos ilçesindedir. Yeraltı Câmii de denir. On sekizinci asır Osmanlı eseridir. Tabanı toprak seviyesinin altındadır. Düz damlıdır.

Karavezir Külliyesi: Gülşehir ilçesinde Karavezir Seyid Mehmed Paşa tarafından 1779’da yaptırılan külliye; câmi, medrese ve çeşmeden meydana gelmektedir. Câmisi Kuşunlu Câmi olarak da bilinir. Medrese 1960’ta tâmir ettirilmiş olup kütüphâne olarak kullanılmaktadır.

Kızılkaya Köyü Câmii: Gülşehir ilçesine bağlı Kızılkaya köyündedir. Kitâbesinden 1293’te yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Görmüş olduğu tâmirlere rağmen orijinalliğini kaybetmemiştir.

Taş Câmii: Gülşehir’in Türk köyündedir. On üçüncü asırda yapıldığı tahmin edilen câmi yıkık vaziyettedir.

Hacı Bektaş Velî Dergâhı ve Külliyesi: On dördüncü asırda Hacı Bektaş-ı Velî tarafından yaptırılmıştır. Külliyede; çilehâne, dergah, türbe, mescit ve çeşmeler yer alır. Mescit Sultan İkinci Mahmûd Han tarafından yaptırılmıştır. Dergah 23 kısımdan ibârettir. Her kısmın özel bir ismi vardır. 1) Köşk, 2) Çatalkapı, 3) Değirmen penceresi, 4) Misâfir köşkleri, 5) Çamaşırhâne, 6) Ekmekevi, 7) Anbar, 8) Meydan bahçesi, 9) Misâfirhâne, 10) Meydan, 11) Kiler, 12) Üçler kapısı, 13) Altılar kapısı, 14) Aşevi, 15) Aşevi meydanı, 16) Kiler bahçesi, 17) Yaz meydanı, 18) Hazret avlusu, 19) Kabristan, 20) Balum Sultan Türbesi, 21) Hasbahçe kapısı, 22) Kırklar meydanı, 23) Hasbahçe. Hacı Bektaş-ı Velî’nin türbesi klâsik Selçuklu kümbetleri plânında olup, duvarları ve tavanı sülüs yazı ve çiçek motifleriyle süslüdür. Külliyede on altı çeşme vardır.

Taşhunpaşa Külliyesi: Ürgüp ilçesinin Damse köyündedir. Karamanoğulları zamânında yapılmış olan külliye câmi, sekizgen kümbet, altıgen kümbet ve medreseden meydana gelmektedir. Câminin kitâbesi yoktur. On dördüncü asırda yapıldığı tahmin edilmektedir. Orjinal minber ve mihrabı Ankara Etnoğrafya Müzesindedir. Medrese, câmiye 3 km uzaklıktadır. Araştırmalar, medresenin daha önceleri saray olarak kullanıldığını ortaya koymuştur.

Sarıhan: Ürgüp-Avanos karayolu üzerinde, Avanos’a 5 km uzaklıktadır. Selçuklular devrinde yapıldığı tahmin edilmektedir. Sultan hanlarının klasik plânındadır.

Beylikhanı: Câmi-i Kebir mahallesindedir. 1726’da Dâmâd İbrâhim Paşa yaptırmıştır. Yapıdan günümüze sâdece hayvanlara âit bölümü ulaşabilmiştir.

Eski eserler: Tabiî güzellikleri yanında târihî eserleri de meşhurdur. Bu bölgede Göreme Kaya Kiliselerinin sayısı 365’dir. Erozyon (aşınma) yolu ile meydana gelen peri bacası denilen kayaların içine oyularak yapılmıştır. On ve on üçüncü asırlar arasında Hıristiyan keşişler ve halk burada yaşamışlardır. Duvarları fresklerle dolu olan Tukalı Kilise ile Elmalı,Karanlık Çarıklı, Yılanlı, Saklı, Thedor ve St. Barbara kiliseleri en meşhurlarıdır.

Göreme ve Ürgüp tabiî hâdiselerle meydana gelen külah şeklinde kayalıklardan (peri bacalarından) ibârettir. 5 bin m2lik bir alandadır.


Erciyas ve Hasan dağlarının volkanik tüflerinin göl sularının dibine kat kat yerleşmesi ve gölün kuruması ile meydana getirdiği yumuşak ve kalkerli toprak örtüsü işlenerek Göreme’deki eserler yapılmıştır. Kapadokya için; “Büyüleyici havası ve sessiz vâdileri, insanın nefesini kesecek güzelliği ve kayalara oyulmuş yeraltı şehirleriyle dünyâda nâdir rastlanan bir yer” denmiştir.

Zelve Harabeleri: Göreme’ye 4 km mesâfededir. Çavuşun Kilisesi: Avanos yakınındadır. Duvarlarında çeşitli figürler vardır. Açıksaray: Erozyon etkisiyle tepelerin oyulması ve kapı biçimli oyuklarla bir sarayı andırır. Balkon kiliseleri: Ortahisar’a 7 km mesafededir. Binlerce güvercinin yaşadığı bir patikadan gidilir.

Yeraltı şehirleri: Derinkuyu ilçesi ile Kaymaklı kasabasında bulunan yeraltında kayalara oyulmuş şehir kalıntıları vardır. Derinkuyu’daki yeraltı şehrinin manastırı, soğuk hava tesisi ve akıl hastânesi kalıntıları meşhurdur.

Üçhisar: İl merkezinin 8 km doğusunda kalesiyle dikkati çeken bir dinlenme ve eğlence merkezidir. 40 m yükseklikteki kale, çevrenin ve Göreme Vâdisinin seyredildiği bir yerdir.

Kaymaklı (Eneği): İl merkezinin 20 km güneyinde yer alan yeraltı şehrinin bulunduğu bir beldedir. Düşman saldırıları sırasında korunmak maksadıyla yapılan sığınaklardır. Karışık dehlizlerle 4 kat aşağıya inilir.

Mesîre yerleri

Nevşehir tabiî güzellikler bakımından da zengindir. Mesire yerleri genelde vâdi tabanlarıyla Kızılırmak kıyılarıdır.

Göreme Vâdisi: İl merkezine 14 km mesâfede, Kızılırmak’a güneyden açılan bir vâdidir. Vâdinin yamaçlarında peri bacaları vardır. Üçhisar bucağından bu vâdiyi seyre doyum olmaz. Buradan peri bacaları, güvercinlikler, kaya kiliseler ve civarının manzarası çok güzel görünür.

Kadirah Deresi: İl merkezine 3 km uzaklıkta tabiî güzelliği fevkalâde olan bir mesire ve dinlenme yeridir. Bölgede Nevşehir Çayının bazalt kayalarını yararak açtığı çok sayıda delik ve çağlayanlar vardır.

Üzengi Deresi: İl merkezine 14 km uzaklıkta güzel bir mesire yeridir. Duvar gibi yükselen vâdi yamaçları, meyve bahçeleri ve mâdensuları ile rağbet edilen bir dinlenme yeridir.

Kazankaya: Gülşehir yakınındadır. Türlü biçim ve renkteki kayaların görünüşü çok güzeldir.

Ballıkaya: İl merkezine 5 km uzaklıkta manzarası ile meşhur bir mesîre yeridir.

Kızılırmak kıyıları: Kızılırmak Vâdisi Gülşehir ve Avanos ilçelerinin topraklarında genişleyerek tabii kumsallar ve ağaçlık dinlenme yerleri ortaya çıkarmıştır. İl merkezine yaklaşık 20 km’dir.

İçmeler ve kaplıcalar

İlde çok sayıda içme ve kaplıca vardır. Bunlardan en meşhuru Kozaklı kaplıcalarıdır.

Kozaklı kaplıcaları: Kozaklı ilçesinin güneyinde dere yatağındadır. Konaklama tesisleri mevcuttur. Kaplıca suyu ağrılı hastalıklara ve romatizmaya iyi gelmektedir.

Gümüşkent (Salanda) İçmesi: Gülşehir-Hacıbektaş karayolundan 3 km içeridedir. Tesisi yoktur. Deri hastalıklarına faydalıdır. Yöre halkı tarafından içme olarak faydalanılmaktadır.

Bölgedeki diğer kaplıcalar; Nevşehir İçmesi, Çorak İçmesi, Deliklikaya İçmesi, Kızıltepe Mâdensuyu, Sarıkaya İçmesi, Avanos Ballıca Kaplıcası, Ürgüp Çökek köyü İçmesi ve Ürgüp Üzengiçay İçmesidir. Bu suların içmesi; Karaciğer, barsak, mîde ve safra yolları ile idrar yolu iltihapları ve mesâne taşlarının düşürülmesinde faydalıdır.