21 Eylül 2012 Cuma

Tokat İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

tokat_ilinin_tarihi_turistik_yerleri

Verimli ovalar ve önemli yollar üzerinde olan Tokat ili târihî ve turistik eserleri bakımından zengin bir ilimizdir. Başlıca târihî eserleri şunlardır:

Garipler Câmii: Tokat’ın en eski câmisi olan bu eser Danişmendoğulları zamânında Danişmend Ahmed Gâzi tarafından 1167’de yaptırılmıştır.

Alaca Mescid: İlk defâ 1301’de yaptırılan mescit yıkılınca 1505’te yeniden yaptırılmıştır. Tuğladan bezemeli minâresi Selçuklu mîmârî özelliğini taşır.

Hâtuniye Meydan Câmii: Meydan Mahallesinde, Sultan İkinci Bâyezîd Han, annesi Gülbahar Hâtun adına 1485’te yaptırmıştır. Câmi tek kubbeli ve minârelidir. Kapısının işlemesi çok güzel olan câmi 1939 ve 1943 zelzelelerinde büyük zarar görmüştür. Daha sonraları tâmir edilmiştir.

Hamza Bey Câmii: Bicaroğlu Hamza Bey tarafından yaptırıldığı kitâbesinden anlaşılmaktadır. Moloz taştan yapılan câmi, Bicar âilesinin eviyle içiçedir. Câmi, kubbeli ana mekanla yanlarda tonozlu bölümlerden meydana gelir.

Ali Paşa Câmii: 1572’de yapılmış bir Osmanlı eseridir. Kare plânlı kesme taştan, yüksek kubbeli ve tek minârelidir. Mihrabı ve minberi taştandır. Avluda Ali Paşa, eşi ve oğlu Mustafa Beyin türbesi vardır.

Behzat Câmii: Behzat Caddesinde Hoca Behzat bin Fakih Şirvan tarafından 1535’te yaptırılmıştır. Sultan İkinci Abdülhamîd Han devrinde bâzı ekler yapılan câmi 1939 zelzelesinde büyük zarar görmüş ve Vakıflar Genel Müdürlüğünce tâmir edilmiştir.

Ulu Câmi: 1679’da yapılan câmi, dikdörtgen plânlı kesme taştan olup, çatısı kiremitle kaplıdır. Kemer sütunları ve iç süslemesi büyük bir sanat eseridir.

Sefer Beşe Mescidi: Ulu Câmi yanında olup, 1251’de yaptırılmıştır. Kitâbesi Tokat Müzesindedir. Mescit günümüzde yıkılmış olup, yanında bulunan türbenin kubbesi sekiz köşeli piramit şeklindedir. Kesme taştan yapılmıştır.

Silahtar Ömer Paşa Câmii: Erbaa ilçesindedir. Yapım târihi kesin olarak bilinmemektedir. Süsleme tarzından 17. asrın sonlarında yapıldığı tahmin edilmektedir. Kalem işi süslemeleri çok güzeldir. Eserin dışı yalın, içiyse çok güzel süslemelerle doludur.

Ulu Câmi: Niksar ilçesinde, Danişmendoğulları tarafından 1145’de yaptırılmıştır. Niksar’ın en eski câmiidir. Melik Gâzi Câmii de denir. Osmanlılar zamânında tâmir ettirilmiştir.

Çöreği Büyük Câmii: Niksar ilçesinde İlhanlılar tarafından yapılmıştır. Giriş kapısı geometrik bitki motifleriyle süslüdür. Câmi, adını kapısının sağ ve solundaki çöreğe benzer iki büyük diskten aldığı zannedilmektedir.

Ulu Câmi: Zile ilçesindedir. Mehmed Zakuli bin Ebû Ali tarafından 1267’de yaptırılmıştır. 1909’da Kaymakam Necmeddîn Beyin yardımlarıyla tâmir ettirilmiştir.

Boyacı Hasan Ağa Câmii: Zile ilçesinin Sakiler Mahallesindedir. Ali bin Sultan Hoca tarafından 1497’de yaptırılmıştır. 1640’ta Boyacı Hasan Ağa tarafından tâmir ettirilmiştir.

Çukur Medrese: Yağıbasan Medresesi adıyla da bilinen eseri, Danişmendoğullarından Nizâmeddîn Yağıbasan tarafından 1164’te yaptırılmıştır. Gıyâseddîn Keyhüsrev tarafından 1248’de tâmir ettirilmiştir. Moloz taştan tek katlı medresenin kapı ve kemerleri tuğladandır.

Hâtuniye Medresesi: Hâtuniye Câmiinin yanında olup, oldukça yıkık vaziyettedir. Sultan İkinci Bâyezîd, annesi Gülbahar Hâtun adına 1485’te yaptırmıştır.

Pervâne Dârüşşifâsı: Gök Medrese adıyla da bilinir. Meydan Mahallesinde Selçuklu Veziri Nûreddîn Pervâne tarafından 1275’te yaptırılmıştır. Avluya bakan yüzü Selçuklu çinileriyle süslüdür. Sivil Selçuklu eserlerinin en eskilerinden biridir. Siyah ve Türk mavisinin hâkim olduğu süslemeler Selçuklu sanatının şâheseridir. 1926’da tâmir ettirilen Dârüşşifâ günümüzde müze olarak kullanılmaktadır.

Yağıbasan Medresesi: Niksar ilçesindedir. Günümüzde oldukça yıkık vaziyettedir. Çukur Medreseyle aynı zamanda yapıldığı tahmin edilmektedir.

Ebü’l-Kâsım Türbesi: Ebü’l-Kâsım bin Ali et-Tûsî tarafından 1234’te yaptırılmıştır. Mor, firuze, lâcivert çinilerle yapılmış kûfî yazılar geometrik geçmeler Selçuklu sanatının orijinal örneklerindendir.

Sümbül Baba Türbesi: Gaziosmanpaşa Caddesinde; türbe, tekke ve mescit olarak 1292’de yapılmıştır. Türbenin taş işçiliği büyük sanat eseridir. Hacı Sümbül tarafından yaptırılmıştır. Selçuklu mîmârisi tarzındadır.

Kırk Kızlar Kümbeti: Niksar ilçesinde olup, 13. asır Selçuklu eserlerindendir. Yapım târihi ve kime âit olduğu belli değildir. Yapının kâidesi taştan, sekizgen gövdesi tuğladandır.

Melik Gâzi Türbesi: Niksar ilçesinin çıkışındadır. Danişmendoğulları devrinde yapılmıştır. Câmi plânındadır. İçten bütün eseri dolaşan yazı kuşağı devrin ustalığını yansıtır.

Tokat Köprüsü: Şehrin girişinde Yeşilırmak üzerindedir. Selçuklu eseri olup, 1250’de yapılmıştır. Boyu 150, eni 7 metre olup, 5 gözlüdür. Osmanlılar devrinde tâmir gören köprü son şeklini almıştır.

Talazan Köprüsü: Niksar ilçesine 15 km mesâfede, Niksar-Erbaa karayolu üzerindedir. 1200-1220 arasında yapıldığı tahmin edilen köprü günümüzde yıkık vaziyettedir.

Saat Kulesi: Sultan Abdülhamîd Hanın tahta çıkışının 25. yıldönümü için 1902’de yaptırılmıştır. Kulenin girişi güneyinden olup, kuzeyinde bir dükkan vardır. Yüksekliği 33 metredir. Kesme taştandır.

Turhal Kervansarayı: Turhal-Pazar karayolu üzerindedir. Anadolu’da bulunan Selçuklu eserlerinin en güzellerindendir. Fakat hâlen bakımsız ve harap bir haldedir. Selçuklu Sultanı Alâeddîn Keykubat devrinde 1237’de yapılmıştır.

Sulu Han: Osmanlılar devrinde yapılmıştır. Günümüzde restore edilip, öğrenci yurdu olarak kullanılmaktadır.

Tokat Kalesi: Ortaçağda sivri ve kayalık bir tepe üzerinde yapılmıştır. Selçuklu ve Osmanlı devrinde tâmir görmüştür. Kalenin 28 burcundan günümüzde bir tânesi kalmıştır. Diğer kısımları harâbe hâlindedir. Tepe üzerindeki kulesine 362 basamakla çıkılır. Sarnıç, ambar, cephânelik ve muhâfızlar için binâlar vardır.

Turhal Kalesi: Bugün yalnız birkaç burcu kalan bu kale çok eski çağlardan kalmadır. Son şeklini Osmanlı devrinde almıştır.

Niksar Kalesi: Ortaçağdan kalmıştır. Fakat bugünkü şeklini Selçuklu ve Osmanlı devrinde almıştır.

Zile Kalesi (Nama Hisarı): Eski bir eserdir. Sur şekli Osmanlılara âittir. Roma İmparatoru Sezar’ın târihe geçen “Geldim, gördüm, yendim” (Veni, Vidi, Vici). Lâtince yazıların kazılı olduğu sütunun da bulunduğu kale bakımsızlıktan yıkılmak üzeredir. Osmanlı devrinde depo olarak kullanılmıştır. Kaleden Bodrum ve Sekerap Suyuna inen gizli tünellerin bulunduğu rivâyet edilir.

Nikopolis: Artova ilçesinin Sulusaray bucağında bir Roma çağı şehrinin kalıntıları toprak altındadır.

Neokaseria (Kaberie): Bugünkü Niksar şehrinin bulunduğu yerde eski bir Roma şehrinin kalıntıları vardır. Kale, sur ve yılanlı köprü kısmen ayaktadır.

Tokat Müzesi: Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı devirlerine âit eserler sergilenir. Osmanlı devrine âit olanlar arasında mahkeme sicilleri, mühürler, sikkeler, tabletler, tekke eşyâsı ve giyim-kuşama âit eserler çoğunluktadır.

Mesire yerleri: Tokat tabiî güzellikleri bakımından yurdumuzun zengin bölgelerinden biridir. Ormanlar ilde geniş bir yer kaplar. Bu yüzden birçok orman içi dinlenme yeri vardır. Bâzı mesire yerleri şunlardır.

Câmiiçi: Niksar ilçe merkezine 17 km uzaklıkta, Niksar-Ünye karayolu üzerinde bir ormaniçi dinlenme yeridir.

Zinav Gölü: Çukurgöl olarak da bilinen bu mesire yeri Reşâdiye ilçesine 25 km uzaklıktadır. Göl ve ormanların iç içe olduğu bir mesire yeridir. Gölün suyu tatlıdır.

Göllüköy: Reşâdiye ilçesine bağlı Göllüköy yakınındadır. Gölün suyu tatlı olup, etrâfının manzarası güzel bir mesire yeridir.

Kaplıca ve içmeler: Tokat içmeler ve kaplıca bakımından zengin bir ilimizdir. Sulusaray Kaplıcası, Reşâdiye Çermiği, Başören mâdensuyu, Reşâdiye mâdensuyu ve Ayvaz suyu ilin önemli şifâlı su kaynaklarıdır.

Sulusaray Kaplıcası: Sulusaray ilçesine 3 km uzaklıkta Ilıca köyündedir. Tesisleri mevcut olan kaplıcanın suyu romatizma, nevralji ve cilt hastalıklarına iyi gelmektedir.

Reşâdiye Kaplıcası: Reşâdiye ilçesinin 1.5 km batısındadır. Yeterli tesisleri olmayan kaplıca suyu romatizma, nevralji ve kadın hastalıklarına iyi gelmektedir.

Başören İçmesi: Merkez ilçeye bağlı Başören köyündedir. Sarılık suyu olarak da bilinir. Su, içme olarak mîde, karaciğer ve safra yolları rahatsızlıklarına, böbrek taşlarının düşürülmesinde faydalıdır.

Ayvaz Suyu: Niksar ilçesine 2 km uzaklıkta çıkar. Sertliği 0 derece olan su, şişelenerek diğer illere gönderilir. Su, safra kesesi ve böbrek rahatsızlıklarıyla yüksek tansiyon ve barsak rahatsızlıklarına iyi gelmektedir.

Şırnak İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

sirnak-tarihi-turistik-yerler
Sınırlarının 4/1 Doğu Anadolu Bölgesi, 4/3'ü Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bulunmaktadır. İlimiz kuzeyde Siirt, batıda Mardin, Kuzeydoğuda Van, doğuda Hakkari, güneyde Irak ve Suriye Devletleri ile komşudur. İlçeleri; Beytüşşebap, Cizre, İdil, Güçlükonak, Silopi ve Uludere'dir. İlimize bağlı 6 ilçe, 137 köy ve 64 mezra olmak üzere toplam 221 yerleşim birimi mevcuttur.

İlçelerimizin ilimize uzaklıkları şöyledir: Yüzölçümü :6904 Km Rakımı :1400 M. Cizre : 46 Km. Silopi : 75 Km. İdil : 75 Km. Uludere : 50 Km. Beytüşşebap :111 Km. Güçlükonak : 83 Km.dir.

TARİHÇESİ: Çok eski bir geçmişe sahip olan Şırnak ilinin tarihi Katip Çelebinin 17.yy'da yazdığı "Seyahatname" isimli kitabına göre Nuh tufanı öncesine kadar dayanır. Bu rivayete göre Nuh'un gemisinin ilimiz sınırları içerisinde bulunan yüksekliği 2089 metreye kadar uzanan Cudi dağının tepesinde bulunduğu rivayet edilir. İlimiz genelinde Km kareye 45 kişi düşmektedir. İlimiz nüfusunun büyük kısmını Kürt nüfusu oluşturmaktadır. Az sayıda İdil ilçesinde Süryani nüfus bulunmaktadır. İlimizde, iklim koşulları ve dağlık arazi nedeniyle, yerleşim birimleri oldukça dağınık ve son derece elverişsiz bir durumdadır. Sık sık yaşanan terör olayları nedeniyle yöre halkı küçük yerleşim birimlerini terk etmek zorunda kalmıştır. İlimizin geçim kaynakları madencilik, sınır ticareti, küçük esnaflık ve kısmen de olsa hayvancılıktır.

Şırnak turizmi
Şırnak ili sahip olduğu zengin tarihi, kültürel kaynakları ve doğal değerleri ile turistik açıdan önemli cazibelere sahiptir.

Turizm sektöründeki gelişmenin yeterli düzeyde olmadığı ilde, turizm ve rekreasyon tesisleri de nitelik ve nicelik olarak istenilen düzeyde gelişmemiştir. İl genelinde yer alan tarihi eserler, doğal güzellikler ve turistik olarak görmeye değer diğer yerler, yeterli altyapı bulunmaması ve turistik yatırımların yeterli olmaması nedeniyle gerektiği gibi değerlendirilememektedir. İlin turizm merkezlerinin başında Nuh Tufanı sonucu, Hz. Nuh Gemisinin konduğuna inanılan Cudi Dağı gelir. Cudi Dağında Hz.Nuh (A.S.) ın gemisine ait mıt denilen büyük çiviler ve tahta kalıntıları mevcuttur. Bu olayı Kuran' ı Kerim' de doğrulanmaktadır. Kasrik Beldesindeki Gutilerden kalma köprü, taştan yontulmuş sulama kanalı, ata binmiş adam resmi, Besta Meryem Kaplıcaları, Cizre İlçesindeki Hz. Nuh Türbesi, Mem-u Zin Türbesi, Kırmızı Medrese, İsmail Ebul-İz Müzesi ve Birca Belek Kalesi; Güçlükonak İlçesindeki Fenikelerden kalma Finik Kalesi ve meşhur Hista Kaplıcaları ile Firheşin Yaylası ile İdil İlçesindeki Merkez Cami ve Süryanilerden kalma çok sayıda kilise bulunmaktadır. İl merkezi ve bağlı İlçelerinde iki adet turizm belgeli tesis mevcuttur. Şırnak ilinin sosyo-ekonomik yapısının değerlendirilmesi sonucunda, ilde ileriye dönük gelişme perspektifleri içerisinde turizm sektörünün önemli bir potansiyele sahip olduğu ve potansiyelin iyi bir şekilde değerlendirilmesi sonucunda il turizm gelirlerinin önemli boyutlara ulaşabileceği söylenebilir.

Müzeler ve Ören Yerleri
Babil,Asur ,Med,Guti,Selçuklu,Osmanlı,Rum,Arap,Emevi,Abbasi dönemlerine ait Arkeolojik ve etnografik eserlerin bulunduğu,büyük fizikçi ve 60 makine mucidi İsmail Ebul-iz El Cezeri Müzesi Cizre ilçesinde bulunmaktadır.

Finik Ören Yeri
Cizre'ye yakın bir noktada bulunun Damlarca ve Eskiyapı köyleri arasında Finik Ören Yeri İ.Ö.4000 yıllarına aittir.Dağlık bir bölgede yer alan kentte saray,zindan,sarnıç yerleri ve beyaz kalker taştan oyulmuş çok sayıda mağara ev bulunmaktadır.Finik Kalesinin Kuzeyinde ^Borzana Sitiya" adı verilen yerde kayaya işlenmiş bir kadın kabartmasıyla.köyün kuzeydoğusunda yan yana duran bir kadın ve bir erkek kabartması bulunmaktadır.

Şah Ören Yeri
Cizre'nin Kuzeydoğusunda,Çağlayan köyündeki Şah Ören Yeri,Cudi dağının en sivri noktasının eteğindedir.Yerleşmenin kuzeyi,doğusu ve batısı tamamiyle dağlıktır.Bu dağlık kesimlerde Düşe,Çeko,Hırabe,Kayzer,Hırd kale harabeleri yer almaktadır.

Babil Ören Yeri
Cizre'nin 20.Km Güneybatısında Suriye sınırı üzerindeki Kebeli köyünde yer alan Babil Ören Yerinin çevresi dikdörtgen biçiminde surlarla çevrilidir.Dış kaleyi oluşturan bu surlarda yaklaşık 30 adet burç vardır.İç kale ise daire biçimindedir.Surlar yontulmamış bazalt kayalardan,yapılar ise beyaz kalker taştan yapılmıştır.

Kasrik Ören Yeri
Şırnak-Cizre karayolunun 30.Km.si üzerinde yer alan Kasrik Ören Yeri,Guti ler döneminde "Sazirka" olarak anılmaktaydı.Bir boğaz içinde yer alan yerleşmede ,tarihi su bentleri,heykeller ve kent kalıntıları bulunmaktadır.Cizre ve Finik Beylerinin bu yöreyi yazlık olarak kullandıkları bilinmektedir.

Bazebde Ören Yeri
Cizre'nin 2 Km doğusunda Dicle Nehri kıyısında yer alan Bezebde Ören Yeri.zamanla Dicle Nehri yatak değiştirdiği için Suriye topraklarında kalmıştır.İlk çağlara ait kent kalıntıları ve ünlü bir köprüsü vardır.

Cizre Kalesi
M.Ö.4000 yıllarında Guti İmparatorluğu tarafından Cizre Surları ile Cizre Kalesi yaptırılmıştır.360 oda ve 3 katlı olarak yaptırılmıştır.

Cizre Ulucami
639 yılında kiliseden camiye çevrilmiştir.Abbasi döneminde onarıma alınmıştır.1160 yılında Cizre emiri Baz Şah'ın oğlu Emir Ali Sencer tarafından büyük onarıma alınmış olup,minaresi 1156 yılında dört köşe şeklinde yapılmıştır.Cizre Ulucami tokmakları fizikçi ve sanat adamı İsmail Ebul-iz El Cezeri tarafından yapılmıştır.

Cizre Mir Abdal Camii
1437 yılında Cizre Beyi Emir Abdullah (Abdal) İbn Abdullah İbn Seyfeddin Boti tarafından yaptırılmıştır.Üstü kubbelidir.Cizre surları üzerindedir.Bazalt siyah taştan yapılmıştır.Mem-u Zin türbeleri bu mescide yapışık bölümün alt kısmındadır.

Cizre Nuh Peygamber Camii
Tufan olayından bu yana insanlığın ikince babası olan Nuh Peygamber (A.S).kendi adıyla anılan bu camide yatmaktadır.Nuh peygamberin mezarı alt bodrum katındadır.

Cizre Kırmızı Medrese
Cizre Beyliği döneminde II.Han Şeref Bey tarafından XIV.Yüzyılda yaptırılmıştır.Medresenin içi avlulu olup,doğusunda batısında ve kuzeyindi dersaneler,yemekhane ve öğretmen lojmanları bulunur.Mihrabı beyaz taştan olup,2.82x3.78 ölçülerindedir.Medrese Cizre'ye özgü kırmızı tuğlalardan örüldüğü için Kırmızı Medrese denilir.

Yasef Köprüsü(Cizre Köprüsü)
1164 yılında Zengi Devletinin veziri Cemaleddin İsfehani tarafından ikinci kez onarılmıştır.Köprü Cizre Surlarının 2.Km. mesafede olmakla beraber o zamanki Cizre'nin bir mahallesi içindedir.12 adet burç üzerinde 8 gezegen kabartması bulunur.Köprünün üzerinde Ashabikehf (Uyuyanyatırlar) adları yazılıdır.İnsan ve hayvan figürleri ile süslüdür.

Mehmet Ağa Kasrı
Cizre Dağkapı Mahallesinde Bayırağa sokakta bulunur.Bir kısmı siyah bazalt taştan,bir bölümü de beyaz kalker taştan yapılmıştır.Hamidiye Binbaşısı Fettah Ağa tarafından yaptırılmıştır.

Cudi Dağı
Pek çok gezgin,tarihçi ve yorumcunun yapıtlarında Nuh'un Gemisi'nin Cudi dağı üzerinde durduğu yazılmaktadır.Nuh'un mezarının Cizre'de bulunması Şırnak'a bir zamanlar Şehr-i Nuh denmesi,Cizre Surlarının gemi biçiminde olması da buna kanıt olarak gösterilmektedir.

Ayrıca yüce kitabımız Kur'an-ı Kerimin Hud suresinin 44.ayeti açıkça Tufan-Nuh Gemisinin Cudi Dağı'nda durduğunu yazmaktadır.

Yayla Turizmi
Beytüşşebap ilçesinde bulunan Faraşin yaylası görülmeye değer bir yerdir.

Dağ ve Doğa Yürüyüşü

Cudi dağı,Şahköy çağlayanı,Herekol dağı,dağ ve doğa yürüyüşü yapmaya elverişli alanlardır.

Akarsu Turizmi
(Kano-Rafting)
İlin en önemli akarsuyu olan Kızılsu,Habur ve Hezil çaylarının beslediği Dicle Nehri,akarsu turizmine elverişlidir.

Sportif Olta Balıkçılığı
Kızılsu Çayı'nda sportif olta balıkçılığı yapılmaktadır.

Bitki İnceleme
Cudi dağı floristik açıdan önemli bölgelerden biri olmakla birlikte henüz yeterince araştırma yapılamamıştır.

Yaban Hayatı
İlin orman kuşağına giren dağlık kesimleri yaban hayvanları için elverişli barınaklar oluşturmaktadır.En çok rastlanan yaban hayvanları tilki,tavşan,çulluk,keklik,ördek,kaz,turna ve bıldırcındır.

El Sanatları Hediyelik Eşya

Keçecilik,halı ve kilim dokumacılığı ildeki el sanatlarının başında gelmektedir.El örgüsü yün çoraplar, tozluklar, kuşaklar Yörük örgü desenleriyle yapılmaktadır.

Yerel Etkinlikler
Nevruz Bayramı 21 Mart
Kültür-Bahar Bayramı Haziran Ayı Başında
İl Olma Töreni 18 Mayıs
Kuzu Kırkma Bayramı Beytüşşebap İlçesi Temmuz Ayı

20 Eylül 2012 Perşembe

Şanlıurfa İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

sanliurfa_ilinin_tarihi_turistik_yerleri

Şanlıurfaya boşuna peygamberler şehri dememişler. Ilk kez sünnet olan, Kurban Bayramını Müslümanlara armağan eden ve Kabe'nin temelini atan Ibrahim Peygamber, bu topraklarda doğmus. Sabri ile şiirlere, şarkılara konu olan Eyüp Peygamber, çilesini bu topraklar üzerindeki mağarada çekmiş.

Urfa Balıklı Göl Konumu
Sanliurfa'ya bosuna peygamberler sehri dememisler. Ilk kez sünnet olan, Kurban Bayrami'ni Müslümanlara armagan eden ve Kabe'nin temelini atan Ibrahim Peygamber, bu topraklarda dogmus. Sabri ile siirlere, sarkilara konu olan Eyüp Peygamber, çilesini bu topraklar üzerindeki magarada çekmis. Hazreti Isa, kendisini topraklarina davet eden Urfalilara, yüzünü sildigi mendili göndermis ve bu yüzden Sanliurfa, Hiristiyanlar tarafindan kutsanmis topraklar olarak aniliyor.

Urfa sehir merkezindeki göl kutsal baliklari ve çevresinde bulunan tarihi eserlerle çok turist çeken bir yöredir. Göldeki baliklar halk tarafindan kutsal kabul edilerek yenilmemektedir.

Urfa Balıklı Göl Tarihi
Tektanrici üç din olan Islamiyet, Musevilik ve Hiristiyanlik tarafindan taninan ve bu dinlerin kutsal kitaplarinda adi geçen Hz. Ibrahim’in Urfa’da dogdugu rivayet edilir.

Öykü bu dogumun oldugu bölgenin Krali Nemrut ile Hz. Ibrahim arasinda geçer.

Yaptigi zalimliklerle kendinden geçen Nemrut gün gelmis kendisini Tanri zannetmeye baslamis ve büyük tapinaklar yaptirip içine de kendi heykellerini koydurmus. Halkina da baski yaparak kendisine Tanri diye tapmalarini istemis.

Bir gün bas kahin, Kral Nemrut'a gelir ve o yil dogacak bir çocugun putperestligi ortadan kaldiracagini ve kendisini öldürecegini söyler. Bu adam Hz. Ibrahim’dir. Bunun üzerine kral, o yil dogacak bütün erkek çocuklarin öldürülmesini emreder. Nemrut'un askerlerinden olan Azer, karisi Nuna Hatun hamile oldugundan, bugünkü Urfa Kalesinin kuzeyinde bulunan küçük bir magaraya gizler. Nuna Hatun, oglu Ibrahim'i dogurduktan sonra, onu magarada birakarak esinin yanina döner. Bir rivayete göre Hazreti Ibrahim kendi basparmagini emer ve parmagindan gelen sütle beslenir, bir baska rivayete göre de bir ceylan onu emzirir. Aradan 15 ay geçmis ama Hz. Ibrahim 15 yasinda bir delikanli gibi görünüyormus. Büyüdügünde babasinin yaninda yerini alir.

Fakat onlarin inandigi putlara degil, dünyadaki her seyin yaraticisi olduguna inandigi tek Tanri'ya tapar. Bu ugurda babasinin ve tabii ki Kral Nemrut'un da taptigi putlari kirar. O gün ülkede yemek için dahi olsa ates yakilmasi yasaklanir, bütün odunlar toplanir ve büyük bir ates yakilir. Ancak sadece Nemrut’un putperestligine baskaldirmamis, ayni zamanda kizi Zeliha’ya da gönlünü kaptirmistir. Kral Nemrut bu durum karsisinda Hz. Ibrahim’in yakilmasi emrini verir.

Bugün Balikli Göl’ün bulundugu yere, kentin her yerinden görülebilecek büyüklükte bir ates yakilir. Atesin karsisina denk düsen tepeye yaptirilan iki büyük sütun arasindaki mancinikla Ibrahim atese firlatilir. Ancak ates göle, odunlar ise baliklara dönüsür. O gün bugündür buradaki göl kutsal sayilir. Tipki göl gibi içindeki baliklar da kutsaldir; her kim bu baliklardan yerse onun kör olacagina inanilir.

O günden sonra gölün adi Halil-ür Rahman olur. Allahin Dostu anlamina gelen bu isim Hz. Ibrahim’in kutsalligini yansitir. Bugün göl hem Halil-ür Rahman, hem de Balikli Göl olarak aniliyor.

Ibrahim için aglayan Nemrut’un kizi Zeliha’nin gözyaslarindan ise Balikli Göl’ün hemen yaninda küçük bir göl daha olusur, bu gölün adi ise Zeliha’nin gözü anlamina gelen Ayn-Zelihadir.

Bugün her iki gölün karsisindaki tepenin üzerinde mancinik olarak kullanildigina inanilan iki sütun hala ayaktadir. Inanisa göre bu sütunlarin birinin altinda bitmeyen su, digerinin altinda ise bitmeyen altin bulunuyor; biri yikilirsa Urfa altina, digeri yikilirsa Urfa için altin kadar degerli olan suya gömülecek kent. Balikli Göl’ün hemen yani basinda yer alan ve Eyyubiler Devleti’nin kurucusu Salahaddin Eyyubi’nin yegeni Melik Esref tarafindan 1211 yilinda yaptirilan Halil-ür Rahman Cami ise, gölün dogal güzelligine mimari estetik katiyor.

Eski bir rivayete göre Anadolu topraklari tümü isgal durumuna düserse bu kutsal baliklar melek asker olup kurtulus savaslarina katilacagina inaniliyor. Kutsal baliklara da asker balik deniliyor.

18 Eylül 2012 Salı

Sivas İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

sivas_ilinin_tarihi_turistik_yerleri

Sivas ili târihî eserler, değerli mîmârî anıtlar, kaplıca, içmeler ve tabiî güzellikleri bakımından çok zengindir. Bu ile Abideler şehri de denir. Bilhassa Selçuklu eserleri bakımından Konya’dan sonra gelir.

Ulu Câmi: Kitâbesinden anlaşıldığına göre 1197’de Selçuklu Sultanı Kutbeddîn Melikşâh zamânında yapılmıştır. Eğriliğiyle meşhur çini bezemeli tuğla minâresi 1213’te yapılmıştır. Halk arasında Sultan Alâeddîn Câmii de denir.

Meydan Câmii: Dikilitaş Mahallesinde Kânûnî Sultan Süleyman Hanın vezirlerinden Koca Hasan Paşa tarafından 1564’te yaptırılmıştır. Kesme taştan yapılmış olup, içi ahşaptır. Minâresi tek şerefelidir. Arka tarafında türbeler vardır.

Kale Câmii: Kale Mahallesinde Sultan Üçüncü Murâd Hanın vezirlerinden Mahmûd Paşa tarafından 1580’de yaptırılmıştır. Dikdörtgen şeklinde olup, kubbesi kurşun, minâresi tuğladır.

Aliağa Câmii: Subaşı Mahallesinde Behram Paşanın oğlu Mustafa Bey tarafından 1589’da yaptırılmıştır. Kubbesi kurşun kaplamadır. Avluda bir âileye âit mezarlar vardır.

İmâret Câmii (Dâr-ür-Reha): Cağırağzı semtindedir. 1321 senesinde Kemâleddîn Ahmed bin Reha tarafından yaptırılmıştır. Mescit, imârethâne ve zâviyeden meydana gelen külliyeden günümüze sâdece mescit ulaşmıştır.

Kale Câmii (Divriği): Divriği ilçesindedir. Kitâbesinden Mengücükoğullarından Şehinşah bin Süleymân tarafından 1181’de yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Giriş kapısı bezemelerle süslüdür. Tuğla, taş ve çini bir arada kullanılmıştır. Dış görünüşün zenginliğine karşılık, câminin içi sâdedir.

Tonus Câmii ve halıları: Altınyayla ilçesindedir. Tonuslu Ahmed Ağa tarafından 1895’te yaptırılmıştır. Ahşap tavan işçiliği çok güzeldir. Câmi içinde serili olan ve câmi için özel dokunmuş olan 32 adet halının târihî değeri çok büyüktür. Halılar Türk veya Gördes düğümlü el dokuması olup, çözgü ve atkı ipleri tamâmen yün ve renkleri natüreldir. 1900 yıllarında dokunan halıların vakıf olduğuna dâir ifâdeleler halıların üzerine işlenmiştir.

Merkez Câmii: Şahruh Câmii olarak da bilinir. Alâüddevle’nin oğlu Şahruh Bey tarafından 1749 senesinde yaptırılmıştır. 1822’de tâmir edilmiştir.

Ulu Câmi ve Dârüşşifâsı: Divriği ilçesindedir. Mengücükoğullarından Ahmed Şah ve hanımı Adil Melike Turan tarafından 1228’de yaptırılmıştır. Selçuklu mîmârîsinin orijinal eserlerindendir. Câmi ve dârüşşifânın duvarları yontma taştandır. Câmide 20 kemer ve 25 kubbe vardır. Mihrabın üzerindeki kubbenin yüksekliği 40 m olup, bir sanat şâheseridir. Taş kapısı çiçek ve geometrik şekillerle süslenmiş taş oymacılığının en güzel örneklerindendir.

Çifte Minâreli Medrese (Darü’l-Hadis): İlhanlı veziri Şemseddin Cüveyni tarafından 1271’de yapılmıştır. 20 metre yüksekliğindeki kapısı Türk taş oymacılığının şâheseri sayılmaktadır. Tuğlalar arasına firüze renkli çiniler yerleştirilmiştir.

Gök Medrese: Selçuklu veziri Sâhip Ata tarafından 1271 senesinde yaptırılan bu medrese Türk mîmârî ve süsleme sanatının şâheserlerinden biridir. Çifte minâreli taş kapının zengin süslemeleri fevkalâdedir. Adını çinilerinden alan bu binâ bakımsız ve boş olması sebebiyle tahrip olmaktadır. Selçuklu eserlerinin en gözdelerinden olan bu târihî medresenin onarılması ile bu kıymetli eser kültür varlığımıza yeniden kazandırılacaktır. Medresede bir mescit ve 14 oda bulunmaktadır.

Büruciye Medresesi: 1271 senesinde Üçüncü Gıyâseddîn Keyhüsrev devrinde Muzaffer Bürucirdi tarafından yaptırılmıştır. İki katlı dört eyvanlı olan bu eserin çinileri meşhurdur. Halk arasında Hacı Maksud veya Hacı Mesud Medresesi olarak anılır. Müze olarak kullanılan medresede üç kabir vardır. Muzaffer bin Hibetullah’ın türbesi de bu medresededir. 1965-1966 arasında tâmir edilen Medrese günümüzde müze olarak kullanılmaktadır.

İzzeddîn Keykavus Şifâhânesi (Şifâhiye Medresesi): Şifâhane ve tıp medresesi olarak 1217’de yapılan külliyeden günümüze sâdece şifâhâne ulaşmıştır. Taç kapının sağındaki eyvanda Sultan Birinci İzzeddîn Keykavus’un türbesi vardır. Kırmızı tuğladan yapılmış olan taç kapı firuze, mor ve beyaz çinilerle süslenmiştir. Dünyânın ilk akıl hastânesi kabul edilir. İçerisi mavi siyah çinilerle süslenmiştir.

Türbeler: Sivas, câmiler gibi türbeler bakımından da zengin bir şehirdir.

Şemseddîn Sivâsî Türbesi: Meydan Câmiinin avlusunda merdivenlerden inişte sağ taraftadır. Büyük velî Şemseddîn Sivâsî’nin medfun olduğu türbe 1600 yılında yapılmıştır.

Güdük Minâre (Dabak Tekkesi): 1347’de Eratnaoğullarından Şeyh Hasan Bey için türbe olarak yapılmıştır. Yanına yapılan işhanı bu eseri gizlemiştir. Türbenin içinde siyah mermerden yapılmış sanduka vardır. Cephesi tamâmen mermerdir. Üzeri 10 m yüksekliğinde tuğladan geometrik süslemeli üstüvane şeklinde bir kubbeyle örtülüdür.

Ahi Emin Ahmed Türbesi: 1233’te yapılmıştır. Tokmakkapı Mahallesindedir. Kesme taştan sekizgen olarak yapılmıştır. İki basamaklı bir merdivenle inilir. Selçuklu biçimi süslenmiş bir mihrabı ve iki penceresi vardır.

Sitte Melik Türbesi: 1196’da Emin Seyfeddin Şah bin Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Divriği ilçesindedir. Sekizgen plânlıdır. Şehinşah Türbesi olarak da bilinir.

Kâdı Burhâneddîn Türbesi: 1398’de yapılmıştır. TürbeKâdı Burhâneddîn İlkokulu bahçesindedir.

Çobanbaba (Şeyh Çoban) Türbesi: Suşehri’nin Çobanlı Yaylasındadır. Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim Han, Çaldıran’a giderken, yaşlı bir çoban koşarak yanına gelir:

“Sulağımıza hoş geldin sultanım. Görüyorum ki yorgunsun, açsın. Bu fakire misâfir olursan gönül alırsın.” der. Yavuz Sultan Selim Han; “Ben tek başıma değilim Çoban baba. Ardımda koca bir ordu var.” der.

Çoban tevekkülle boynunu büker: “Allahü teâlâ kerimdir. Hele sen bir mola ver. Misâfir kısmetiyle gelir.” der.

Yavuz Sultan Selim Han; “Bunda bir hikmet var” diyerek mola verilir. Çadırlar kurulur.

Çoban, sürüden 4 koyun seçer ve keser, yüzer, temizler ve kazana koyar.“Bir şartım var kemikleri sakın atmayın.” der. Bütün ordu doyar. Çoban kemikleri deriye doldurup duâ eder ve koyunlar Allahü teâlânın izniyle dirilir ve sürüye katılır. Yalnız biri topallar. Yavuz Sultan Selim Han; “Bu neden topallar?” diye sorunca, Çoban; “Bunun bir kemiği noksan.” der. Yavuz Sultan Selim Han, koynundan bu koyunun aşık kemiğini çıkararak; “Sizi denemek istedim. Siz kâmil bir velisiniz.” der ve duâsını ister. Bu zât da:

“Allahü teâlânın yardımı senin üzerindedir. Âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili ve şerefli Peygamber efendimiz ve Eshâb-ı kirâmı senin yanındadır. Merak etme zafer senin olacaktır. Muzaffer olarak döneceksin.” der.

Bu kerâmet ehli çobanın türbesi ziyâret edilen yerlerin başında gelmektedir.

Şehid Abdülvehhab Gâzi Türbesi: Evliyâ Çelebi, eserinde bu türbeyi Sultan Dördüncü Murâd Hanın ziyâret ettiğini yazar. Abdülvehhab Gâzi, Emevîler devrinde yaşamış bir komutandır. Emevîler devrinde İslâm ordusu Sivas’ı fethetmiş ve Abdülvehhab Gâzi ve bir kısım asker Sivas’ta bırakılmıştır. Bizanslıların saldırısında bu mübârek zât şehit olmuştur. Türbe içinde 7 kabir bulunmaktadır.

Taşhan: Paşabey Mahallesinde Kurşunlu Hamamı doğusundadır. 1575’te yapılmıştır. Behrampaşa vakfındandır.

Behrampaşa Hanı: Sivas Vâlisi Behrampaşa tarafından 1573’te yaptırılmıştır. Taştan iki katlı ve çok sağlamdır. Orta yerde büyük bir avlu ve bunun etrâfında odalar bulunmaktadır.

Eğriköprü: Sivas-Malatya yolu üzerinde Selçuklular zamânında yapılmıştır. 173,2 metre uzunluğundadır. Biri 12, diğeri 6 gözlü iki bölümden meydana gelmiştir.

Sivas Kalesi: Sivas târihi kadar eski olan kalenin kimin tarafından yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Bizanslılar döneminde Justinyen devrinde büyük bir tâmir görmüştür. Türklerin eline geçtikten sonra çeşitli dönemlerde tâmir görmüştür. Kale, yukarı ve aşağı kale olmak üzere iki kısımdır. Yukarı kale, toprak kale olarak bilinen bugünkü 4 Eylül Baskınının bulunduğu kısımdır. Aşağı kale olarak bilinen kısım Şifâhiye Medresesinin bulunduğu yerden başlayıp, Kongre Müzesi, Vilâyet Konağı, Behrampaşa Hanı, Pulur Tepesi, DDYyönünde Şifâhiye Medresesine varan çizgi içerisinde kalan bölgedir.

Aşağı Kale ve Yukarı Kale: Koyulhisar ilçesindedir. Yalçınkaya üzerine kurulmuş olan ve Kale-i Zir de denilen Aşağı Kalenin bugün sâdece duvar kalıntıları vardır. Yukarı Kale ise Kale-i Bâlâ diye anılır. Uzun Hasan tarafından yaptırıldığı söylenen kalede çok sayıda ev, su sarnıcı, anbar ve cephânelik vardır.

Divriği Kalesi: Mengücükoğulları tarafından 13. asırda yaptırılmıştır. İç ve dış kale olmak üzere iki bölümdür. Dış kalenin surlarının büyük kısmı yıkık vaziyettedir. İç kalede Seyfeddin Şah tarafından yaptırılan bir câmi vardır.

Eski Eserler Müzesi: 1937’de açılmıştır. Selçuklu ve Osmanlı devrine âit silâh, para kesesi, tekke eşyâsı, kemer, takı; daha önceki devirlere âit arkeolojik bölümde porselen, seramik, cam eşyâ; etnoğrafik bölümde el sanatları, eski giyim-kuşam, yatak örtüleri gibi eserler sergilenmektedir.

Mesire yerleri: Sivas, tabiî güzellikler bakımından çok zengindir. Yerleşim yerlerine yakın vâdi boylarıyla göl kıyıları genellikle mesire yeri olarak kullanılmaktadır. Bâzıları şunlardır:

Gökpınar Gölü: Gürün ilçesi yakınındadır. İlin önemli mesire yerlerindendir. Göl, suyunun duruluğu, günün her saatinde değişen rengi ve balığının bolluğu ile ünlüdür. Konaklama tesisleriyle güzel bir dinlenme yeridir.

Hafik Gölleri: Hafik ilçesi yakınında irili ufaklı göllerden meydana gelmiştir. Her biri mesire yeri olup, göldeki balıklar lezzetlidir. Tabiî güzellikleriyle güzel bir dinlenme yeridir.

Eğriçimen: Koyulhisar ilçesine 20 km uzaklıkta ve 1700 metre yükseklikte bir yayladır. Ormanları, serin havası ve soğuk su kaynakları ile güzel bir mesire yeridir.

Sızır Çağlayanı: Gemerek ilçesinin Sızır bucağında Göksu Nehri üzerindedir. Bölgede gazino ve çay bahçesi vardır.

Tödürge Gölü: Zara ilçesine 25 km uzaklıktaki göl, güzel bir dinlenme yeridir. Balığı boldur. Gölde kayıkla dolaşılır.

Koyunkaya Mesiresi: İmranlı’ya 12 km mesâfede, çam ormanları, serin havası ve bol su kaynaklarıyla güzel bir dinlenme yeridir.

Karaçayır: İl merkezine 27 km mesâfede, çam ormanlarıyla kaplı güzel bir mesire yeridir.

İçme ve kaplıcalar: Sivas ilinde çok sayıda sıcak su kaynakları vardır. Halk bunlara “çermik” demektedir. Bâzıları şunlardır:

Balıklı Çermik: Kangal ilçesine 17 km mesâfede Kavaklıdere mevkiindedir. Konaklama tesisleri mevcut olan kaplıcanın suyu; dolaşım sistemi hastalıklarına, ağır olmayan kalp yetmezliklerine, yüksek tansiyona, damar sertliklerine, solunum sistemi hastalıklarına, romatizma hastalıklarıyla kronik iltihaplı kadın hastalıklarına iyi gelmektedir. Havuzlarda bulunan ve insanlardan kaçmayan balıklar, vücudun hastalıklı bölgesine yaptıkları mikro-masaj ve salgıları ile cilt hastalıklarına; küçük yılanların da yılancık hastalığının bulunduğu yere sarılıp sıkmaları sûretiyle tedâvi ettiklerinden tavsiye edilmektedir.

Akçaağıl Kaplıcası: Suşehri’ne 9 km uzaklıkta Akçaağıl köyündedir. Konaklama tesisleri mevcut olan kaplıca suyu içme olarak, karaciğer, safra kesesi ve barsak hastalıklarına; banyo ile romatizma, nefrit, nevralji ve kadın hastalıklarına faydalıdır.

Sıcak Çermik: Yıldızeli ilçesinin Direkli bucağındadır. Konaklama tesisleri mevcut olan kaplıca suyu, her çeşit romatizma, nefrit, nevralji ve kadın hastalıklarına iyi gelmektedir.

Soğuk Çermik: İl merkezine 19 km uzaklıkta aynı isimle anılan bir vâdidedir. Konaklama tesisleri olan kaplıca suyu romatizma, asabî hastalıklarda ve deri hastalıklarında faydalıdır.

Ortabucak Çermiği: Şarkışla’nın Ortabucak yöresindedir. Tesisleri olan kaplıca suyu, romatizma ve deri hastalıklarına faydalıdır.

17 Eylül 2012 Pazartesi

Sinop İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

sinop_ilinin_tarihi_turistik_yerleri

Sinop, tabii güzellikleri ve târihî eserleri zengin bir ilimizdir. Karadeniz’in bütün özellik ve güzelliğini toplayan bir yarımadadır. Çok eski devirlerden beri bir yerleşim merkezi olduğundan, târih ve kültür hazinesi bir ilimizdir. Başlıca târihî eserleri şunlardır:

Sinop Kalesi: Hititler zamânında yapıldığı tahmin edilmektedir. Daha sonraki dönemlerde tâmir edilmiş ve ilâveler yapılmıştır. Selçuklular 1215’te bir iç kale yaparak, gerekli gördükleri burç ve kuleleri güçlendirmişlerdir. Surların yüksekliği 30-35 m’dir. Dış surlar doğuda 500, batıda 270, kuzeyde 800, güneyde ise 400 metredir. Sultan İzzeddîn Keykavus’un yaptırdığı iç kale sağlam durumdadır. Kalenin; Kumkapı, Meydankapı, Tersanekapı, Tabakhânekapısı, İçhisar, Kale ve Yonca kapıları vardır. Kale, meşrûtiyetten sonra siyâsîlerin konduğu bir hapishâne hâline gelmiştir.

Alaeddîn Câmii: Sinop’un en eski câmisi olup, Selçuklu devri eseridir. Kitâbesinden anlaşıldığına göre Muinüddîn Süleyman Pervâne tarafından 1267’de yaptırılmıştır. Büyük Câmi diye de bilinir. Çeşitli zamanlarda tâmir gören câmi, en son olarak 1950’de onarılmıştır. Bir sanat şaheseri olan som mermerden yapılmış minberin bâzı parçaları, kubbenin yıkılmasıyla kırılmıştır. Bu parçaları, Türk-İslâm Eserleri Müzesindedir. Şimdiki minber ise 1851’de yapılmıştır.

Saray Câmii: Candaroğullarından Celâleddîn Bâyezîd tarafından 1374’te yaptırılmıştır. Kare plânlı, tek kubbeli bir câmidir.

Seyyid Bilâl Câmii: Cezâyirli Ali Paşa tarafından 1867’de yaptırılmıştır. Cezâyirli Ali Paşa Câmii de denir. Sultan Abdülhamîd Han tarafından 1896’da tâmir ettirilmiştir.

Fethi Baba Mescidi: Mehmed Ağa tarafından 1353’te Candaroğlu İsmâil Beyin emriyle yaptırılmıştır. Tersâne Câmii olarak da bilinir. Mermer mihrabı oldukça ince işçiliklidir.

Alâeddîn Medresesi: Vezir Muinüddîn SüleymanPervâne tarafından 1262’de Selçuklu Sultanı Alâeddîn Keykubat adına yaptırılmıştır. Girişin karşısındaki ana eyvan 1889’da tâmir sırasında derslik oldu. Hâlen müze olarak kullanılmaktadır.

Şehitler Çeşmesi: Kırım Harbinde Rusya’nın baskınında şehit olan askerlerin cebinden çıkan parayla yapılmıştır. Günümüzde harap bir haldedir.

Seyyid Bilâl Türbesi: Türbede Peygamber efendimizin soyundan gelen Seyyid İbrâhim Bilâl hazretleri medfundur. 675 yılında İstanbul’un Ömer ibni Abdülaziz tarafından kuşatıldığında, rivâyetlere göre, Orta Asya’dan yanında Müslüman Türklerle bu sefere iştirak için yola çıktı.

Karadeniz’de gemiyle İstanbul’a giderken fırtınaya tutuldu. Sinop limanına girdi. Liman gümrük vergisini ödediler. Bugün Alâeddîn Câmiinin bulunduğu yerde kardeşi Seyyid Ali Ekber ve Orta Asyalı Müslüman Türk askerleriyle dinlenip, hasta olan askerlerin tedâvisini yaparken Sinop’taki Bizanslı Tekfurun emriyle Bizanslı askerler geceleyin saldırdılar.

Çarpışma sabaha kadar ve hatta gündüz de devam etti. Seyyid İbrâhim Bilâl ve yanındakiler Bizans askerlerinin kuşatmasını yararak bugün Hükümet Konağının bulunduğu semtteki Meydan Kapısından çıkmak üzereyken Seyyid İbrâhim Bilâl şehit düştü. Bu zât kerâmetini göstererek kılıç darbesiyle yere düşen mübârek başını koltuğunun altına alarak kabirlerinin bulunduğu yere kadar birkaç yüz metre yürüyüp kıble istikâmetine yüzünü dönerek ve başını da yerine koyup, kabre konulmuş gibi uzandılar.

Bu hâdiseyi seyreden halk hayret, dehşet ve korku içinde Bizans Tekfuru aleyhine bu mübârek insanları neden öldürdün diye bağırmaya başlayınca, halkın tepkisini yatıştırmak için Tekfur çarpışmayı durdurdu. Şehit olanların İslâm usüllerine göre gömülmesine müsâde etti. Seyyid İbrâhim Bilâl de aynı yere defnedildi. Yaralı Türk asıllı Müslümanlara iyi davrandı. Sinop’un ilk Müslüman sâkinleri bu Orta Asyalı Türkler olmuştur. Müslüman olan Sinoplu kızlarla evlenerek çoğalmışlardır. Seyyid Ali Ekber de şehit olanlar arasındadır.

Seyyid Ali Ekber hazretlerinin kabri Alâeddin Câmii yanındaki Yeşil Türbede, Seyyid Bilâl hazretlerinin kabriyse Ada Mahallesinde Cezâyirli Ali Paşa Câmii bitişiğindeki Tayboğa (Seyyid Bilâl) türbesindedir.

Sinop tekfuru yaptığına sonradan çok pişman olmuş ve Seyyid Bilâl hazretleri için yaptırdığı türbenin kapı eşiğine gömülmesini vasiyet etmiştir. Önceleri türbeyi ziyâret edenler tekfurun mezarını çiğneyerek türbeye girerlerken, daha sonra bu kapı iptal edilerek, türbeye başka bir kapı açılmıştır. Şu anda türbeye Cezâyirli Ali Paşa Câmii içinden geçilmektedir.

Câminin avlusunda Kültür ve Turizm İl Müdürlüğünce yazdırılan bir levhada şu bilgiler vardır: Türbe Çepni Türklerinin Beyi Emir Tayboğa için torunu Emir Belgamiş tarafından 1297 yılında yaptırılmıştır. Emir Tayboğa 1259 yılında Sinop’a baskın yapan Trabzon Rum Devleti ordusunun geri püskürtülmesinde büyük rol oynamıştır. Vasiyeti üzerine H.91 yılında İstanbul’un fethi için giderken Sinop’ta şehit düşen Seyyid Bilâl’in yanına gömülmüştür. Türbenin bitişiğine 1876 yılında Kaptan-ı Deryâ Cezâyirli Ali Paşa tarafından dikdörtgen plânlı bir câmi yaptırılmıştır.

Gâzi Çelebi Türbesi: Süleyman Pervâne Medresesinin sağ bitişiğindedir. Pervâneoğullarının son hükümdârı olan ve 1322 senesinde vefât eden Gâzi Çelebi’ye âittir.

İsfendiyaroğulları Türbesi: Alâeddîn Câmii bahçesinde bulunan türbede, Candaroğullarından Celâleddîn Bâyezîd ile oğlu İsfendiyar’ın oğlu İbrâhim Beylerle bu âileye mensup daha 8 zâtın kabri bulunmaktadır. Türbenin hangi târihte ve kim tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Türbe içindeki sandukalar Türk taş işleme oymacılığının eşsiz örneklerindendir.

Sultan Hâtun Türbesi (Aynalı Kadın): Halk arasında “Aynalı Kadın Türbesi” adıyla geçer. 1335 târihinde Birinci Murâd’ın kardeşi Süleyman Paşanın kızı İsmet SultanHâtun için yaptırılmıştır. Sinop Müzesi bahçesindedir.

Hâtunlar Türbesi: Candaroğulları zamânında yapılmış olan türbe, Cezayirli Ali Paşa Câmii yanındadır. Celâleddîn Bâyezîd’in oğlu İskender’in karısı ile kızı Ture Hâtun için yaptırılmıştır.

Eski eserleri

Serapis Tapınağı: Şehir merkezindeki Şehitler Parkı içinde 1954’te bir kazı esnâsında çıkmış olup Romalılara âittir. Sinop Müzesi: 1541’de açılmış ve 1970’te yeni binâsına taşınmıştır. Müzede arkeolojik ve etnoğrafik eserler sergilenir. Türklere ve Türklerden önceki devirlere âit eserler mevcuttur. Müzede ayrıca Şer’i Mahkeme Sicilleri de vardır. Boyabat Kalesi: Eski ve yeni kale olarak iki kaledir. Yeni kale eski kale üzerine yapılmıştır. Kaleden Gâzidere Çayına inen 252 basamak vardır. Kaya tünelinden ayrılan gizli bir yeraltı yolu şehrin altından geçerek, Erenlik Tepesine ulaştığı anlatılır. Yeni kale Osmanlı yapısıdır. Fâtih Sultan Mehmed Hanın Uzun Hasan’a karşı Otlukbeli Seferine giderken, bu kalede kaldığı rivâyet edilmektedir.

Mesire yerleri: Sinop, tabii güzellikler bakımından oldukça zengindir. Zengin orman dokusu, Karadeniz’deki uzun kıyısı, tabiî kumsallarıyla şirin bir ilimizdir. Başlıca mesire yerleri şunlardır:

Hamsaroz Körfezi: Bir yanı deniz, bir yanı ormandır. Çok çeşitli çiçeklerle süslüdür. Berrak denizi, bol çiçeği ve ağacı ile güzel bir dinlenme yeridir. İl merkezine 3 km mesâfededir. Körfezde bir av hayvanları parkı vardır.

Ayancık Çamlığı: Ayancık ilçesinde, orman içi dinlenme yeridir. Sarıçam ve karaçam korularından meydana gelen bölge, tabii güzellikleriyle meşhurdur.

Türkeli Çamlığı: Türkeli ilçesi yakınlarında orman içi dinlenme yeridir. Karaçam, kayın ve sarıçam ormanlarıyla kaplı güzel bir mesire yeridir.

Akliman Kumluğu: İl merkezine 2 km mesâfededir. Deniz ve ormanın iç içe olduğu kumluk, Boztepe ile Akliman burunları arasında kalır ve aynı zamanda tabii gemi barınağıdır. Denizi çok sığdır.

Kaplıca ve İçmeler: Sinop, şifâlı su kaynakları bakımından zengin olmasına rağmen bu kaynakların çoğunda tesis yoktur. Başlıca kaplıca ve içmeler şunlardır:

Aloğlu İçmesi: İl merkezi yakınlarındadır. Konaklama tesisleri yoktur. Kaplıca suyu içme olarak mîde, karaciğer ve safra yolları rahatsızlıklarına iyi gelmektedir.

Acısu İçmesi: Gerze ilçesinin Acısu köyündedir. Konaklama tesisleri yoktur. Suyu çeşitli mîde rahatsızlıklarına faydalıdır.

Soğuk Su: Sinop-Boyabat yolunun 47. km’sinde Cankurtaran Karakolu olarak da bilinir. Soğuk suyun etrâfı köknar ağaçları ile kaplıdır. Orman içinde yer alan bu su şifalı olarak bilinmektedir.

Buzluk Yaylası: Durağan ilçesi sınırları içinde olup, ilçe merkezine 10 km mesâfededir. En önemli özelliği yaylada bulunan mağaranın içinde yaz aylarında buzların meydana gelmesi, kışın ise erimesidir. Bu sebeple halk arasında Buzluk Mağarası adıyla bilinir.

16 Eylül 2012 Pazar

Siirt İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

siirt-tarihi-turistik-yerler
Siirt adının Sami Dili’nden geldiği öne sürülmektedir. Bazı kaynaklarda bu adın, Keldani Dili’nden, kent anlamına gelen Keert (Kaa’rat) sözcüğünden kaynaklandığı yazılıdır. Siirt sözcüğü, isim kaynaklarında; Esart, Sairt, Siirt, Siird, gibi çeşitli biçimlerde kullanılmıştır. Süryani’ler kente Se’erd (yöresel söyleniş biçimiyle Sert) demişlerdir. XIX.Yy.’da Sert, Seerd, Sört, Sairt olarak kullanılmış, günümüzde de Siirt biçimiyle benimsenmiştir.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 41o–57ı doğu boylamı ve 37o-55ı kuzey enlemi üzerinde yer alan Siirt, doğudan Şırnak ve Van, kuzeyden Batman ve Bitlis, batıdan Batman, güneyden Mardin ve Şırnak İlleri ile çevrilidir.

İl topraklarının büyük bölümü dağlarla kaplıdır. Kuzeyde Muş Güneyi Dağları, doğuda Siirt Doğusu Dağları İl’in doğal sınırlarını oluşturan sıradağlardır.

1990 yılında değişen sınırlardan sonra Siirt İli’nin yüzölçümü 6.186 Km2’ye inmiştir. 2007 yılı nüfus sayımına göre 291.528 kişilik nüfusuyla Türkiye toplam nüfusunun %o4,13’ünü barındırmaktadır.

İLÇELER
Aydınlar, Baykan, Eruh, Kurtalan, Pervari ve Şirvan’dır.

KÜLTÜR TURİZMİ

CAMİ VE TÜRBELER
Ulu Cami : Yapım tarihi kesin olarak bilinmeyen caminin Selçuklu Sultanlarından Muguziddin Mahmut tarafından 1129 (523 H) yılında onarılmıştır. 1260 (658 H) yılında da Cizre hakimi Selçuk Atabeylerinden El Mücahit İshak tarafından camiye ilaveler yaptırılmıştır.

Cumhuriyet Camii : Yapım tarihi kesin olarak bilinmeyen Cami 1926 yılında onarılmış, Hıdrul Ahdar olan adı Cumhuriyet Camii olarak değiştirilmiştir.

Veysel Karani Hz. Türbesi : Baykan ilçesinin Ziyaret Beldesindedir. Yörenin “Cas denilen harcıyla yapılıp Kubbe ile örtülmüş olan türbe, 1967 yılında yıktırılarak yerine yeni bir türbe yaptırılmıştır.

İbrahim Hakkı ve Hocası
İsmail Fakirullah Türbesi : Din ve astronomi bilgini olan İbrahim Hakkı’nın Hocası İsmail Fakirullah için 18.yüzyılda yaptırdığı türbe Aydınlar ilçe merkezinde (Tillo) bulunmaktadır.

Sultan Memduh Türbesi : Asıl adı Sultan Mahmut olan Sultan Memduh Hz. Hicri 1174, Miladi 1761 yılında Aydınlar (Tillo) ilçesinde dünyaya gelmiştir. Sultan Memduh’un 47.000 beyitlik bir divanı bulunmaktadır. Hicri 1263 Miladi 1847 yılında vefat etmiştir.

Şeyh Muhammed El Hazin Türbesi : Şeyh-ul Hazin, yer yer Siirt Merkez Ulu Camiinde vaaz ve nasihatlerde bulunmuş, bir seferinde ihlas süresinin tefsiri üzerinde 40 gün vaazı nasihat ettiği söylenmektedir. 1891 yılında vefat etmiştir.


KİLİSELER
Siirt İlinde yer yer kalıntıları günümüze kadar gelen kilise ve manastır bulunmaktadır. Bunlardan en önemlileri şunlardır.
Siirt kent merkezindeki Hadervis Kilisesi ve Mir Yakup Manastırı. Şirvan İlçe merkezinde bulunan kilise.

KALELER
Derzin Kalesi: Bizans Döneminden kalma oldukça sarp bir tepenin üzerinde inşa edilen kalede bulunan gözetleme kuleleri günümüze kadar varlıklarını koruyabilmişlerdir.

İnce kaya (Kormas) Kalesi : Şirvan ilçesinin 10 km. uzağında incekaya (Kormas) köyünde bulunan Bizanslılar dönemine ait kaledir.

İrun Kalesi: Şirvan ilçesinin 40 km kuzeyinde sarp dağların zirvesinde kurulmuştur. Kalenin bulunduğu dağın eteğinden geçen nehirle yer altı tüneli ile bağlantısı bulunmaktadır.

Şirvan (Küfre) Kalesi : İlçe merkezinin 4 km doğusunda, ilçenin adıyla anılan kaledir. Doğal bir kayanın üzerinde mevki ye hakim olarak yapılan kale bir kartal yuvasını andırmaktadır.

EKO TURİZM
MAĞARALAR
İlin Jeolojik yapısında kalkerli oluşumlar önemli yer tuttuğundan pek çok sayıda mağara oluşmuştur. Bunların bir bölümünde, insanlarca konut olarak kullanıldığını gösterir izlere rastlanmaktadır. Suya karşı direnci az olan kalkerlerin erimesi ile ortaya çıkan bu doğal mağaralar genellikle vadi boylarında yoğunlaşmıştır. Bunların en ünlüleri Botan Mağaralarıdır.

YAYLALAR
Pervari İlçesindeki Çemikari, Cema ve Herekol yaylaları ile Şirvan İlçesinde Baçova yaylası yöre halkı tarafından ilgi görmektedir. Yaz, kış bol yağışlı olan bu yüksek platolar, zengin çayırlarla kaplıdır.

TERMAL TURİZM
Sağlarca Kaplıcası : Siirt’e 15 km. uzaklığında, Eruh yolu üzerindedir. Banyo uygulamalarıyla deri hastalıklarına, romatizmada, kadın hastalıkları, nevralji, nevrit, polinevrit, polio sekelleri ve su içi egzersizlerinde yararlı olmaktadır.

AV TURİZMİ
Siirt ilinde önemli av turizminde bol miktarda keklik vardır. Av mevsimi genellikle Ekim-Şubat dönemini kapsar. Bunun dışında her zaman akarsularda balık avlamak mümkündür.

NE YENİR?

Siirt’e özgü yemekler arasında, Büryan (Perive) et yemeği ve fes şeklinde tencerelerde pişirilen perde pilav vardır.

NE ALINIR?

Bıttım sabunu, Siirt battaniyesi, Jirkan kilimi, Pervari balı ve fıstık Siirt’e has ürünlerdendir.

YAPMADAN DÖNME
Veysal Karani Hazretleri ile İbrahim Hakkı Hazretleri Türbeleri görmeden,

Ulu Camii gezmeden,

Siirt Büryanı, Perde Pilavı ile Zivzik Narını tatmadan,

Tiftik dokuma battaniyesi, Siirt Fıstığı, Bıtım Sabunu, Pervari balı almadan,

….Dönmeyin.

15 Eylül 2012 Cumartesi

Sakarya İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

sakarsa_ilinin_tarihi_turistik_yerleri

Sakarya ili, tabiî güzellikleriyle zengin bir ilimizdir. İl toprakları zelzele bölgesinde ve târihî istilâ yolları üzerinde olduğu için târihî eserlerinden mühim kısmı zamânımıza ulaşamamıştır.

Başlıca târihî eserleri şunlardır:

Rüstempaşa Câmii ve Hamamı: Sapanca ilçesindedir. 1553’te Kânûnî Sultan Süleymân Hanın vezirlerinden Rüstem Paşa adına, Mîmar Sinân tarafından yapılmıştır.

Orhan Gâzi Câmii: Orhan Gâzi zamânında 1317’de yapılmıştır. Merkez ilçededir. Sultan Abdülhamîd Han tarafından yeni baştan yapılmıştır. Dernekkırı Osman Câmii de denir.

İmâret Câmii: Taraklı ilçesindedir. Yavuz Sultan Selim Han, Ridâniye Seferinden önce burada kışlamış ve onun veziri Yunus Paşa yaptırmıştır.

Şeyh Muslihiddin Câmii: Kaynarca ilçesinin, Küçük Kaynarca köyündedir. Fâtih Sultan Mehmed Hanın mîmarlarından Şeyh Muslihiddin adına yapılmıştır.

Elvan Bey İmâreti: Geyve ilçesindedir. On beşinci asırda kesme taş ve tuğladan yapılmıştır. Avlusunda Elvan Beyin türbesi vardır.

Sakarya Köprüsü: Geyve ilçesindedir. On beşinci asırda yapılmıştır. On dört kemerli taş köprünün, yıkılan iki kemeri demirdendir. Günümüzde de kullanılmaktadır.

Eski eserler:

Başköprü (Justinianus Köprüsü): Bizans İmparatoru Justinianus tarafından 6. asırda yapılmıştır. Adapazarı’ndadır. Sekiz gözü olan bu taş köprünün uzunluğu 429 metredir. Bizanslılardan kalma Pontogephyra, Zampi ve Tantaendie köprüleri de vardır.

Harmantepe Kalesi: Harmantepe köyündedir. Adapazarı’na 12 km mesâfededir.

Çobanlar Kalesi: Sakarya Nehri kenarında ve Geyve’ye yakın bir yerdedir.

Paşalar Köyü Kalesi: Pamukova’nın Paşalar köyündedir.

Adliye Kalesi: Adliye köyündedir.

Söğütlü Kalesi: Çark Suyunun Sakarya Nehrine döküldüğü yere yakın bir yerdedir.

Seyitler Kalesi, Kurt Köy Kalesi, Kanlıçay Kalesi, Karapürçek Kalesi eski kalelerden bâzılarıdır.

Ali Fuat Paşa Köprüsü: Geyve Boğazındadır. Târihî bu köprüyü 1497’de İkinci Bâyezîd Han tamir ettirmiştir.

Zafer Takı: Justinianus Köprüsünün bir ucundadır. Yıkıntı hâlindedir.

Akyazı Tümülüsü: Küçücek Köyü yakınlarındadır. Roma devrinden kalma târihî eserler bulunmuştur.

Roma Anıt Mezarı: Pamukova-Bilecik yolu üzerindedir.

Bitinya Mezarları, Ayvalıkdere Çeşmesi ve Kadı Köprüsü eski çağlardan kalma diğer eserlerdir.

Mesire yerleri: Karadeniz iklimiyle Akdeniz iklimi arasında bir geçiş iklimine sâhip olan Sakarya’da çok sayıda mesire yeri vardır. Bunlar genellikle göl kıyılarıyla ormanlık arâzide ve Karadeniz kıyılarında toplanmıştır. Başlıcaları şunlardır:

Hasan Dağı: İstanbul-Ankara karayolu üzerinde Sapanca Gölü kıyısındadır. Sedir ve çam ağaçları arasında güzel manzaralı bir mesire yeridir. Temiz ve tatlı suları meşhurdur.

Çark Mesiresi: Adapazarı’na çok yakın Çark Deresi kıyısında bir mesire yeridir. Sapanca’dan çıkan Çark Suyunun etrafı çok güzeldir. Yeniden düzenlenerek halkın hizmetine sunulmuştur.

Akgöl: İl merkezine 12 km mesafede Karasu karayolu üzerindedir. Gölün kenarında küçük koru piknik alanıdır. Gölde her türlü tatlı su balığı yaşar. Ayrıca göl çevresinde tavşan, keklik ve yaban ördeği avlanır.

Sakarya Ağzı: Sakarya Nehrinin Karadeniz’e döküldüğü yerdedir. Plajı, tatlı suyu ve mağaraları ile ilgi çeker. Soğuk suyu ile meşhur, Ayı İni mağarası buradadır.

Sapanca Gölü: Manzarası çok güzeldir. Gölde tatlı su balıkları bulunur. Av hayvanları bakımından da zengindir. Kıyısında turistik tesisler vardır.

Mâden Deresi: Derenin iki tarafı ormanlık ve fidanlıktır. Yukarı kısımlarındaki çağlayanlar ilgi çeker. Mesire yerinde bir av evi bulunur.

Domdom Kaya: Geyve’nin Hırka köyündedir. 476 m yükseklikte bir kayadır. Geyve civarı ve Pamukova’ya hâkimdir. Kayanın altındaki mağaradan Güreyik Suyu çıkar.

Acarlar Gölü: Kaynarca ilçesindedir. Gölün çevresi dişbudak asmalarıyla çevrilidir. Güzel bir piknik yeridir.

İçme ve kaplıcalar: Sakarya ilinde pekçok kaplıca ve içme vardır. Bazıları şunlardır:

Kuzuluk Kaplıca ve Mâden Suyu: Akyazı ilçesine 8 km uzaklıkta Kuzuluk köyündedir. Tesisleri mevcuttur. Kaplıca suyu banyo ile romatizma, nevralji, nefrit ve kadın hastalıklarına; içme ile mîde rahatsızlıklarına, karaciğer ve safra yolları hastalıkları, şeker hastalığına, ekzama ve sedef gibi cilt hastalıklarına iyi gelir.

Ilıcaköy İçmesi: Geyve ilçesine 15 km uzaklıkta, Ilıcaköy ilçesindedir. Beş musluklu çeşme hâlinde olup, konaklama tesisleri yoktur. Mîde rahatsızlıklarına iyi gelir.

Kıl Hamamı: Pamukova ilçesinin Paşalar köyündedir. Tesisleri yetersizdir. Kaplıca suyu romatizma, nevralji, nefrit, kadın hastalıklarına, nevrasteni ve sinirli hastaları için tavsiye edilir.

9 Eylül 2012 Pazar

Samsun İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

samsun-tarihi-turistik-yerler
Karadeniz Bölgesi’nin orta kesiminde yer alan Samsun, doğuda Ordu, güneydoğuda Tokat, güneyde Amasya, güneybatıda Çorum, batıda Sinop illeri, kuzeyde de Karadeniz ile çevrilidir.

İl toprakları güney kesimde yer alan orta yükseklikteki dağlık alandan alçak düzlüklerin yer aldığı Karadeniz kıyısına doğru alçalır.İlin büyük bir bölümünü Kuzey Anadolu Dağları engebelendirir. Kızılırmak Vadisinin doğusunda Canik Dağları, batısında Küre (İsfendiyar) Dağlarının doğusu yer alır. Amasya-Çorum il sınırı yakındadaki Kunduz Dağı (1.791 m.), Bünyan Dağı, Sıralı Dağ, Akdağ (2.082 m.) ve Yunt Dağı ilin en yüksek tepeleridir. Bu dağların Karadeniz’e bakan yamaçları ormanlarla kaplıdır.

İl topraklarındaki düzlükler, Karadeniz kıyısında yer alan diğer illere göre daha geniştir. Çarşamba Ovası, Bafra Ovası bunların başlıcaları olup, Yeşilırmak ve Kızılırmak’ın taşıdığı alüvyonların birikmesi ile oluşan bu düzlükler birer delta ovasıdır. İl topraklarında yer alan düzlükler, Mert Çayı ve Kürtün Çayı gibi bir çok akarsuyun getirdiği alüvyonlarla oluşmuştur. İldeki plato ve yaylalar fazla yüksek değildir.

Yaylalar, Ladik, Havza, Veziköprü ve Kavak ilçelerinde yer alır. İl topraklarını Terme Çayı, Yeşilırmak, Abdal Çayı, Mert Çayı, Kürtün Çayı ve Kızılırmak sular. Uzunluğu 1.182 km. olan Kızılırmak Kızıl dağdan doğar, Sivas, Kayseri, Nevşehir ve Kırşehir topraklarını sular; Anadolu yaylasından bir yay çizerek Çorum ilinin kuzeyinden Samsun’un topraklarına girer ve denize dökülür. 468 km. uzunluğundaki Yeşilırmak ise Köse Dağdan doğup Canik Dağlarını geçerek Samsun il sınırına gelerek Civa Burnu’ndan denize dökülür. Tozanlı Irmağı, Tokat Çayı, Kelkit ve Çekerek Suyu Yeşilırmak’ın önemli kollarıdır.

İl sınırları içerisinde birçok doğal ve yapay göl bulunmaktadır. Doğal göller Yeşilırmak’ın kollarından Tersakan Çayını besleyen Ladik Gölü ve delta ovalarında bulunan irili ufaklı lagünlerdir. Karaboğaz, Liman, Cernek ve Balık gölleri ile Uzungöl Kızılırmak deltasındaki başlıca lagünlerdir. Yeşilırmak deltasındaki lagünler ise; Dumanlıgöl ve Akgöl ile Simenlik Gölüdür. Ayrıca Yeşilırmak üzerinde kurulan enerji amaçlı Suat Uğurlu Barajı ile Abdal Çayı üzerinde kurulan içme ve kullanma amaçlı kurulan Çakmak Barajı ve Kızılırmak üzerindeki enerji amaçlı Altınkaya Barajının bıraktıkları suların birikimiyle oluşan yapay göller de bulunmaktadır. Yüzölçümü 9.579 km2, 2000 Yılı Genel Nüfus sayım sonuçlarına göre toplam nüfusu 1.203.681’dir.

İlin Karadeniz kıyısında, Kızılırmak ve Yeşilırmak’ın deltalarında oluşan iki büyük çıkıntı bulunmaktadır. Bu deltaların alüvyal oluşumuna uygun olarak kıyı kesiminde doğal plajlara, yer yer de kumlara rastlanır. Kıyının ardındaki lagünlerin etrafı sazlık, bataklık ve ormanlıktır. Kızılırmak deltasının kuzeybatısında Civa Burnu, doğusunda da Çaltı burnu yer almaktadır. Samsun’un güney kesiminden Kuzey Anadolu Kırık Kuşağı geçmektedir. Bu kesimde tarih boyunca bir çok deprem olmuştur.

Doğal bitki örtüsü açısından zengin olan Samsun’da, iç kesimlerde,ovalarda ve dağların az eğimli yamaçlarında orman örtüsü azalmıştır. Yüksekliğin 1000-1200 metre olduğu yerlerde kışın yapraklarını döken ağaçlara (gürgen, meşe, ıhlamur, kestane, kayın dış budak) rastlanır. 1200-1800 m. yükseklikte ise iğne yapraklı ağaçlara rastlanır. Karadeniz Dağlarının kuzey yamaçlarında kayın ve ladin ağaçları, güney yamaçlarında ise gürgen ve meşe ağaçlarından oluşan ormanlara, kıyıya yaklaştıkça söğüt ve kavak ağaçlarına rastlanır. Samsun ilinin en zengin orman alanları Çarşamba, alaçam, kavak ve Vezirköprü ilçelerinde bulunmaktadır.

Samsun’da iklim, kıyı ve iç kesimlerde değişiklik gösterir. Kıyı şeridi Karadeniz’in etkisinde olmasına karşın iç kesimler Akdağ ve Canik Dağları etkisi altındadır. Sıcaklık ve yağış bakımından Samsun, ne doğu ne de Batı Karadeniz bölgesine benzemektedir. Yağış Karadeniz’e nazaran daha azdır. Kuzey rüzgarlarına açık olduğundan sıcaklık daha düşüktür. Kıyı kesiminde kışlar ılık, ilkbahar sisli ve serin, yaz mevsimi ise genellikle kuraktır. İlin iç kısımları sahile oranla daha serindir.

İlin ekonomisi tarım, hayvancılık, balıkçılık, turizm, tarıma dayalı sanayii ve ticarete dayalıdır. Yetiştirilen tarımsal ürünlerin başında , buğday, arpa, tütün, mısır, ayçiceği, şeker pancarı, fındık, kuru fasulyedir. Ayrıca sebze ve meyve de yetiştirilmektedir. Hayvancılıkta ise dağlık alanlarda koyun, düzlüklerde sığır ve manda besiciliği ile tavukçuluk yapılmaktadır. İldeki akarsu ve göllerde tatlı su balıkçılığı da yapılmaktadır.

İldeki sanayii kuruluşu olarak, un, salça, süt ürünleri, çeltik, bitkisel yağ, şeker, su ürünleri işleme, sigara, yaprak tütün işleme, yem, orman ürünleri, gübre, çimento, metalürji, plastik, profil boru ve tel fabrikaları bulunmakta olup, en önemli sanayi kuruluşu Etibank’a ait Karadeniz Bakır İşletmeleridir. Küçük sanayiinin önemli dallarını ise orman ürünleri ve gıda üretimi ile dokumacılık oluşturmaktadır. Yer altı kaynakları bakımından yoksul olan Samsun’da sıcak madensuyu kaynakları ile tuğla-kiremit hammaddesi, Havza yöresinde linyit, Vezirköprü’de de mermer içeren cevher yatakları bulunmaktadır.

Antik Çağda Amisos adı ile anılan kent, Miletosluların MÖ.VII.yüzyılda Karadeniz kıyılarında kurdukları ticaret kolonilerinden biridir. MÖ.V.yüzyılda Atinalıların ele geçirdiği kent, bir süre Priraierus adı ile anılmıştır. Önemli bir ticaret limanı olan Amisos’u saldırılardan korumak amacı ile surlar yapılmıştır. Bizans döneminde bir piskoposluk merkezi olan Amisos’u alamayan Danişmendliler hemen yakınında yeni bir kale yaptırmışlardır. Yüzyıllarca zengin bir ticaret merkezi olan eski yerleşim Hıristiyan Samsun ya da Gavur Samsun adı ile anılmıştır. XI.yüzyılda Cenevizlilerin eline geçen Eski Amisos ve Yeni Amisos arasında ticari bir ilişki bulunmakta idi. Sonraları Simisso ve Samissun olarak isimlendirilen bu yerleşmenin adı Samsun’a dönüşmüştür. Eski Amisos’un bulunduğu yer günümüzde halk tarafından Kara Samsun olarak anılmaktadır.

Samsun’daki ilk yerleşim tarih öncesi dönemlere kadar uzanmaktadır.Tekkeköy yakınlarında ele geçen buluntular yörenin Paleolitik Çağda (MÖ.10.000-5.500) yerleşime sahne olduğunu göstermiştir. İkiztepe, Dündar Tepe, Öksürük Tepe ve diğer höyüklerde yapılan arkeolojik kazılar ve araştırmalar, yerleşmenin Kalkolitik Çağ (MÖ.5500-3500) ve sonrasında da sürdüğünü kanıtlamıştır. Ayrıca söz konusu yörenin Hititlerden önce ve Hititler döneminde Gaskalar tarafından da yerleşim yeri olarak seçildiği Hitit yazılı kaynaklarından anlaşılmaktadır. M.Ö. 750-760 yılları arasında Anadolu’da yunan kolonilerin kurulduğu dönemde Amisos adlı küçük bir yerleşme merkezi idi. Şehrin İon şehir devletlerinden Miletos (millet) tarafından kurulduğu sanılmaktadır. MÖ.V.yüzyılda Atinalılar, MÖ.IV.yüzyılda önce Persler daha sonrada Makedonyalılar yörede egemenlik kurmuşlardır. M.Ö.331 yılında Büyük İskender Amisos ’u bağımsız şehir olarak ilan etmiştir.

Daha sonra Seleukosların hakimiyetine giren yöre, MÖ.III.yüzyıl başlarında kurulan Pontus Devleti’nin egemenliği altına girmiştir. Bu dönemde burada Mossynoikialılar yaşıyordu. Pontus kralı Mithridates VI. Zamanında (M.Ö.120.-M.Ö.63) yöre en parlak dönemini yaşamıştır. MÖ.I.yüzyıl ortalarında Romalıların hakimiyetine giren Samsun yöresi Pontus Polemoniacus bölgesi sınırları içerisinde idi. 395’de Roma İmparatorluğu’nun Batı Doğu olmak üzere ikiye ayrılmasın ile Doğu Roma (Bizans)toprakları içinde kalmıştır. Bizanslılar zamanında önemli bir piskoposluk merkezi olmuş, Armeniakon Theması’na bağlanmıştır. VIII. Ve IX.yüzyıllarda birkaç kez Arap saldırılarına uğramıştır. Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra bazı Türkmen boyları buraya yerleşmiş ve Melik Danişment Gazi’nin kurduğu Beyliğin hakimiyeti altına girmiştir.

Danişmendliler, Bizanslılar ve Anadolu Selçukluları arasında birkaç kez el değiştiren Samsun ve yöresi, XIII.yüzyıl başlarında kurulan Trabzon İmparatorluğunca yönetilmiştir. Pontuslularla Anadolu Selçukluları arasında çekişmeye neden olan Samsun XIII.yüzyıl ortalarında Moğolların saldırılarına uğramıştır. Bir süre Pervaneoğullarının, XIV.yüzyıl ortalarında Eretna Beyliğinin, daha sonra da Kadı Burhanettin Devleti’nin egemenliği altında kalmıştır. 1398’de Osmanlıların eline geçen Samsun , Ankara Savaşı (1402) sonrasında, Timur yönetimi sırasında Taveddinoğulları, Kubadoğulları ve Candaroğulları arasında paylaşılmıştır.

Çelebi Sultan Mehmet tarafından 1428’de kesin olarak Osmanlı topraklarına katılmıştır. XIX.yüzyılda büyük bir bölümü Trabzon vilayetinin Canik Sancağına bağlı olan yörenin güney kesimi Sivas vilayetinin sınırları içerisinde idi. 1869 yılında büyük bir yangın geçiren Samsun’un hemen hemen tamamı yanmıştır.

I.Dünya Savaşı sırasında Karadeniz’de denizyolu ulaşımının durmasından büyük zarar gören şehir, 1915’te Rus donanması tarafından dört kez bombalanmıştır.

XX.yüzyılın başlarında halkın bir kısmı Rumlar ve Ermenilerden oluşuyordu. Bölgenin doğusunda bağımsız bir devlet kurmak amacı ile örgütlenen Rum Pontus çetelerinin etkinlikleri Kurtuluş Savaşı sonuna kadar devam etmiştir. Çetelerin etkinliğinin sürdüğü bu sırada, Mondros Mütarekesi’nden (30 Ekim 1918) sonra İngilizler kente askeri bir birlik çıkarmışlardır.

İtilaf Devletlerinin Anadolu’nun doğusu ile kuzeyindeki karışıklıkların sona ermemesi durumunda bu yöreleri işgal edileceğini bildirmesi üzerine, 9.Ordu Müfettişliğine atanan Mustafa Kemal Paşa harekete geçerek Bandırma Vapuru ile 19.Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basarak Milli Mücadelenin ilk adımını atmıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında işgale uğramayan ve Trabzon vilayetine bağlı mutasarrıflık olarak yönetilen Samsun, Cumhuriyetin ilanından sonra 1925’te il olmuş ve buraya Yunanistan’dan gelen göçmenler yerleştirilmiştir.

Atatürk’ün samsuna çıktığı tarih olan 19 Mayıs 1919, Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından Gençlik ve Spor bayramı olarak ilan etmiş ve ilan edildiği 1936 yılından beri her yıl “19 Mayıs Gençlik ve Spor bayramı” olarak kutlanmaktadır.

Samsun’da günümüze gelebilen tarihi eserler arasında, Amisos kenti kalıntıları, Dündar Tepe, İkiztepe, Tekkeköy, Kaledoruğu Höyükleri, İtalyan Katolik Kilisesi (1846), Şifa hamamı (Geç Osmanlı Dönemi), Taşham (XVII.yüzyıl), Bedesten Kale Camisi (1314), Pazar Camisi (XIV.yüzyıl), Şeyh Seyyid Kudbettin Camisi ve Türbesi, İsa Baba Camisi ve Türbesi (XV.yüzyıl), Hacı Hatun Camisi (1694), Büyük Cami (1884), Yalı Camisi (1894), Hançerli Cami, Kılıç Dede Türbesi, Stad Çeşmesi, Atatürk Anıtı (1932), İlkadım Anıtı, Saat Kulesi ve Türk sivil mimari örneklerinden yapılar bulunmaktadır. Ayrıca ilde Karadeniz kıyısı ve göl kıyıları dışında, Çakırlar Korusu, Atakum, Kocadağ Mesire Alanı, Meşe Kültür Parkı, Kurupelit-İncesu, Çamgöl ve Vezirköprü Orman İçi Dinlenme Tesisileri, Havza ve Ladik Kaplıcaları bulunmaktadır.

8 Eylül 2012 Cumartesi

Rize İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

rize-tarihi-turistik-yerler
Anadolu'nun topografyasına ve bitki örtüsüne bakarak Rize'yi tahmin etmek olanağı yoktur. Rize Anadolu'ya oranla daha engebeli sarp ve haşindir. Bitki örtüsü yer karası görülmeyecek kadar gürdür. Kıyı şeridi ve iç kesimler değişik tonuyla adeta yeşile boğulmuştur. Rize flora olarak da dünyada ün yapmıştır. 20 civarında endike bitki Rize'de yetişmektedir.

Kıyı şeridi yanında iç kesim, o arada dağ ve yaylalar apayrı bir görüntü ile bu tabloyu tamamlamakta geleneksel köy ve yayla ev mimarisi doğayı etkileyici bir zenginlik katmaktadır.Rize'yi gezip görenler umduklarından daha zengin ve her yönüyle büyüleyici doğa ile karşılaşırlar. Rize'ye gelen dağcılar Doğu Karadeniz'in yüksek zirvesi "KAÇKAR' lara çıkabilmekte, dünyanın en ünlü balını "ANZER"de
tadabilmekte "AYDER" kaplıcalarından yararlanabilmektedir.
Kısaca tüm bu özellikleri ve güzellikleri görebilmek için ilgi duyan herkese "RİZE GEZİSİ" ni öneriyoruz.

Tarihçesi
Pontus Krallığı döneminde "SANNİKA" Roma imparatorluğu döneminde "Pontus Polemoniacus", Osmanlı imparatorluğu ve Cumhuriyet'in ilk dönemlerinde "LAZİSTAN" olarak anılan Rize'nin bugünkü adının nereden geldi yolunda farklı rivayetler vardır. Bir görüşe göre yunanda da pirinç anlamına gelen "Rhizos" ya da Rumcada dağ eteği anlamına gelen Rhiza sözcüklerin değişime uğrayarak Rize olduğu şeklindedir. Bir diğer görüş ise Osmanlıca'da kırıntı, döküntü anlamına gelen "Rize" kelimesinin aynen kullanımıyla ilin adını aldığıdır.

Rize'nin yazılı tarihine ilişkin dolaysız bilgiler, Ege'de yaşayan Miletos'lu denizcilerin yöreye yaptığı seferlerle başlar. M.Ö. 670'lerde Milatos'ların Karadeniz kıyılarında kurdukları Kolonileri Rize'ye kadar uzattıkları biliniyor. Med ve Persler'in de istilasına uğrayan bölge daha bu dönemde lyonlulann dolayısıyla Grek Kültürünün etkisine girmiştir.
İlkçağlarda Pontus Krallığı'nın egemenliğine giren Rize yöresi 11. yy.'a kadar islâmi akımların etkisi dışında kaldı. 11. yy. da Büyük Selçuklular'ın yükselme döneminde Melikşah'ın (1072-1092) hakimiyeti altına girdi, ancak 1. Haçlı Seferinde (1096-1099) tüm Karadeniz kıyılan gibi Rize'de önce Bizans, daha sonra da Trabzon Rum Pontus Imparatorluğu'na katıldı.

1461' de Sultan Mehmet tarafından Trabzon ile birlikte Osmanlı sınırları içine alındı. Bu yıllarda, Rize'nin Trabzon eyaleti Batum Gonya Sancağı içinde yeraldığı biliniyor. 19. yy.'ın ikinci yarısında Trabzon eyaletinin bir sancak merkezi olan Batum Rusya'ya bırakılınca Rize sancak merkezi oldu. Birinci Dünya Savaşında Ruslar tarafından işgal edilen Rize 2 Mart 1918'de işgalden kurtuldu ve 1924'de İl Merkezi oldu.



Coğrafyası

Doğu'da Artvin, Güneyde Erzurum ve Bayburt, Batıda Trabzon ve Kuzey'de Karadeniz ile sınırlı olan Rize, çok engebeli
bir arazi yapısına sahiptir. Deniz kenarlarındaki dar vadi ağızları hemen hemen hiç yoktur. Yüksek rakımlı tepeler arasındaki
en yüksek nokta olan Kaçkar (3932 m.) yaz-kış kar tutar. Kaçkar Dağının doğal yapısı birçok kış sporu yanında, trekking ve dağcılık içinde topografyaya sahiptir. Dağ kayak için Kaçkarlar doğal bir pist görünümündedir.
Rize ili topraklan Kuzey Anadolu kıyı dağlarının yüksek kesimlerinden doğarak Karadeniz'e dökülen irili ufaklı birçok
akarsu ile bölünür. En önemlileri Fındıklı Deresi, Büyükdere, Pazar Deresi, Karadere, İyidere ve Fırtına Deresi'dir. Bu dereler çeşitli yerlerde şelalelerle süslenir., Alabalık cinsinin en iyileri bu derelerde yetişir. Rize'deki göller, dağların yüksek kesimlerinde buzulların aşındırması neticesinde oluşmuş buzul göllerdir. Bu göller Çamlıhemşin ve Ikizdere'nin sahip olduğu doğa harikalarıdır.
Rize'de kışlar ve yazlar ılık geçer. Yıllık sıcaklık ortalaması +14° civarındadır. Bölge Türkiye'nin en çok yağış alan yeridir. Yılda m2'ye 2510 kg yağış düşer. Bu iklim özelliklerine göre yörede Akdeniz bitkileri turunçgiller ve çay yetişir. Ormanlarda en çok kayın, meşe, kestane, ıhlamur, ladin, kızılağaç ve Orman gülü bulunur. Ormanlarda kurt, ayı, yaban domuzu, çatal boynuzlu dağ keçisi, huş tavuğu ve kuşlar bulunur. Bölge kuş gözlemciliği için de uygun bir ortam oluşturur.



Turizm Değerleri

Rize dik yamaçlı vadileri, doruklara ulaşılabilir dağlan, buzul gölleri, zümrüt yeşili yaylaları, tarihi kemer köprüleri ve kaleleri, coşkun akan dereleri ile çok özel bir turizm beldesidir. Kano, deltaplan, dağ, kayak, trekking gibi bir dizi hoby turizm etkinliğine uygun doğaya, güvenilir ve içtenlikli bir ortama sahiptir.

a) Yaylalar: Kaçkar sıradağlarının eteklerinde, Çamlıhemşin, Hemşin ve İkizdere ilçelerinde yoğun biçimde yer alan yaylalar, iyi korunmuş özgün mimarili evleriyle bulutların ötesinde bir yaşam sunar izleyenlere. Bu yaylalardan Ayder, Aşağı-Yukan
Kavron ve Anzer yaylaları Turizm Merkezidir. Bu yaylalar özellikle yaz aylarında yerli ve yabancı turistlerin uğrak yeri olur.

b) Dağ Sporları : Kaçkar Dağları Türkiye'nin 4 büyük dağıdır. Alp dağları silsilesindendir. Yürüyüşler dağ tırmanışları, için uygun bir ortam oluşturur. Flora ve fauna olarak da çok özel bir yapıya sahiptir.

c) Kano : Rize derelerinde özellikle Fırtına ve İyidere'de karların eridiği zamanda "Kano" yapılmaktadır.

d) Termal Turizmi : Doğu Karadeniz'in tek kaplıcası AYDER'dedir. Çok hastalığa iyi geldiği kanıtlanan kaplıca ilgi odağıdır. Ayrıca içmece olarak Rize zengindir. Özellikle ANDON içmecesi mide ve böbrek hastalıklarına iyi gelmektedir. Ikizdere Ilıca Köyünde de sıcak su sondaj çalışmaları devam etmektedir.

e) Kuş ve Kelebek Gözlemciliği : Kaçkar'ların zengin florası yanında kuş ve kelebeklerin fazlalığı bu etkinliğin yapılmasına fırsat verir. Özellikle İkizdere Çamlık bölgesi bu aktivite için çok uygun bir ortam oluşturur.

f) Safari : Bu bölge safari için en güzel doğal parkurlara sahiptir.

Rize, Doğu Karadeniz Bölgesinde yer alan, bölgenin en karakteristik özelliklerini gösterir. Anadolu'nun diğer bölgelerinden coğrafi yapısıyla olduğu gibi kültürel yapısı ile de ayrılır. Dik yamaçlı vadileri, doruklara ulaşılabilir dağları, buzul gölleri, zümrüt yeşili yaylaları, tarihi kemer köprüleri ve kaleleri, coşkun akan dereleri ile çok özel bir turizm beldesidir.



Yeşillikler kenti olan Rize'de çoğu Osmanlı döneminde yapılmış çok sayıda mimari eser bulunmaktadır. Rize ilinin tarihi zenginliklerinin yanısıra, doğa güzellikleriyle de çekici bir turizm merkezi olup özellikle Hemşin yaylaları son yıllarda yayla turizminin en çok rağbet gören durakları olmuştur. Rize ilinin dikkate değer tarihi ve turistik yerleri şunlardır

Tarihi yerler
* Rize Kalesi
* İslampaşa camii
* Gülbahar camii
* Caferaşa camii
* Zeleki Kalesi
* Atina kalesi veya Kız Kulesi
* Zilkale
* Kale-i Bala

Doğal Güzellikleri

* Ayder yaylası ve kaplıcası
* Andon içmesi
* İkizdere Şimşirli içmesi
* Elevit yaylası

Tarihçe
Antik Çağ'da kurulan Yunan kolonilerinden birisi olup ilk olarak Bizanslı tarihçi Prokopius'un notlarında Trabzon bölgesi içinde bir köy olarak Rhizaeum formunda bahsi geçmektedir.[3] 1461 yılında Trabzon İmparatorluğu'nun yıkılmasın ile Osmanlı egemenliğine girmiş, 19. yüzyılın ikinci yarısında Batum'un Ruslar'a bırakılmasının ardından Lazistan sancakına başkent, Cumhuriyet döneminde il merkezi olmuştur. 1. Dünya savaşında yaklaşık iki yıl süren Rus işgalinin ardından özellikle çay ekiminin yaygınlaşması ile önemli bir gelişme göstermiştir.

İklim

Kıyı kesiminde ılık ve çok yağışlı bir iklim hüküm sürmektedir. Rize ili Türkiye'Nin en çok yağıl aşan bölgesidir.

Ulaşım
Türkiye'nin her tarafından Rize’ye karayolu bağlantısı vardır. Doğu Karadeniz sahil şeridi üzerinde yer alan Rize’de ulaşım karayolu ve deniz yoluyla yapılmaktadır. Ulaşımda ağırlık karayolundadır. Demiryolu ağı ve hava limanı ilimizde mevcut değildir. Hava yolu ile ulaşım, Rize’ye en yakın il olan Trabzon havalimanından sağlanmaktadır.

Batıda 76 km ile Trabzon'a, güneyde İkizdere ilçesi üzerinden 251 km ile Erzurum'a, doğuda ise 159 km. ile Artvin'e ve 109 km. ile de Sarp Sınır Kapısı’na kara yolu ile bağlantılıdır. Yıl boyu ülkenin her tarafına kolayca ulaşım olanağı mevcuttur. Ayrıca yaz aylarında İstanbul-Samsun-Trabzon bağlantılı feribot seferleri Rize'ye kadar uzanmaktadır. Bağımsız Devletler Topluluğundan gelen turistler için Rize-Batum, Rize-Tiflis arası otobüs seferleri yapılmaktadır.

Doğu Karadeniz limanları içerisinde gelişmeye en müsait topoğrafik konumda olan liman, Rize limanıdır. Liman, konumu itibari ile karayolu hatlarına bağlı olup; Trabzon, Hopa, Rusya limanları ve İkizdere-Erzurum üzerinden İran bağlantısı ile

7 Eylül 2012 Cuma

Osmaniye İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

osmaniye_ilinin_tarihi_turistik_yerleri
Osmaniye; görülmeye değer tarihi, arkeolojik ve turistik yerleri ile, E –5 ve D-400 Devlet Karayollarının kesiştiği, Haydarpaşa-Bağdat Demiryolunun üzerinde önemli bir konuma sahiptir.Aynı zamanda Akdeniz’e 20 Km, en uzak yaylaya ise 25 Km uzaktadır.

Osmaniye il sınırları içinde, M.Ö. 312 yılarında Selefküsler tarafından kurulmuş olan Bodrum kalesi Kastabala (Hierapolis) şehri ile Romalılardan kalma Hemite Kalesi bulunmaktadır. Ören yerleri olarak; Kınık şehri (Öranşar Kalıntıları), Akyar köyünde Romalılardan kalma susuz bir kuyu, Fakıuşağı köyünde 50 kadar mağara, Osmaniye’nin ilk kuruluş yerinde eski iskana ait bina kalıntıları, Samseki civarında Teknetaş öreni, Ürün yaylasında Arap çukuru, Delitop’ un kurulduğu yer olan Karatepe (Milli Park alanı içerisinde ve açık hava müzesidir), Yarpuz merkezinde Issızca Kalesi, tarihi hamam kalıntıları, Domuz dağının tepesinde Cafer-i Tayyar Türbesi, Tüysüz köyünde curuf kalıntıları ve gözenekli leçelik bulunmaktadır.

BODRUM KALESİ- KASTABALA (HİERAPOLİS) ŞEHRİ

Osmaniye iline 15 km uzaklıktaki Kesmeburun köyü ve Bahçe köyü sınırları içinde kalan, yörede Bodrum Kale olarak anılan Hierapolis-Kastabala (Ören Yeri ) MÖ 1.yy'da yerel bir kral olan Tarkondimotes'un krallık başkentiydi. Tarkondimotes, Octavianus'a karşı savaşan Marcun Antonius'un tarafında Actium deniz savaşında ölmüştür. Octavianus'un Roma imparatorluğunu kurmasından sonra kent halkı affedilmiş ve Auguston'un ölümünden önce de kent imparatorluğa dahil edilmiştir.

Merkezi Kastabala' da bulunan ana tanrıça Artemis kültü ve bu kültün tapınağı nedeni ile kent antik devir din tarihinde büyük rol oynadı. Her yıl düzenlenen kült törenlerine Ceyhan nehri (Pyrames) kıyısında bulunan bir çok kent katılmaktaydı. Bu kült törenlerinin en önde gelen özelliği rahibelerin kor haline gelmiş kızgın kömürler üzerinde çıplak ayaklarıyla yürümeleriydi. Kent, imparator Valerian döneminde Hierapolis-Kastabala ya da "Pyramen" kenarındaki "Hierapolis" adıyla da anılmaktaydı.

MS 260 yılında Sasani kralı 1.Şapur tarafından ele geçirildi. Erken Bizans devrinde Kastabala'lı akrobatların ün saldığı bilinmektedir. 5.yy. başlarında Bizans İmparatorluğuna baş kaldıran İsauralı Balbines tarafından ele geçirilen kent, kısa bir süre sonra Anazarbos (Anavarza) metropolüne bağlandı. Kent 431'de Efes'te yapılan konsile katıldı. MS 525 ve 561 yıllarında meydana gelen iki şiddetli depremden önemli ölçüde etkilendi. Müslüman Arap ve Türk akınlarıyla bir kaç kez el değiştiren ve orta çağda yalnız kalesinde oturulan Kastabala, 14.yy.da Ramazanoğullarının eline geçtiği zaman tamamen terk edilmiş durumdaydı. 1978 yılında müze uzmanlarınca sütunlu yol ve tiyatroda yapılan temizlik çalışmaları esnasında tiyatronun orkestra ve cavea kısımları meydana çıkarıldı.

Halen düzenlenmesi yapılmamıştır. Kastabala' nın oldukça iyi durumda günümüze ulaşan antik yapı kalıntıları arasında en önemlisi hiç şüphesiz sütunlu caddesi ve 5000 seyirci kapasiteli tiyatrosudur. Bunun yanı sıra 6.yy. Bizans dönemine tarihlenen ve Roma yapılarından devşirme malzeme ile inşa edilmiş olan çokgen apsisli iki kilise, 13 .yy. da Haçlı seferleri esnasında yapılmış olan kale, Roma hamamı, stadyumu, kentin dört bir yanını çevreleyen nekropolleri (Kaya oyma ve anıt mezarları) kentin yaklaşık 5 km kuzey - doğusunda Ceyhan nehri üzerindeki akuadük (su kemeri) kalıntısıyla Kastabala, Osmaniye'nin ve yörenin en önemli ören yerlerindendir.

KARATEPE-ASLANTAŞ KALESİ

Karatepe-Aslantaş kalesi ( Ören Yeri ), Son Hitit döneminde, MÖ 8. yy' da kendisini Adana Ovası Hükümdarı olarak tanıtan Asativatas tarafından, Andırın ovasına (Bugünkü Aslantaş baraj gölü) hakim, doğal bir tepe üzerine kurulmuştur. Altı , taş temel, üstü kerpiç, burçlarla donanmış bir kale du-varı ile çevrilmiştir. Kale içinde hükümdarın yazlık av köşküne, hizmetlilere, askerlere, atlara ait binalarla, depolara ait taş temel kalıntıları açığa çıkartılmıştır. MÖ 720 ya da 680'de Asur saldırısına uğramış, yakılıp yıkılmış, toprak ve bitki örtüsü altında kalmıştır.

TOPRAKKALE KALESİ

İlk yapıldığı tarih bilinmeyen Toprakkale, Abbasiler döneminde Harun Reşit'in Çukur-ova'yı fet-hinde (786) Haruniye kalesi ile birlikte siyah taş kullanılarak yeniden yapılmıştır. Abbasiler "Al-Kenisa-Tüs Savda:Kara Kilise", Hamdaniler (10 yy.)"Tel-Hamdün adını vermişlerdir. kaledeki beyaz taş dekorasyon ve yuvarlak formlu mazgal delikleri Memlük dönemi mimarisi üslubundadır. Kale 1517'den sonra Osmanlı döneminde bir süre kışla olarak kullanılmış ve terk edilmiştir. Kale yığma tepe üzerine inşa edilmiştir. Osmanlılar "Kınık Kalesi" demişlerdir. Toprakkale;Çardak, Bodrumkale, Hemite, Anavarza ve Tumlu kalelerinin görüş ve kontrol alanı içindedir. Bu kale, Osmaniye'ye 7 km'lik asfalt yolla bağlıdır. 1960'lı yıllarda restore edilmiş ve çevresi kıs-men ağaçlandırılmıştır.

KAYPAK (SAVRANDA) KALESİ

Osmaniye'nin doğusunda, Kaypak yolu üzerinde 30 km'lik asfalt yol ile bağlıdır. Kalecik barajının yanında yer almaktadır. Kalenin çevresi 800 metredir. Dikdörtgen biçiminde olup surları 7-10 metre, burçları ise 8-10 metre yüksekliktedir. 12 burcu ve kulesi vardır. Kale Romalılardan kalmadır. Osmaniye'den Gaziantep' e giden transit yolun 30. km.den sağa sapıp Kaypak bucağına giderken yolun kenarında tatlı bir eğimle akan Kaypak çayının güney sırtlarında inşa edilen kalenin çevresi 800 metre kadardır. Araziye uydurularak dikdörtgen biçimde kurulmuştur. Güney doğu-kuzey ve batı yönlerini Kaypak çayının keskin yamaçlarına, doğusunu sert kalkerli kayaların dikleşen böğrüne dayayarak o taraflardan gelecek tehlikeleri bu şekildeki tabii sütrelerle önlemiş bulunmaktadır. Bütün gücünü gü-neydeki bir noktaya veren Savranda kalesi bu yöndeki sur ve burçları aşılması güç denecek derecede yükseltilmiştir. Bu sebeple kaleye açık bulunan tek kapısından girilir.

Tabandan itibaren kayalar üzerin-den oyulan merdivenler bu kapıya kadar yükselir. Etrafında müdafaa suru veya hendeği yoktur. Kale içerisindeki düzlük çam ağaçları ile kaplıdır. Kale meydanında su sarnıçları, bina kalıntıları vardır. Güneyden kuzeye doğru girişin devamı olan ince bir yol uzanır. Kuzeye bakan surun dibinde 2 metre tabii sütreli bir geçit, Kaypak çayına kadar iner. Burçların içleri boş, ikişer katlıdır. Hepsinin altından kale meydanına açılan kapılar bulunmaktadır. Surun üzerinden geçen yol, burç-ları birbirine bağlamıştır. Çamların arasından fışkırırcasına yükselen kale, tabiat güzellikleri ortasında görülmeye değer bir durumdadır. Ortaçağ kalelerindendir. Bir çok defa yenilenmiştir.

HEMİTE KALESİ (GÖKÇEDAM KÖYÜ)

Osmaniye'nin 20 km kuzey batısında bulunan Hemite kalesi, il merkezine asfalt yolla bağlıdır. Ceyhan nehrinin kenarında, sarp bir tepe üzerinde kurulmuştur. Üç kemerli, yontma taştan yapılmıştır. İkişer katlı 20 burçtan ibaret surlar; 8-10 metre yükseklikte ve 1500 metre uzunluğundadır. Romalılar dan kalan tiyatro, saray, tapınak ve hamam kalıntıları dış surların içindedir.

ÇARDAK KALESİ

Osmaniye'nin doğusunda ve 6 km'lik uzaklıktadır. Kale, Çardak köyünün üst tarafında 200 metrelik sarp bir tepe üzerindedir. Çardak köyünden yaya olarak gidilebilir. Kale, dikdörtgen biçimin-de ve 10 burçludur. Romalılardan kalma bir kaledir.

BABAOĞLAN KALESİ

Ovada, aynı adlı köyün hakim bir tepesi üzerindedir. ''Ata binmiş süvari'' Kabartması nedeniyle kalenin Hierapolis-Kastabala kentinin kurucusu ve kralı Tarkondimotos tarafından M.Ö.39'da yaptırıldığı sanılmaktadır.
DİĞER KALELER

A - Kötü Kale : Gebeli mahallesinde, doğuda 1 km uzaklıktadır.

B - Dereobası Kalesi : Dereobası köyü merkezinde, güneyinde küçük bir kale ve doğusunda ikinci bir kale vardır

C - Mitisin Kalesi : Zorkun merkezine yaklaşık 2 km uzaklıkta ve kuzeydedir. Mitisin yay lasından sonra yürüyerek gidilir.

D-Fenk Kalesi : Zorkun yolunda, Olukbaşı yaylasını geçince, sol tarafta yaklaşık 3 Km. uzaklıktadır. Her türlü araçla gidilebilir.

E-Karakışla Kalesi : Osmaniye şehrinin güneydoğusunda, eski Hurma köy yerine 6 Km uzaklıktadır.

F- Kırıklı Kalesi : Osmaniye merkezinin doğusunda ve Kırıklı köyündedir.

Korsan Kenti

Nur dağlarında, Küllü Köyünün batısında tek çıkışı olan çok sarp ve geniş bir tepenin üzerindedir. Çok sayıda sarnıç olması nedeniyle halk arasında buraya sarnıç denilmiştir.Kilikya valisi Çiçeron'un verdiği bilgiye göre Roma İmparatorluğunun kuruluş yıllarında M.Ö. 1. y.y.de kendilerine (Özgür Kilikyalılar) adını veren Selefkos korsanlarının kurduğu kenttir. Adına da (pindenissium)denilmiştir. Antik devirde İsos limanına gelen gemileri soyan korsanlar sonra da buraya kaçıyor ve saklanıyorlardı. Kentin nekroholü 3 km güneyindeki(Gavurören)adı verilen kaya oyma mezarlardır. Sarnıç'a ve Gavurörene Küllü'den sonra yaklaşık 2 km kadar bir patika yoldan ulaşılmaktadır. Yaylaları Çukurovada ve Osmaniyede yaylacılık geleneği ve buna bağlı olarak yayla trizmi çok yaygındır. Yaz aylarında 40C'yi geçen hava sıcaklığı nedeniyle halk 2100m'ye kadar ulaşan yükseklikdeki doğa güzelliği ve zenginliği nedeniyle (Botanik bahçesi) gibi olan dumanlı dağlara, Torosların Çukurova'ya bakan yamaçlarındaki yaylalara çıkarlar.

OSMANİYE-KARATEPE-ASLANTAŞ GEÇ HİTİT KALESİ

Karatepe-Aslantaş; Adana (bugün Osmaniye) İli, Kadirli İlçesi sınırlarında M.Ö. 8. yüzyılda, yani Geç Hitit Çağında, kendisini Adana Ovası hükümdarı olarak tanıtan Asativatas tarafından, kuzeydeki vahşi kavimlere karşı bir sınır kalesi olarak kurulmuş, Asativadaya diye adlandırılmıştır. Kalenin batısında, güney ovalardan Orta Anadolu yaylasına geçit veren bir kervan yolu, doğusunda Ceyhan Irmağı (Pyramos), bugün ise Aslantaş baraj gölü yer almaktadır. Yüksek kulelerle donatılmış T-biçimli anıtsal iki kapı binası kale içine açılıyordu. İki kule arasından, üstü açık bir geçitten sonra bir eşiğin arkasında bazalttan mil yatakları içinde dönen anıtsal ahşap bir kapı aşılarak bir sahanlığa, bunun yanında iki yan odaya, gene sahanlıktan da kale içine giriliyordu.

Güneybatı kapı binasının iç tarafındaki kutsal alanda çifte boğa kaidesi üstünde Fırtına Tanrısı'nın boy heykeli yer alıyordu. Kapı binalarının iç duvarları bazalt bloklara işlenmiş arslanlar, sfenksler, yazıtlar ile günün inanç ve yaşayışını sergileyen kabartmalardan oluşan duvar kaplamaları ile donatılmıştır. Bugüne kadar bilinen Fenike ve Hiyelogrif (Luvca) yazı sistemlerindeki en uzun çift dilli metin birer kere her iki kapı binasına; Fenikece 3. bir örneği de kutsal heykel üzerine işlenmiştir. Böylelikle, Fenike metninin okunabilmesi sayesinde, henüz tam anlamıyla çözümlenmemiş olan, Anadolu'da M.Ö.2.bin yılının başlarına kadar geri giden hiyerogliflerin nihai çözümüne olanak sağlayan bir anahtar ele geçmiş oldu.

İşte bu yüzdendir ki Karatepe-Aslantaş yazıtları Mısır hiyerogliflerinin okunmasını sağlayan ünlü Rosetta taşına benzetilmiş, uluslararası bir üne kavuşmuştur. M.Ö. 2. bin yılda Anadolu'ya hakim olan, başkenti bugünkü Boğazköy (tarihsel Hattuşaş) olan Hitit İmparatorluğu M.Ö. 1200 yıllarında "deniz kavimleri" baskını sonucunda parçalanıp dağıldıktan sonra, Torosların güneyinde Malatya, Sakçagözü, Maraş, Kargamış, Zincirli gibi bazı krallıklar kurulmuş, bunlar daha sonra, çeşitli aşamalarda Asurluların eline geçmiş yağmalanmışlardır. Asativatas'ın hükümdarlığı işte bu döneme rastlar. Kurduğu kale de büyük olasılıkla Asurlular tarafından M.Ö. 720 sıralarında Salmanasar V, ya da M.Ö. 680 yıllarında Asarhaddon tarafından yakılıp yıkılmış ve terkedilmiştir.
Astivatas'ın Seslenişi

Ben gerçekten Asativatas'ım

Güneşimin adamı, Fırtına Tanrısı'nın kulu

Avariku'sun büyük kıldığı, Adanava hükümdarı

Beni Fırtına Tanrısı Adanava kentine ana ve baba yaptı ve Adanava kentini ben geliştirdim

Ve Adanava ülkesini genişlettim, hem gün batısına, hem de gün doğusuna doğru.

Ve benim günümde Adanava kentine refah,tokluk, rahatlık tattırdım, ve Pahara depolarını doldurdum

Ata at kattım, kalkana kalkan orduya ordu kattım, herşey Fırtına Tanrısı ve Tanrılar için,çalımlıların çalımını kırdım.

Ülkede kötü olanları ülke dışına attım

Kendime bey konakları kurdum, soyumu rahata kavuşturdum ve baba tahtına oturdum, bütün krallarla barış kurdum.

Krallar da beni ata bildiler, adaletim, bilgeliğim, ve iyi yüreğim için.

Bütün sınırlarımda güçlü kaleler kurdum, kötü kişilerin, çete başlarının bulunduğu sınırlarda;

Mopsos evine boyun eğmeyenlerin hepsini ben , Asativatas, ayağımın altına aldım.

Buralardaki kaleleri yok ettim, kaleler kurdum ki Adanavalılar rahat ve huzur içinde yaşaya.

Gün batısına doğru benden önceki kralların alt edemediği güçlü ülkeleri alt ettim.

Ben Asativatas, bunları alt ettim, kendime kul ettim ve onları ülkemin gündoğusuna doğru, sınırlarımın içine yerleştirdim.

Ve günümde Adanava sınırlarını gün batısına, gerekse gün doğusuna doğru genişlettim.

Öyle ki, önceleri korkulan yerlerde, erkeklerin yola gitmekten korktukları ıssız yollarda, günümde kadınlar kirmen eğirerek dolaşmaktadır.

Ve benim günümde bolluk, tokluk, rahat ve huzur vardı.

Ve Adanava ve Adanava ülkesi huzur içinde yaşıyordu.

Ve bu kaleyi kurdum ve ona Asativadaya adını vurdum,

Fırtına Tanrısı ve tanrılar beni buna yönelttiler, ta ki bu kale Adana ovasının ve Mopsos evinin koruyucusu olsun.

Günümde Adana ovası topraklarında bolluk ve huzur vardı,

Adanava'lılardan günümde kılıçtan geçen kimse olmadı.

Ve ben bu kaleyi kurdum, ona Asativadaya adını vurdum.

Oraya Fırtına Tanrısı'nı yerleştirdim ve ona kurbanlar adadım; yılda bir öküz, çift sürme zamanı bir koyun, güzün bir koyun adadım.

Fırtına Tanrısını takdis ettim, bana uzun günler, sayısız yıllar ve bütün kralların üstünde büyük bir güç bahşetti.

Ve bu ülkeye yerleşen halk öküz, sürü, bolluk ve içkiye sahip oldu, dölleri bol oldu, Fırtına Tanrısı ve tanrılar sayesinde.

Asativatas'a ve Mopsos evine kulluk ettiler.

Ve eğer krallar arasında bir kral, prensler arasında bir prens, hatırı sayılır bir insan Asativatasan'ın adını bu kapıdan siler, buraya başka bir ad yazar, bunun ötesinde bu kente göz diker ve Asativatas'ın yaptırdığı bu kapıyı yıkar, yerine başka bir kapı yapar ve ona kendi adını vurursa, aç gözlülük, kin ya da hakaret amacıyla bu kapıyı yıkarsa, o zaman Gök Tanrısı, Yer Tanrısı ve Evrenin Güneşi ve bütün tanrıların gelen kuşakları bu kralı, bu prensi ya da hatırı sayılır kişiyi yeryüzünden sileceklerdir.

Yalnızca Asativatas'ın adı ölümsüzdür, sonsuza dek,

Güneşin ve Ayın adı gibi.

6 Eylül 2012 Perşembe

Ordu İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

ordu-tarihi-turistik-yerler
Ordu tabiî güzellikleri, târihî eserleri, güzel kıyıları, içme ve kaplıcaları ile şirin bir ilimizdir.

İbrâhim Paşa Câmii: 1800 senesinde İbrâhim Paşa tarafından yaptırılmıştır. Orta Câmi adıyla da bilinir. Düz çatılı olup mîmârî özelliği bulunmayan yapının orjinal mihrabı Selimiye Camiine taşınmıştır. Minâresi çift şerefelidir.

Hamîdiye Câmii: Kaymakam Cerdanzâde Mir Mehmed Ali Bey tarafından 1891’de yaptırılmıştır. Hükümet Câmii adıyla bilinir. Çifte minârelidir.

Yalı Câmii: Şehrin ilk kuruluş zamânında yapılan câminin yanması üzerine 1894’te Hacı Hasan Efendi tarafından yeniden yapılmıştır. Deniz kıyısında olup Azîziye Câmii olarak da bilinir.

Selimiye Câmii: 1926’da başlanan câmi ancak 1956’da ibâdete açılabilmiştir. Mihrabı Selçuklu bezeme sanatının bir örneğidir.

Eskipazar Harâbeleri: Eskipazar köyünde bulunan bir câmi ve iki hamam harâbeleri Hacı Emiroğulları Beyliğinden kalmıştır. Bölgedeki en eski Türk yapıları olan bu târihî eserler çok yıkık vaziyettedir. Bu köyün eski ismi Bayramlı Kasabasıdır.

Eski Eserler: Hoynat Kalesi; Perşembe ilçesindedir. Eski çağlara âittir. BolamanKalesi: Fatsa yakınındadır. Ünye Kalesi: Ünye’dedir. Tepe üzerindedir. Tepenin altından geçen suyoluna 400 basamak ile inilir. Kurtuluş Kalesi: Perşembe ilçesinde olup, sâdece temel taşları kalmıştır. Çıngırlı Kaya: Fatsa’ya 5 km mesâfede, Görevi Deresindeki tepe üzerindeki kale kalıntısıdır. Kevgürk Kalesi: Akkuş ilçesine 30 km mesâfededir. Ordu Eski Kapalı Cezâevi: Eski bir kilisedir. Bozukkale Harâbeleri: Türklerin fethinden önceki devirlere âit eserlerdir. Yason Harâbeleri: Yason burnundaki harâbeler, büyük bir şehrin kalıntılarıdır. Kız Kulesi: Fatsa’dadır. Manastır ve Şato Harâbeleri: Fatsa’nın Dumlupınar köyündedir. Süleyman Paşa sarayı Harâbeleri: Ünye’dedir.

Mesîre yerleri: Denizle ormanın birleştiği Ordu ilinin her tarafı mesire yeri özelliğindedir. Sâhilleri tabiî plaj özelliğindedir. Başlıca mesîre yerleri şunlardır:

Boztepe: İl merkezinin güneyinde yer alan Boztepe 450 m yüksekliktedir. Tepeden şehir tamâmen görülür. Manzarası çok güzel ve çam ağaçlarıyla kaplıdır.

İnönü Mağaraları: Fatsa ilçesinde yalçın ve dik kayaların eteğindedir.

Cambaşı Yaylası: İl merkezine 61 km uzaklıkta olup denizden 1850 m yükseklikte bir mesîre yeridir. Turistik tesisler vardır. Yaz aylarında çok güzel dinlenme yeridir.

Kaplıca ve içmeler: Ordu, şifâlı su kaynakları bakımından da hayli zengindir. Bir kısmında tesis yoktur. Başlıca kaplıcaları şunlardır.

Sarmaşık Kaplıcası: Fatsa ilçesine bağlı Bolaman köyündedir. Tesisleri vardır. Banyo ile romatizmal hastalıklar, içilmek sûretiyle de mîde, barsak ve böbrek hastalıklarına faydalıdır.

Şıhman İçmesi: Gölköy ilçesine bağlı Şıhman köyü yakınlarındadır. Tesisleri olmayan içme suyu mîde rahatsızlıklarına, idrar yolları ve böbrek hastalıklarına iyi gelir.

Tarihçilerin yaptığı araştırma ve kazılarda, Ordu ve çevresinde ilk yerleşim izlerinin M.Ö.15 bin yıllarına kadar uzandığı görülmüştür. M.Ö. 2 bin yıllarında Doğu Anadolu''nun iç kesimlerinden, Karadeniz bölgesine gelen Halipler yörenin dağlık kesimlerine yerleşmişlerdir. Uzun süre bu bölgede varlıklarının sürdüren bu kavim maden işleme sanatında ileri gitmiş ve tunçtan mükemmel silahlar yapmışlardır. Yörenin özelliğine göre ahşap malzeme kullanan bu kavmin kalıntılarından bugün fazla bir eser kalmamıştır.

Bununla beraber Eskipazar bölgesinde, Bayramlı adı verilen Eski Selçuk dönemi yerleşmesinin adı, 1398 yıllarında Halipia adı ile anılmaktadır. Yıldırım Beyazıt''ın tarihte Samsun''u ele geçirmesi ile Halipia emiri Giresun Fatihi Hacı Emirzade Süleyman Bey Osmanlı hakimiyetini kabul ederek, bölgeyi Osmanlılara terk etmiştir. Ordu ili M.Ö. I. Binde Hitit hakimiyeti sınırları içine girmiştir.

Kotyora ise VIII. yüzyılda Miletliler tarafından kurulmuştur. Şehrin bugünkü Bozukkale mevkii olduğu belirtilmekte ise de, kale küçük ve XI. yüzyıllarda yapılmış bir karakoldan başka bir şey değildir. Çevrede de şehrin varlığını kanıtlayacak Arkeolojik buluntulara rastlanılmamıştır. Muhtemelen eski Kotyora''nın yine Bayramlı civarında Delikkaya ve yöresinde bu bölgede bulunan çok sayıdaki arkeolojik verilerden anlaşılmaktadır. Ordu toprakları Medler ve Perslerin yaşantısına da sahne olmuştur.

M.Ö. 400 yıllarında 10 binlerin Ric''atı sırasında Ordu''nun antik şehre gelişi ve meşhur Ksenefon nutuklarına sahne oluşu önemli tarihi bir olaydır. Ordu ili daha sonraki devirlerde Roma ve Bizans hakimiyetine girmiş ve 1204-1264 yılları arasında ise Kommenus toprakları sınırları içinde kalmıştır. XIII. yüzyılda Selçuklu Devleti sınırları içinde yer alan Ordu, XIV. yüzyılda Osmanlı egemenliğine girmiştir. Ordu ilçesi 1920 yıllarına kadar Trabzon vilayetine bağlı bir kaza iken, 17 Nisan 1920 tarihinde merkezi Ordu olmak üzere Canik Sancağına bağlı olan Fatsa kazası da Ordu''ya bağlanmıştır.