15 Ağustos 2012 Çarşamba

İzmir İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

izmir-tarihi-turistik-yerler
Kemeraltı Çarşısı, Mezarlıkbaşı semtinden itibaren deniz cephesini içine alan bir kavis çizerek Konak Alanına ulaşır. Günümüzde de Kemeraltı Çarşısı İzmir'in en önemli alışveriş merkezidir. Eskinin gizemli tonoz ve kubbeli dükkanlarının yanı sıra, modern iş merkezleri, mağazaları, sinemaları ve kafeteryaları ile her türlü alışverişe hitap edebilen bir site görünümündedir.
Bu çarşıda geleneksel Türk el sanatlarından seramikler, çini panolar, ahşap ürünleri, tombaklar, halı ve kilimler, deri ürünlerinin her çeşidini bulmak mümkündür. Musevi işadamı Nesim Levi tarafından Mithatpaşa'nın üst kısmına çıkmak isteyenlere kolaylık sağlaması için yaptırılan asansör, günümüzde İzmir'in prestij noktalarından birisi olmuştur. Estetik değerlerin ön planda olduğu binaya 1928 yılında yapılan düzenleme Asansör'ü sosyal ihtiyaçları karşılayan bir merkez haline getirmiştir. 1930'lu yıllarda tiyatro sahnesi, sinema salonu, gazinosu ve fotoğrafçısı bulunan Asansör binası, İzmir'in vazgeçilmezlerinden birisi olarak kabul edilmektedir. Tarihi Asansör 1992 yılında, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından günün şartlarına uygun bir şekilde restore edilerek kültür kompleksi halini almıştır. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nce yeniden düzenlenen teleferik tesisleri doyumsuz manzarasıyla gelenleri büyülemektedir. Spor ve doğa severler için geniş imkanlar sunulan tesislerde, yamaç paraşütü ve özel tırmanma şeritleri ile sporseverler heyecanlı anlar yaşayabilirler. Kültürpark, İzmir'in kent içinde yeşilin en yoğun olduğu alanlarından biridir. Hayvanat Bahçesi ile, Akdeniz'in tipik palmiye ağaçları ve yeşil bitki örtüsüyle, spor ve eğlence tesisleriyle İzmirlilerin başlıca rekreasyon alanıdır. Kültürpark içinde, 1936 yılından beri her yıl Ağustos ayının sonunda Uluslararası İzmir Fuarı açılmaktadır. İzmir'de farklı bir yeşil ortam Ege Üniversitesi Botanik Bahçesi'dir. Burası ülkemizin en yetkin ve uluslararası nitelikteki tek botanik bahçesidir. Bahçe yapay koşullarda, tropik bölgelerden Alp Dağlarına kadar çok geniş bir coğrafyaya ait pek çok bitki türünü barındırmaktadır. Yaklaşık üç bin bitki çeşidi mevcuttur. Arbeterum'da yüzlerce ağaç ve çalı türü yetiştirilmektedir. Ayrıca kurutulmuş bitki örneklerinin korunduğu ve üzerinde bilimsel araştırmaların yapıldığı bir Herbaryum Merkezi de yer almaktadır.
Antik Kentler
Bergama

Efes Harabeleri

İzmir Körfezi'nin kuzeydoğusunda Tepekule mevkiinde bulunan yerleşim alanı İzmir'in ilk yerleşim alanı olarak bilinmektedir. Kentin M.Ö. 3000 yıllarında kurulduğu arkeolojik bulgulardan anlaşılmaktadır. Bayraklı'nın üst kesiminde 205 m. yüksekliğindeki burun üzerinde mitolojik kral Tantalos'un mezarı olarak bilinen ve M.Ö. 7. yüzyıla tarihlenen yapı bulunmaktadır. M.Ö. 4. yüzyılda İzmir'de Büyük İskender'in generallerinden Lysimakhos'un körfeze hakim bir konumda kurduğu kent, bugünkü Kadifekale (Pagos) Tepesi ile tepenin iç limana bakan yamacında gelişmiştir. Kadifekale antik kentindeki Akropol kalıntılarının duvarlarında Roma ve Bizans etkisi görülmektedir. Anadolu ticaretinde büyük potansiyele sahip olan İzmir, gymnasium, stadium, tiyatro ve agoranın yanı sıra büyük su kemerleri ve sarnıçlarıyla son derece düzenli ve gelişmiş bir kent olagelmiştir. Bugün güney duvarları ile batıdaki beş kulesi görülen İçkale, Ortaçağ'a aittir. Eski adı Kızılçullu olan ve Şirinyer'de bulunan su kemerleri Meles (Kemer) Çayı üzerindedir ve Kadifekale'de kurulan kente su getirmek için yapılmıştır. İzmir'in Konak ilçesinde, Namazgah-Tilkilik mevkiinde bulunan Agora, Roma Dönemi'ne ait bir devlet agorasıdır. Politik toplantıların ve seçimlerin yapıldığı bir yerdir. Kazılarda agoranın büyük bir bölümü ortaya çıkarılmıştır. Günümüzde sadece kuzey ve batı bölümleri açıktır. Kuzey yapısında yer alan Roma Dönemi'ne ait Poseidon, Demeter ve Artemis'in kabartmaları bulundukları yerde sergilenmektedir. Agorada çıkarılan buluntular ve bazı heykeller İzmir Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.

Cami, Kilise ve Sinegoglar
Hisar Cami, Yalı(Konak) Cami, Salepçioğlu Cami, Kestane Pazarı Cami İzmir'in önemli camileridir. Diğer bazı camileri de şöyle sıralayabiliriz: Şadırvan Camii, Başdurak camii, Kemeraltı Cami (1812), Faik Paşa Cami (onarım 1842), Han Bey Cami, Hatuniye Cami, Şeyh Cami, Fettah Cami, Yalı Cami, Ali Ağa Cami, Selvili Mescit Cami, Abdullah Efendi Cami, İki Çeşmelik Cami.
İzmir'in Cami ve Kiliseleri

St.Polycarp Kilisesi
1625 yılında inşa edilen St.Polycarp Kilisesi İzmir'in en eski kilisesi olup, görülmeye değerdir.
Adres: Necati Bey Bul. No:2, Tel:0.232.484 84 36
Tüm yıl açık

Dom Katedral St. John
Adres: Şehit Nevres Bul.29 Alsancak, Tel: 0.232.484 53 60
Tüm yıl açık Adres: Halit Ziya Bul. N0:67, Tel: 0.232.484 86 32
Tüm yıl açık

Notre Dame De St. Rosarei
Adres: 1481 Sk: No:8 Alsancak, Tel: 0.232.421 66 66
Tüm yıl açık Adres: 81 Sk No:10 Göztepe, Tel: 0.232.2461145
Tüm yıl açık

St. John Bapist
Adres : Kemalpaşa Cad. No:15 Buca, Tel: 0.232.420 08 42
Tüm yıl açık Adres: Kars Okulu Sk. No:5 Bornova, Tel: 0.232.388 11 77
Tüm yıl açık

St. Anthony of Pauda
1610 Sk. No:5 Bayraklı, Tel: 0.232.341 06 16
Tüm yıl açık

St. Helen
Adres : 1729 Sk. No:53 Karşıyaka, Tel:0.232.364 36 22
Tüm yıl açık Meryemana Evi : Adres: Efes - Selçuk, Tel: 0.232.892 60 08 (St. Johns Church) Adres : Talat Paşa Bul. Alsancak, Tel: 0.232.009 02 32/464 57 52

Protestan Kilisesi (St. Mary Magdelena)
Adres : Hürriyet Cad . No:18 Bornova , Ortodoks Kilisesi : (Aya Fotini)1374 Sk. No: 24 Alsancak, Tel: 0.232.009 02 32/421 6992
Yalnız büyük bayramlarda açık

Bet İsael (Sinagog )
Adres: Mithatpaşa Cad. No:265, Tel:0.232.009 02 32/425 16 28

Sinyora Iveret (Sinagog )
Adres : 927 Sk. No:7 MEZARLIKBAŞI

Şaar Aşamayım (Sinagog )
Adres :1390 Sk. No:4 ALSANCAK

Berkholim (Sinagog )
Adres : İkiçeşmelik Cad. No:40

Hanlar
İzmir için önemli yapılardan biri Kızlarağası Hanı'dır. Yapının 1745 yılında tamamlandığı sanılmaktadır. Bugünkü Yemişçiler ve Halim Ağa Çarşısı ile anılan yerde bulunan Han Osmanlı mimarisinin günümüze gelen, İzmir'deki nadir eserlerindendir. 1993 yılında restore edilerek günümüzde turistik bir çarşı olarak hizmete giren Kızlarağası Hanı'nda çok çeşitli el sanatları ürünleri, halılar, deri kıyafetler ve çarıcı hediyelik eşyalar bulunabilir.

Plajlar
İzmir ilinin Ege'ye 629 km kıyısı bulunmaktadır. Bunun 101 km'si doğal plaj (kumsal) niteliğindedir. İzmir kıyıları yarımada ve koylardan oluşan coğrafyası nedeniyle, plaj kullanımı dışında su sporlarına da olanak vermektedir. İldeki plajlardan Selçuk-Pamucak, Urla ve Gülbahçe, Çeşme-Ilıca ve Altınkum, Gümüldür ve Özdere plajları ile kuzeyde Dikili ve Çandarlı, Foça-Yeni Foça plajları, kumsal özellikleri bakımından öne çıkmaktadır. Plajlara ulaşım son derece kolay ve seridir. İzmir merkez garajdan ve Üçkuyular garajından hemen her ilçeye günün her saatinde araç temin etme imkanı vardır.

Yat Limanları
İzmir ilinde özellikle Çeşme Yarımadası'nın güneyi ülkemizin belli başlı yat güzergahlarından birini oluşturmaktadır. Çeşme-Kuşadası güzergahı yat turizmi altyapısının en çok geliştiği alandır. Alaçatı İskelesi; Alaçatı beldesinin güneyinde yan yana sıralanmış koylarla, yatçılar için bir cennet niteliğindedir. İskelede 80 tekne barınabilmektedir. Yatların barınabilmesi için pek çok imkan vardır. Urla İskelesi'nde 20 tekne, balıkçı barınağında 175, Özbekköy barınağında ise 80 tekne barınabilmektedir. İskelenin yakınında bulunan Güvendik Tepesinden çevrenin olağanüstü görüntüsü izlenebilmektedir.

Kaplıcalar
Homeros'un destanlarında ve coğrafyacı Strabon'un eserlerinde adı geçen "Agamemnon Kaplıcaları" antik dönemlerden bu güne şifa yurdu olarak kullanılmaktadır. İskender ordularından bir grubun yaralarını tedavi ettikleri bu kaplıcalar, o dönemde daha da ünlenmiştir. Bugün Balçova kaplıcaları olarak anılan bölgede, sıcak su çamur banyosu ve içme suları bulunmaktadır. Halen konaklama tesislerinin bulunduğu Balçova Kaplıcaları daha çok üst solunum yollarının kronik iltihapları, nefritler, bazı iltihaplar, romatizma sendromları, metobolizma ve deri hastalıkları gibi durumlarda yararlı olmaktadır. Balçova Kaplıcalarında bulunan şifalı su, sodyum bikarbonat ve klorür ihtiva etmektedir. Termal Turizm Merkezleri Bayındır Ilıcası, Bayındır'ın kuzeydoğusunda Turgutlu yolu üzerinde 8 km. uzaklıktaki Ergendi Ilıcası Dereköy kaplıcasından oluşmaktadır. Birbirlerine 15 dakika uzaklıkta bulunan kaplıcalardaki su sıcaklığı ortalama 40ºC dolayındadır. Kükürt ve sodyum bikarbonat ihtiva eden kaplıcaların daha çok romatizma ve deri hastalıklarının tedavisinde başarılı olduğu belirtilmektedir. Menemen'in kuzeybatısında, Aliağa çiftliği bucak merkezinin 15 km batısındadır. Sular bir mağaranın içinde kaynamaktadır. Kayaların eski dönemde yontularak kaynağın doğal bir hamam içinde kalması sağlanmıştır. Travmatik nedenlere bağlı kaynaması gecikmiş kırıklar, kemik sisteminin bazı hastalıkları, kan dolaşımı bozuklukları ve benzeri gibi rahatsızlıklar duyanlar bu sulardan yararlanmaktadırlar. Menemen'in kuzeybatısında ılıca göl bataklığının batı kenarındadır. Su ve çamur banyosu biçiminde uygulanan tedavide ılıcanın ılık ve kükürtlü suları romatizma, deri hastalıkları, safra ve idrar yolu taşlarının düşürülmesi gibi durumlarda yararlı olmaktadır. Nebiler Kaplıcası Dikili Ayvalık karayolunun 4 km. sağında yer alır. Yöredeki ihtiyaçları karşılayacak oranda tesislerin bulunduğu kaplıca suyunda hidroasetat iyonu bulunmaktadır. Dikili'den 15 km. uzaklıktadır. Arsenik ve hidroasetat ihtiva eder. Tire İlçe merkezinin 15 km. güneybatısında Uzgur Köyü yakınında ve Elem Gölü (Bozköy) civarındadır. Ilıcanın çok sıcak olan suları banyo ve içme olarak kullanılır. Banyo olarak kullanıldığında romatizma ve deri hastalıkları, çocuk ve kadın hastalıklarına iyi gelmekte, içme olarak kullanıldığı zaman ise akciğer ve gıda metabolizması hastalıklarında yararlıdır. Seferihisar Doğan Bey Termal bölgesinde bulunan ılıca ve kaplıcaları şöyle sıralanabilir: Cumalı Ilıcaları, Karakoç Kaplıcaları, Kelalan Ilıcası.Bu kaplıcalar; romatizma ve deri hastalıklarıyla üst solunum yolları, kırıklar, kadın hastalıkları gibi rahatsızlıklarda faydalı olmaktadır. İzmir - Çeşme karayolunun 41. Km de (İçmeler) diye anılan bölgede yer alan ılıca suları karbondioksit ve sodyum klorür ihtiva etmektedir. Ilıca etrafında bulunan kamping ve oda türü konaklama tesisleri bölgesel ihtiyaca cevap verecek durumdadır. Deniz kenarında bulunmaktadır. Daha çok mide ve bağırsak tedavisinde yararlı olduğu belirtilmektedir. Urla İlçe merkezinin 15 km. batısında, Gülbahçe Körfezi'nde deniz kenarında bulunan ılıca aynı zamanda bir hamama sahiptir. Romatizma ve deri hastalıkları tedavisinde yararlıdır.

Yaylalar
Ödemiş İlçesinin Bozdağ Gölcük Yaylası, yine aynı bölgedeki Subatan Yaylası, Karşıyaka ilçesinin kuzeyindeki Yamanlar Dağı üzerinde bulunan Karagöl, Bergama ilçesini çevreleyen dağlardan kuzeydeki Madra Dağında bulunan Kozak Yaylası günübirlik rekreasyon ve yayla turizmine elverişli alanlardır.

Milli Parklar ve Korunan Alanlar
İzmir Tabiat Anıtları

Magaralar
İzmir Mağaraları

Kuş Gözlem Alanı
Foça Adaları Gediz Deltası İldir Körfezi Adaları Küçük Menderes Deltası

Sportif Faaliyetler
Av için İzmir ve çevresinde (Özellikle Çeşme çevresinde) yabandomuzu avlakları bulunmaktadır. Karaburun Yarımadası'nda da yabandomuzu avlakları mevcut olup, yabankeçisi gibi hayvanlar avlanmaktadır. Av turizmi için belirlenen avlaklarda avlanacak hayvanlar önceden avcılar derneğince tespit edilerek, ilan edilmektedir. İzmir bölgesinde, özellikle gençlik ve öğrenci kesimi arasında son yıllarda gelişen dağcılık, bir spor olarak ele alınmakta ve geliştirilmektedir. Balçova teleferiğinin bulunduğu Balçova Tepesi ile Yamanlar Dağı, dağ sporlarının amatör düzeyde yapıldığı yerlerdir. Bunun ötesinde İzmir körfezi'ne dik inen dağ silsileleri içinde kuzeydeki Madran Dağları 2000 metreyi geçen yüksekliği ile dağcılık açısından son elverişli imkanlar sunmaktadır. İzmir'de gençlerin yararlanabileceği orman ve gençlik kampları mevcuttur. İzmir Turizm Eğitim Merkezi İzmir Orman Kampları İzmir Gençlik Kampları Bozdağ yükseltisinin kuzey yamaçlarındaki doğal pistlerin varlığı kayak sporlarına olanak vermektedir. İzmir'e sadece 1.5 saatlik mesafede, huzur, sağlık ve spor için Ege'nin en yüksek ve nem oranının en az oluşuyla ünlü Bozdağ Kayak Merkezi tesisleri, 22 bungalov, 12 otel odası, şömine restoran, cafe, bar, kayak okulu, alış veriş merkezi ve sağlık hizmetleri ile organize olmuştur. Bozdağ Kayak Tesisi İzmir ilinin yeraldığı Küçük Menderes Havzasında, önemli kuş alanlarından İldir Gölü ve Küçük Menderes Deltasını barındırmaktadır. Küçük Menderes Havzası Kuş Alanları İzmir'in koyları su altı dalış için elverişli noktalara sahiptir. Su Altı Dalış

SANAT, KÜLTÜR VE EĞLENCE
İzmir kozmopolit ve kültür şehri olarak ün yapmıştır. İzmir Kültür Merkezi opera, bale ve müzik konserlerine sık sık ev sahipliği yapar. Her yıl Ağustos ayında açılan İzmir Uluslararası Fuar'ı bir eğlence ve endüstri sergisidir. Efes harabelerinin en güzel yapılarından biri olan tiyatro, oldukça sağlam kalmış ve restorasyonla da bugün Efes festivali gibi şenliklerde rahatlıkla kullanılmaktadır.

14 Ağustos 2012 Salı

İstanbul İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

istanbul_ilinin_tarihi_turistik_yerleri
İstanbul limanı ve Kız kulesi
Marmara Bölgesi'nde, Türkiye'nin en büyük ili olan İstanbul'un doğusunda Kocaeli, güneyinde Bursa ve Marmara Denizi, batısında Tekirdağ, kuzeybatısında Kırklareli, kuzeyinde de Karadeniz bulunmaktadır. Kuzey-güney doğrultusunda uzanarak Karadeniz ile Marmara'yı birleştiren İstanbul Boğazı, aynı zamanda Asya ile Avrupa'yı da iki köprü ile birleştirmektedir.

İstanbul Trakya ve Kocaeli düzlükleri arasında bir plato konumunda olup, yüksekliği çok fazla olmayan tepelerle engebelenmiştir. Ayrıca Marmara ve Karadeniz'e dökülen akarsu vadileri ile de bölünmüştür. İstanbul'un Avrupa yakasındaki belli başlı yükseltileri Yalıköy yakınlarındaki Garipkuyu tepesinde (361 m.) yükselen ve doğuya doğru alçalan Istıranca Dağlarının uzantılarıdır. Asya yakasında ise, Kocaeli platosunda yükselen dağlardır. Bunlar Aydost Dağı (537 m.), Kayış Dağı (438 m.), Alemdağ (442 m.), Büyük Çamlıca Tepesi (262 m.) ve Yuşâ Tepesi'dir (202 m.).


İstanbul'da kısa ve düzensiz akışları olan akarsular vardır. Bunların çoğu denizlere ve göllere dökülür. Terkos Gölü'ne Istıranca deresi, Küçükçekmece Gölü'ne Sazlıdere ve Nakkaş Dere, Büyükçekmece Gölü'ne Hamzalı, Çakıl, Eskice dereleri, Haliç'e Alibey ve Kâğıthane dereleri, Karadeniz'e Riva ve Göksü dereleri, Marmara Denizi'ne Safran ve Sellimandıra dereleri dökülmektedir. Yaz aylarında bu derelerin suları azalır. Kış aylarında da taşkınlıklar oluştururlar. Bunlardan Alibey Deresi üzerinde Alibey Barajı, Riva deresi üzerinde Ömerli Barajı, Heciz Deresinin kollarından Darlık Deresi üzerinde Darlık Barajı, Göksu Deresi üzerinde de Elmalı Barajı kurulmuştur. Baraj göllerinin yanı sıra il sınırları içerisinde Büyükçekmece, Küçükçekmece ve Terkos gölleri bulunmaktadır.

Sultanahmet camisi
İl topraklarını bölen çok sayıdaki vadilerin en önemlileri İstanbul Boğazı ile Haliç'tir. Ancak, bu vadilerin çoğu günümüzde yerleşim alanına dönüşmüştür. Akarsu vadileri ise tarım alanları olarak kullanılmaktadır.

Karadeniz kıyılarındaki yüksek alanlar ormanlarla kaplıdır. Marmara kıyılarında plaj niteliğinde yerleşimler bulunmaktadır. Bunların başında Silivri, Selimpaşa, Kumburgaz, Büyükçekmece, Küçükçekmece, Dragos, Tuzla, Yalıköy (Podima), Karaburun, Kısırkaya, Kumköy (Kilyos), Demirciköy, Riva ve Ağva gelmektedir. İlin yüzölçümü 5.220 km2, toplam nüfusu ise 10.072.447'dir.

İstanbul'da Akdeniz ile Karadeniz iklimleri arasında geçiş iklimi olarak tanınan Marmara iklimi hakimdir. Güneyde Marmara kıyılarında yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık geçerken, Karadeniz kıyılarında yazlar daha ılık ve yağışlı, kışlar da serin geçer.


Ekonomik yönden İstanbul, Türkiye'nin en gelişmiş kentlerinden biridir. Turizm, sanayii, ticaret ekonomisinde ağırlıklıdır. Sanayi kuruluşlarının büyük çoğunluğu il dışına taşınmasına karşılık, kent imalat sanayi yönünden önemini korumaktadır.

İstanbul sanayiinde asıl gelişme Cumhuriyetten sonra başlamıştır. 1950'lerden sonra hızlanan sermaye birikimleri, özel sektöre sağlanan destek, sanayi ve ticaret yönünden İstanbul'un önde gelen bir kent olmasına olanak sağlamıştır.

Ayasofya Camisi
İstanbul doğal güzelliği, zengin kültür varlıkları, ulaşım ve konaklama konusundaki gelişimi ile Türkiye'nin en önde gelen turizm merkezlerinden biri olmuştur. Türkiye'ye gelen yabancı turistlerin büyük bir bölümü İstanbul'dan giriş yapmaktadır.

Tarih boyunca İstanbul'un mesire yerleri ünlü idi. Ancak çarpık yapılanma sonucu bunların büyük bir kısmı özelliğini yitirmiştir.

Günümüze gelebilen mesire yerlerinin başlıcaları, Emirgân Korusu, Gülhane Parkı, Yıldız Parkı, Çamlıca tepesi ve Adalar'dır. Ayrıca Kemerburgaz'da Aziz Paşa Ormanı, Odayeri; Çatalca'da Çilingoz ve İnceğiz; Sarıyer'de Belgrat ormanı, Binbaşı Çeşmesi, Kurt Kemeri ve Fatih Ormanı; Adalar'da Dilburnu, Değirmenburnu ve Kalpazankaya; Alemdağ'da Taşdelen, Kaynakdolduran; Anadolu Hisarı'nda Kavacık ve Hacet Deresi; Beykoz'da Karakulak Ormanı ve mesire yerleri bulunmaktadır. Ayrıca Kuzguncuk, Yıldız, kandilli, Vaniköy, Bebek, Emirgân, Çubuklu, Abrahampaşa, Beykoz, Tarabya, Büyükdere koruları da onları tamamlamaktadır.

İstanbul ekonomisinde tarımın payı çok azdır. Bizans ve Osmanlı dönemlerinde başlayan gıda ürünlerinin dışarıdan gelişi ve İstanbul pazarlarına aktarılması günümüzde de sürmektedir. İlin tarım alanlarının büyük bölümleri yapılanmaya ayrılmıştır. 1950'li yıllara kadar kent içerisinde ve çevresindeki bağ, bahçe ve bostanlardan karşılanan gereksinim, bugün kalmamıştır. Silivri, Çatalca, Şile gibi ilçelerde kısıtlı miktarda tarım yapılmaktadır. Buralarda buğday, elma, armut, yulaf, ay çiçeği ve soğanın yanı sıra sebzecilik yapılmaktadır. Aynı ilçelerde hayvan besiciliği ve tavukçuluk da yapılmaktadır. Buna karşılık balıkçılık İstanbul yaşamında ayrı bir yer tutmaktadır.

Aya İrini (Hagia Eireni)
İstanbul'un yer altı zenginlikleri bakımından önemli olan ilçeleri Çatalca, Şile, Bakırköy, Kartal, Gaziosmanpaşa, Sarıyer, Beykoz, Eyüp'tür. Şile yöresinde bentonit, kil, sanayi kumu, tuğla, kiremit hammaddesi ve linyit; Bakırköy'de çimento hammaddesi; Kartal yöresinde kiraçtaşı ve çimento hammaddesi; Gaziosmanpaşa yöresinde kaolin; Sarıyer yöresinde kil, sanayi kumu ve kaolin; Eyüp yöresinde kil ve Ağaçlı Köyünde linyit yatakları bulunmaktadır.


İstanbul tarih boyunca çeşitli şekillerde isimlendirilmiştir. Kaynaklar İstanbul'un 135 civarında ismi olduğunu belirtmektedir. Dünyanın büyük kentlerinden hiç birisi bu kadar çok isimle tanınmamıştır. Bununla beraber İstanbul'un isimleri kesin bir kronolojiye göre sınırlanamamaktadır.

Kentin ilk yerleşimi olan tarihi yarımadanın bilinen en eski ismi Licus (Ligos)'dur. Bu isim tarihi yarımadaya (Eminönü yöresi) doğru akan Lekop Deresinin sağından Haliç vadisine kadar inen yerin ismi idi. Daha sonra bu ismin yerine Antik Çağ kenti olarak gelişen Byzantion almıştır. Kentin kurucusu kabul edilen Bizas'ın anısına verilen bu isim, zamanla bir imparatorluğun ismi olmuştur.

Çeşitli dillerde İstanbul'un isimlerinden ve kente verilen sıfatlardan bazıları şunlardır: Secunda Roma (II.Roma), Nova Roma (Yeni Roma), Roma Orientum, Megalipolis (Büyük Şehir), Kalipolis (İyi şehir), Konstantinopolis (Konstantinin Kenti), İslambol İstimboli, İstimpolin, Kayzer-i Zemin, Mahrusa-i Konstantiniye, Mahmiye-i İstanbul, Pay-ı Taht-ı Saltanat, Asitane, Beldetü'l Tayyibe, Darü'l Hilafe, Darü'l İslâm, Darü'l Mülk, Darü's Saltana, der Aliyye, Der-i Devlet, Dergâh-ı Selâtin, Dersaadet ve İstanbul'dur.

Rumelihisarı Halil Paşa Kulesi
Byzantion, M.Ö.VII.yüzyılın ortalarında büyük Yunan göçleri sırasında kurulmuş ve bu döneme ait çok az da olsa çanak çömlek parçaları Sarayburnu çevresinde ele geçmiştir. İstanbul çevresindeki en eski yerleşim yeri, Anadolu yakasındaki Fikirtepe, Çatalca, Dudullu, Ümraniye, Pendik, Davutpaşa, Kilyos ve Ambarlı'dır. Bu bölgede, Kalkolitik Çağda, MÖ.3000'in başlarından itibaren yerleşim olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte, İstanbul'un 20 km. batısındaki Küçükçekmece'nin kuzeyindeki kayalık bir tepe üzerinde yer alan Yarımburgaz Mağarası'ndaki buluntular, Orta Paleolitik Çağdan (MÖ.5000-3000) başlayarak burada yerleşimin olduğunu göstermektedir.


Nitekim, bu mağara Bizanslılar zamanında kutsal bir yer olarak kabul edilmiştir. Bu verilere karşın, ilk kentin, doğal bir koy olan 7.5 km. uzunluğundaki Haliç (Keras)'in üst tarafında, Alibey ve Kâğıthane dereleri arasındaki dağlık ve yüksek burunda, Silivritepe'de kurulduğu öne sürülmektedir. Ayrıca, bugün Sarayburnu olarak bilinen ve kent surlarıyla kuşatılmış bölgede yerleşim olduğu da bilinmektedir. Plinius, bu kesimde Lygos adı verilen bir köyün bulunduğundan söz etmektedir. MÖ.VIII.- VII. yüzyılda ise Megaralılar Ege ve Marmara kıyılarından Boğaz'a gelerek Sarayburnu (Akra)'nda, büyük olasılıkla Trak yerleşmesinin üzerine kentlerini kurmadan önce Khalkedon (Kadıköy) çevresine yerleşmişlerdir. Bu dönemde, Haliç'in sonunda, Galata'nın bulunduğu kesimde ve Hrisopolis (Üsküdar)'te de Yunanistan'dan gelen koloni yerleşmeleri olduğu bilinmektedir.

Sultanahmet
Sarayburnu'ndaki yerleşme sonradan Byzantion olarak anılmaya başlanmış, diğer kesimleri ise Konstantinopolis'in dış mahalleleri haline gelmiştir. Bu dönemden sonra, M.Ö. 513'te Pers, M.Ö. 479'da Sparta, MÖ. 477 sonrasında Atinalıların egemen buraya egemen olmuşlardır. Kent, MÖ. 340-339'da da Makedonya Kralı II. Philippus'un eline geçmiş, Helenistik Çağda Byzantionun, Sirkeci, Sultanahmet ve Ahırkapı çevresinde gelişmiş, tüm yapılar antik akropol olan Topkapı Sarayı ve çevresinin bulunduğu alanda toplanmıştır. Akropolde bulunan kent, taş bloklarla yapılmış sağlam duvarlarla kuşatılmıştır. Burada surların batısında Trakion Kapısı ile 27 kule bulunmaktaydı. Sarayburnu yakınındaki tepede yer alan ve içinde saray, Zeus, Athena, Artemis-Selene ve Poseidon mabetleri, hamamlar, gymnasion , agora, stadion ve tiyatronun bulunduğu Akropolis ayrı bir duvarla kuşatılmıştı. Akropolis yakınında etrafı revaklarla ( porticus ) çevrili, dörtgen planlı bir Agoranın ortasında Apollon, Helios'un tunçtan bir heykeli bulunuyordu. Agoranın batısında Traklara karşı kazanılan bir savaşın anısına yapılmış bir başka meydan daha vardı. Ayrıca şehrin en büyük hamamı olan Akhylleos Hamamı'da bu çevrede idi. Trakya'dan su kanalları aracılığıyla getirilen sular, şehrin içerisindeki açık ve kapalı sarnıçlarda toplanıyordu. Nekropolis (mezarlık) de batıda, surların dışındaydı. MÖ.II. yüzyıl sonlarına kadar, yüksek duvarlarla çevrilmiş Byzantion, zengin bir kentti. Bu refah düzeyinin kaynağını balıkçılıktan elde edilen gelirler, Boğaz'ı geçen gemilerden alınan vergiler ve toprağın verimliliği oluşturmakta idi. Bu durum MS.193 yılında, Roma İmparatorluğunda taht kavgalarının neden olduğu kargaşa dönemine kadar sürmüştür.


Yedikule Surları

Devletin yönetimini ele geçiren Septimus Severius zamanında (193-211) önce en önemli yapıları ile birlikte büyük ölçüde yıkılan, sonra yeniden daha büyük olarak kurulan kent, oğlu Aurelius Antoninus Caracalla'nın adına izafeten Anatonina olarak tanınmıştır. Sirkeci'den Çemberlitaş'a, oradan da doğuda Marmara Denizi'ne kadar uzanan, ancak günümüze gelememiş surlar Septimus Severus tarafından yaptırılmıştır.

Kent merkezi, hamamlar Apollon-Helios ve Aphrodite mabetleri ve tiyatro da dahil olmak üzere anıtsal yapılarla donatılmıştı. Nekropolis (mezarlık), Çemberlitaş'la Beyazıt arasındaki alanda yer almaktaydı. Zamanın ana yolları iki yanda sütunlarla sınırlandırılmıştı ve bu caddelerin en ünlüsü, Divanyolu (Yeniçeriler) Caddesi güzergâhını izleyen Mese Caddesi idi.

Roma İmparatorluğunun ikiye bölünmesinden sonra Konstantinopolis, yeniden yapılanmaya başlamıştır. Ancak, bunlar yangın, deprem, kuşatma ve isyanlardan ötürü zarar görmüş, çoğunun kalıntıları günümüze ulaşamamıştır. Bizans döneminde şehir, akropolün çevresindeki alanda yapılan Hippodrom, Hagia Sophia, Hagia Eirene ve Sarayburnu'na kadar uzanan Büyük Saray çevresinde toplanmıştı. İ
mparator Theodosios II. Zamanında şehir genişletilmiş, surlar bugünkü Edirnekapı'dan Balat'a kadar inen alana kadar uzatılmıştır. Kent içerisinde kiliseler, manastırlar yapılmıştır. Kentin ticaret merkezi de Hippodrom'dan bugünkü Beyazıt Meydanı'na kadar uzanan alanda yer alıyordu. Ayrıca çeşitli meydanlar, sütun ve heykellerle bezenmiştir. Bunlardan hemen hepsi günümüze kadar iyi durumda gelebilmiştir.

Beylerbeyi Sarayı
Bizans İmparatorlarından Arcadius (395-408), II.Theodesius, II.Iustinianus (527-565), Thephios, III.Mikhael kente yeni yapılar eklemiştir. Buna rağmen kentin tarihi yarımadası çeşitli isyanlardan büyük ölçüde etkilenmiş, zaman zaman da yakılıp yıkılmıştır. İstanbul patriği Ioannes Chrisosthomos'un İmparator Arcadius'un karısı Eudoksia ile sürekli çatışması halkı ayaklandırmış, çıkan isyan önlenemeyince Ayasofya başta olmak üzere şehirdeki pek çok yapı yakılıp yıkılmıştır.

II.Iustinianus'un yaşamını ve tahtını tehlikeye sokan Nika Ayaklanması (532), eşi Theodora ve komutanı Belisarios'un desteği ile bastırılabilmiştir. Bu ayaklanma sonunda şehrin hemen her yanında yangınlar çıkmış, Hagia Sophia, Hagia Eireni ve Samson Ksenodokion zarar görmüştür. Bunun ardından 732 ve 740 depremleri kentin belli başlı anıtlarının yıkılmasına neden olmuştur. Bu arada ilahi hikmetin simgesi sayılan Ayasofya, Nika İhtilalinden sonra yeniden yaptırılmıştır.

Bizans döneminde İstanbul her geçen gün biraz daha gelişmiş, yerleşim artmış, yapılar yoğunlaşmış, çeşitli heykellerle bezeli Hippodrom yenilenmiştir. Hippodrom'dan Marmara'ya uzanan alanda çeşitli yapılardan oluşmuş Büyük Saray inşa edilmiştir. Tarihi yarımadada büyük yollar ve caddeler açılmıştır.

Romalıların şehirlerini dikili taşlarla ve heykellerle süsledikleri bilinmektedir. Bizanslılar da onları örnek alarak şehrin çeşitli yerlerinde sütunlar dikmiş, üzerlerine imparatorlarının heykellerini yerleştirmişlerdir.

Nusretiye Camisi
Osmanlılar Konstantinopolis'i ilk kez Sultan Yıldırım Beyazıt döneminde (1389-1402) kuşatmışlardır. Yıldırım Beyazıt Karadeniz'den gelecek yardımları önlemek için, 1396 yılında bugünkü Anadolu Hisarı'nı yaptırmıştır. Fatih Sultan Mehmet'te (1451-1481) onun karşısına Rumeli Hisarı'nı yaptırarak Boğazı kontrol altına almıştır. Böylece İstanbul'un fethi için başlayan çalışmalar arasında, kuşatmada gerekli olacak büyük toplar döktürülmüş, 12 kadırgadan oluşan güçlü bir donanma oluşturulmuş, ordunun sayısı arttırılmış ve yardımı önlemek amacıyla bütün yollar tutulmuştur. Bu arada Cenevizlilerin elinde bulunan Galata'nın savaş sırasında tarafsız kalması da sağlanmıştır. Osmanlılar 2 Nisan 1453'te İstanbul surları önünde görülmüş ve iki aya yakın süreden sonra 24 Mayıs 1453'te şehir ele geçirilmiştir.

İstanbul'un fethinden sonra, öncelikle şehrin yıkılan yapıları onarılmış, Bizanslıların güvenliği sağlanmış ve yeni yerleşim bölgeleri oluşturularak Türkler yerleştirilmiştir. İstanbul dört yönetim birimine ayrılmıştır. Bunlardan biri imparatorluğun merkezi olan Suriçi, diğerleri Bilad-i Selase olarak isimlendirilen, Büyükçekmece'yi, Küçükçekmece'yi, Çatalca'yı ve Silivri'yi kapsayan Eyüp yönetimi, diğerleri de Galata ve Üsküdar idi. Böylece Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'a taşınmış ve yeni bir dönem başlamıştır.

Sultan II.Beyazıt zamanında, depremde büyük ölçüde zarar gören şehir 1510'da hemen hemen yeniden yapılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında İstanbul'da bir kent planı yapılmış ve geliştirilmiştir. Osmanlı mimarisinin Klasik Dönemine ait eserler Mimar Sinan ve Onun ekolünü benimsemiş mimarlar tarafından yapılmıştır. Bu dönemde İstanbul en parlak konumuna ulaşmıştır.

Osmanlı döneminde şehrin görünümü, sosyal yaşantısı tamamen değişmiştir. Ancak şehir depremler, seller, yangınlar, salgın hastalıklardan zarar görmüştür.

Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın Sadrazamlığı (1718-1730) sırasında, lale Devri olarak isimlendirilen dönemde, İtfaiye Teşkilatı kurulmuş, ilk matbaa açılmış ve yeni yapılanma ile İstanbul'un görünümü değişmiş, batılılaşma süreci hız kazanmıştır. Bu arada Topkapı Sarayı'nın dış bahçesi olan Gülhane'de Tanzimat Fermanı ilân edilmiş ve batılılaşma resmen ortaya konmuştur. Bunun sonucu olarak İstanbul yaşamında, eğitiminde, mimarisinde, sanayii kuruluşlarında büyük değişimler görülmüştür. Bu dönemde şehir yeni yerleşim alanlarına doğru genişlemeye başlamıştır.

Tarihi yarımada Bakırköy, Yeşilköy yönüne, Galata, Taksim Maçka yönüne doğru yayılırken; Boğaziçi'nde yapılanma hız kazanmış ve Sarıyer'e doğru genişlemiştir. Diğer taraftan şehir Anadolu yakasında Bostancı ve Beykoz'a kadar büyümüştür. Bu dönemde altyapı ve kent hizmetlerinde önemli gelişmeler olmuş, Galata ile Eminönü'nü birleştiren köprü yapılmış, Karaköy'den Beyoğlu'na çıkan dünyanın 3.Metro'su (Tünel) hizmete girmiştir. Rumeli Demiryolu, kent içi deniz taşımacılığı yapan Şirket-i Hayriye'nin kurulması, Şehremaneti (Belediye) örgütünün ve diğer belediye dairelerinin kurulması, ilk telgraf hattının çekilmesi, Zaptiye Nezareti'nin kurulması ve ona bağlı karakolların açılması, Vakıf Gureba Hastanesi'nin hizmete girmesi ve Atlı Tramvay Şirketi bu gelişmelerden bazılarıdır.

Kandilli
XIX.yüzyıl ile XX.yüzyılın başları Osmanlı Devletinin en karmaşık dönemi olmuştur. Bundan da İstanbul büyük ölçüde zarar görmüştür. Peş peşe yenilgilerle sonuçlanan savaşların ortaya koyduğu çöküntü İstanbul'a da yansımıştır. I.Meşrutiyetin ilanı (1876), II.meşrutiyetin ilanı (1908), 31 Mart Olayı ve Hareket Ordusunun İstanbul'a girişi (1909) ve II.Abdülhamit'in tahttan indirilişi, Osmanlı-Rus Savaşı'nda Rusların Yeşilköy'e kadar gelmesi, Balkan Savaşları'nda (1912) Bulgarların Çatalca'ya kadar ilerlemesi ve I.Dünya Savaşı'nın başlaması bu dönemin, İstanbul'u etkileyen en önemli olaylarıdır.
I.Dünya Savaşı'nın başlaması, Mondros Mütarekesi'nin imzalanması (30 Ekim 1918) Osmanlı Devletinin yıkılmasının en büyük nedeni olmuştur. Yunanlıların 23-30 Mayıs 1919'da İzmir'i işgalini kınamak için İstanbul'da Sultanahmet'te düzenlenen mitingler İstanbul tarihinin en önemli olaylarındandır. Bunun ardından İstanbul, 15-16 Mart 1920'de İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmiş, Heyet-i Mebusan kapatılmıştır.

Atatürk'ün önderliğinde kazanılan Kurtuluş Savaşı'ndan sonra, Ankara merkez olmak üzere kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti 1 Kasım 1922'de saltanat ve hilafetin ayrıldığını, Osmanlı Devletinin sona erdiğini ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) kurulduğunu ilân etmiştir. Son Osmanlı Padişahı VI.Mehmet (Vahidettin) 17 Kasım 1922'de İstanbul'u terk etmiş, ardından İtilaf Devletleri de İstanbul'dan ayrılmıştır. Yeni Türkiye Cumhuriyetinin ordusu 6 Ekim 1923'te İstanbul'a girmiş ve İstanbul'un ikinci kez fethi gerçekleşmiştir. Bundan sonra İstanbul yüzyıllardır sürdürdüğü başkentlik işlevini yitirmiştir.

Haliç
İstanbul'daki belli başlı tarihi eserler:
İstanbul Doğu Roma, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi eserlerini bir arada toplamış bir kenttir. Doğu Roma'dan (Bizans) başta Ayasofya, Aya İrini gibi Bizans kiliseleri (İstanbul'un fethinden sonra bu kiliselerin büyük çoğunluğu camiye çevrilmiştir), Bizans sarayları, Bizans sarnıçları, su kemerleri, surlar, meydanlar, dikili taşlar ve hippodromu günümüze ulaşan eserlerdir. Osmanlı dönemine ait Erken Dönem, Klasik Dönem, Barok, Rokkoko, Ampir ve Neo-Klâsik üslupta dini yapılar, namazgâhlar, sıbyan mektepleri, kervansaraylar, su yolları, mevlevihaneler ve dergâhlar, medreseler, hanlar, hamamlar, çeşmeler, sebiller, imarethaneler, darüşşifalar, türbeler, tarihi mezarlıklar, kaleler, köprüler, saraylar, kasırlar, yalılar, konaklar ve Türk sivil mimari örneklerini yansıtan eserler, Cumhuriyet dönemi anıtları, binaları günümüze gelmiştir.
Ayrıca uygarlık tarihinin tüm eserlerini bir araya toplayan müzeler de yine bu kentte bulunmaktadır.

Isparta İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

isparta_ilinin_tarihi_turistik_yerleri
Isparta ili, tabiî güzellikleri, târihî zenginlikleri, ulaşım kolaylığı, gül ve kiraz bahçeleri, gölleri, balık ve av hayvanları ve meşhur halıları ile turistik bir şehrimizdir.

Târihi yerleri: Isparta’da Selçuklu ve Osmanlı devrine âit târihî eserler eski devirlere âit kalıntılar vardır.

Hızırbey Câmii: 1312’de HamidoğullarındanHızır Bey yaptırmıştır.Keçeci Mahallesinde bulunan câmi, 1889 zelzelesinde yıkılmış, daha sonra tekrar yaptırılmıştır.

Kutlu Bey Câmii:1415’te Hamidoğullarının Isparta Subaşısı Kutlu Bey tarafından yaptırılmıştır.Çarşı içinde olan câmi, 1914 zelzelesinde yıkılmış daha sonra yaptırılmıştır.

İplik Câmii:1550’de Isparta eşrafından Hacı Abdi Ağa tarafından yaptırılmıştır.Hacı Abdi Ağa Câmii olarak da bilinir.İplikPazarı semtindedir. 1781’de sadrâzam HalilHamid Paşa tâmir ettirmiş ve câminin yanına bir kütüphâne yaptırmıştır.Kütüphânede nâdir yazma eserler ve 14 bin cilt eser vardır. 1914 zelzelesinde büyük hasar görmüş olup, 1917’de yeniden ve iki katlı olarak yapılmıştır.

Firdevs BeyCâmii: 1561’de Isparta vâlisi FirdevsBey tarafından yaptırılmıştır. 1914 zelzelesinde zarar görmeyen câmilerden biridir.MîmârSinân tarafından inşâ edildiği için Mîmâr SinânCâmii olarak da bilinir. 1783’te sadrâzam Halil Hamid Paşa tâmir ettirmiştir.

Atabey Ertokuş Medresesi: Atabey ilçesindedir. 1224’te MübârizüddînErtokuş yaptırmıştır. 1964’te tâmir ettirilen medresenin yanında Gâzi Ertokuş’un türbesi vardır.

Dündar Bey Medresesi: Eğirdir ilçesindedir. 1119’da Kılıçarslan tarafından yaptırılmıştır. 30 oda, 1 mescid, 2 dershâne ve hamam vardır.Nakışlı ve süslü mermer taştan yapılmıştır.Türk mîmârlık ve süsleme sanatının eşsiz şâheserlerindendir. İki katlı olan medreseden günümüze sâdece bir katı kalmıştır.

Ertokuş Han:Eğirdir-Konya karayolu üzerindedir. 1223’te Ertokuş Bey tarafından yaptırılmıştır. EğirdirGölü kıyısındadır.

FirdevsBey Bedesteni: 1561’de FirdevsBey Câmiine gelir getirmek için yapılmıştır. 1967’de tâmir gören bedesten kapalı çarşı olarak kullanılmaktadır.

Eğirdir Kalesi:Üç tarafı göl sularıyla çevrili kasaba karadan surlarla çevrilidir.İç ve dış olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir.Kale yıkık vaziyettedir.İç kalenin 10-15 metrelik kısmı sağlamdır.

Uluborlu Kalesi:Kapıdağ’ın yamacında yapılmıştır. Doğusu çok dik ve sarptır.İç ve dış kaleden meydana gelmiştir.Ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı belli değildir.

Mesîre Yerleri: Isparta, tabiî güzellikler bakımından oldukça zengin bir ildir.

Gölcük:İl merkezinin güneybatısında Hisartepe’de yer alan ve çevresi ağaçlarla kaplı krater gölü olup, il merkezine 13 km uzaklıktadır.

Eğirdir Gölü:Türkiye’nin Abant’tan sonra en güzel göllerinden biridir.Isparta’nın orta kısmında, dağlar arasında ormanlık bir sahada yer alır.Göl suları temiz ve durudur.

Kovada Gölü Parkı:Gölün etrâfı fevkalâde güzel manzaralıdır.Göl çevresi millî park îlân edilmiş olup, çınar, meşe ve kızılçam ağaçları ile doludur.Gölde irili ufaklı adacıklar vardır.

Çamyolu:Eğirdir-Sütçüler karayolu üzerinde DavrazDağı eteklerinde çam ormanlarıyla kaplı, bol ve lezzetli suları bulunan bir piknik yeridir.

Kuyucak:Keçiborlu-Senirkent karayolu üzerinde dinlenme yeridir.

Kızıldağ Millî Parkı: Şarkikaraağaç ilçesindedir. Ormanlık bir sahadır.Kızıldağ ile BeyşehirGölü arasında erozyonla aşınarak değişik arâzi şekilleri meydana gelmiştir.

İçmeler ve kaplıcalar: Isparta şifâlı sular bakımından çok zengin bir il değildir. Bilinen içmeler ve kaplıcaları şunlardır:

Sinap (Sav) Suyu: İl merkezine 8 km uzaklıkta Sav köyü yakınlarındadır.İçme olarak kullanılır.

Değirmendere İçmesi:Keçiborlu’ya 2 km uzaklıkta Değirmendere köyü yakınlarındadır.Mîde hastalıklarına iyi geldiği söyleniyorsa da, suda bulunan serbest kükürt asidi yüzünden içilmemesi tavsiye edilmektedir.

Tota İçmesi: Isparta-Eğirdir yolu üzerinde Tota ormanları içindedir. Mîde ve barsak hastalıklarına iyi gelmektedir.

Kükürtlü Kaynar Suyu: Keçiborlu’ya 4 km uzaklıktadır. Banyo ve çamur kürleri cilt hastalıkları tedâvisinde faydalıdır.

Iğdır İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

igdir-tarihi-turistik-yerler
Bölgede, zengin bir turizm potansiyeli bulunmaktadır. Özellikle Iğdır Ovası''nın güneyindeki Büyük Ağrı Dağı ülkemizin dağ turizmi yönüyle yüksek bir potansiyele sahip dağlarından birisidir.

Bu volkanik dağ, dağcılık sporu ile uğraşanların belki de aradığı bütün özelliklere sahiptir. Gerçekten, tırmanış mesafesinin yüksek olması ve çıkışın başladığı yere kadar motorlu araçlarla gidilebilmesi önemli bir avantajdır. Bir çok ülkede, dağın kaidesine varabilmek için bazen günlerce yürümek gerektiği halde, Ağrı Dağı; Doğubeyazıt, Iğdır ve Aralık gibi merkezlere gelen asfalt yollarla kolayca ulaşılabilecek bir konumda bulunmaktadır. Büyük Ağrı Dağı''na tırmanışlar, sadece dağcılık sporuna yönelik olmayıp, bunların çoğu bilimsel amaçlıdır.

Bu tür tırmanışların ilki, 1829''da F. Parrot ve ekibi tarafından gerçekleştirilmiştir. Bunu, 1845''te H. Abich, 1848''de M. Wag-ner, 1900''de A. Osvvald ve 1955''te M. Blumental gibi jeologların, dağın jeolojik yapısını incelemek amacıyla gerçekleştirdikleri tırmanışlar izlemiştir. Dağcılık sporu amacıyla daha bir çok iniş ve çıkışlar yapılmıştır. Ağrı''ya tırmanan ve zirvesine Atatürk''ün büstünü koyan, 1937''de Binbaşı Cevdet SUNAY olmuştur. Ağrı Dağı''nın Hz. Nuh Tufanı hadisesi dolayısıyla diğer dağlara göre daha fazla turist çekme özelliği bulunmaktadır. Ağrı Dağı''nda yüksek bir turizm potansiyelinin varhğını ve değerlendirilmeyi beklediğini söyleyebiliriz.

Bu konuda yapılan bir araştırmada, dağın belli bir yüksekliğine Hz. Nuh''un temsili gemisi yerleştirilip, Aralık KKTİ yakınlarından buraya ve tesislerden dağın doruk noktasına bir teleferik hattı döşenerek, bölgenin turist çekme cazibesi artırılabilir.Bölgede, tarihi ve turistik değer taşıyan 7 adet eser bulunmaktadır. Ancak, bu tarihi eserlerin yerli ve yabancı turist çekme özelliğinin zayıf olduğunu söyleyebiliriz. Karakale Ören (Harabe) Yeri Iğdır Ovası''nın batısında, Ermenistan sınırında, savunmaya elverişli bir konumda kurulmuş olan Karakale, Sürmeli Çukuru''nun en eski yerleşim merke/lerinden biri olup, Urartular''a belki.daha da eskilere dayanır. Ancak, 1664 ve 1840 yıllarında meydana gelen depremlerde, kale duvarları tahrip olmuştur.

Günümüzde tamamen harabe halindedir. Kervansaray Iğdır il merkezini Asma köyüne bağlayan yolun 25 inci km''sinde bulunan kervansaray, XII. yüzyıl Selçuklu taş işlemeciliğinin en güzel örneklerinden biridir. Sürmari Emiri Şerafeddin Ejder tarafından yaptırılmıştır. Kervansaray, Ba-tum-Tebriz karayolu üzerindeki menzil noktalarından birisi olup, kervanlar Çilli geçidini aşmadan önce burada konakmıyorlarmış. 1988 yılında koruma altına alınan eser, halen harabe halindedir. Iğdır Korganı (Kalesi) Kale, Büyük Ağrı Dağı''nın eteklerinde bulunmaktadır. Savunmaya elverişli sarp kayalıklar üzerinde ve kervan ticaret yolunun en iyi şekilde kontrol altında tutulabileceği bir konumda yer alan Iğdır Korganı, XI. yüzyılda Oğuz Türkleri tarafından kurulmuştur.

Dağ yamaçlarında "Kız Kalesi" ve onun 200 m. kadar aşağısında "Oğlan Kalesi" adı verilen iki kale kalıntısı bulunmaktadır. Sürmeliden Büyük Ağrı Dağı''na doğru giden ilk çağın kervan yolu, bu iki kale arasından geçer ve Ahura yönünde uzanarak Küçük ve Büyük Ağrı Dağları arasındaki Serdarbulak Geçidi''nden Beyazıt''a (Doğubeyazıt) doğru giderdi. Iğdır Korga-nı''nda, o devirlerden kalma bir değirmen harabesi de bulunmaktadır. Koç Başlı Mezarlar Hemen hemen Iğdır Ovası''ndaki bütün eski mezarlıklarda bulunan koç başlı mezarlar, Karakoyunlu-lar döneminden kalmadır. Bu mezar taşları yiğit ve kahraman kişiler ile genç yaşta ölen delikanlıların mezarlarına dikilirdi. Kümbet Iğdır''ın Çakırtaş köyünde bulunmaktadır. Bu eser de Selçuklular''dan kalmadır. Ancak, kümbet bakımsızlık dolayısıyla büyük ölçüde tahrip olmuştur.

Kültepe Melekli beldesi yakınlarındadır. Burada, 1913 yılında yapılan kazılarda, ölülerin yakılarak küllerinin kaplar içinde gömüldüğü bir Urar-tu mezarlığı ortaya çıkarılmıştır. Mezarlıkta ayrıca süs eşyaları, silahlar ve mühürler bulunmuştur. Ahura Ören (Harabe) Yeri Ağrı Dağı eteklerinde bulunan Ahura (Yenidoğan), günümüzden 2200 yıl önce Artaksiyaslılaf tarafından bir dini ibadet merkezi olarak kurulmuştur. Ancak; 1840''ta meydana gelen deprem nedeniyle, dağdan yuvarlanan büyük kayalar ve çamur, köyü örterek yok etmiştir. Burada, halen eski köy yerleşim mezarlığı bulunmaktadır.

Hatay İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

hatay-tarihi-turistik-yerler
Hatay ili târihî zenginliği yanında tabiî güzellikler yönünden turizme çok elverişlidir. İl topraklarıOsmanlı devri ve daha önceki devirlere âit târihî eserlerle doludur.

Antakya Kalesi: Kaleyi İskender’in generallerinden Selevkos yaptırmıştır. Devrin en büyük kalelerinden biri idi. Bizans İmparatoru Nikeforos zamânında tâmir edilmiştir. Surları İstanbul surlarından sonra Türkiye’nin en uzun surlarıdır. 30 km uzunluğunda olup, 360 burcu vardır. Bir kısmı yıkık vaziyettedir.

Koz (Kürşat) Kalesi: Altınözü ilçesinin Kozkale köyündedir. On üçüncü asırda haçlılar tarafından yapılmıştır. Düzgün kesme taştan yapılmış sağlam bir kaledir.

Payas Kalesi: Dörtyol ilçesindedir. Romalılar döneminde yapılmıştır. Osmanlı Devleti zamânında tâmir ettirilmiştir. Sekiz kulesi olan kalenin etrâfı geniş, derin bir hendekle çevrilidir.

Bakras Kale: İskenderun’un Ötençay köyündedir. Kızıldağ eteğinde karakol kalesi olarak kurulmuştur. Kale içinde sağlam bir kilise bulunmaktadır.

Sarıseki (Merkez) Kalesi: İskenderun-Adana karayolu üzerindedir. Günümüzde yıkık bir vaziyettedir.

Şalen (Sıvlan) Kalesi: İskenderun’un Değirmendere köyü yakınlarındadır. Amanos Dağlarında sarp bir tepe üzerine kurulmuştur. Karakol Kalesi olarak kullanılmıştır.

Kızlar Sarayı: Reyhanlı-Halep yolu üstündedir. Beşinci asırda yapıldığı tahmin edilmektedir. Dînî bir merkez olup, kilise, manastır ve bunlarla ilgili yapılardan meydana gelmiştir.

Antakya Ulu Câmi: Sultan Selim Câmii de denir. Yapım târihi belli değildir. On altıncı asırda yeniden yapıldığı veya tâmir gördüğü tahmin edilmektedir. Selçuklu mîmârîtarzını andırır. Minâresi 1985 senesinde yeniden yapılmıştır.

Habib Neccar Câmii: Kilise iken câmiye çevrilmiştir. Minâresi 17. asırda barok mîmârî tarzına göre yapılmıştır. Altında halkın ziyâret ettiği üç mezar vardır.

Sokullu Mehmed PaşaKülliyesi: Dörtyol ilçesindedir. Külliye, câmi, bedesten, hamam ve kervansaraydan meydana gelmiştir. Sokullu Mehmed Paşa tarafından yaptırılmıştır. Taş işçiliği şâhânedir. Câminin giriş kapısı renkli mermerden yapılmıştır.

Kâsım Bey Câmii: Yayladağı ilçesindedir. Yavuz Sultan Selim Hanın beylerinden Kâsım Bey tarafından senesinde yaptırılmıştır. Dört defâ tâmir gördüğünü belirten kitâbesi vardır.

Belen Kervansarayı: Kânûnî Sultan Süleymân devrinde yaptırılmıştır. Han, hamam ve câmiden müteşekkildir. Günümüzde kullanılmakta olan hamam ve câmi klâsik Osmanlı mîmârî tarzındadır.

Cin Kulesi: Dörtyol ilçesinde Sokullu Mehmed Paşa külliyesi ile kıyı arasında en yüksek tepe üzerine yapılmıştır. Yıkık vaziyettedir. Gözetleme kulesi olarak kullanıldığı tahmin edilmektedir.

Saint Pierre (Petrus) Kilisesi: Antakya’ya iki km uzaklıkta, Habibi Neccar Dağı üzerindedir. Tabiî bir mağaradır. Havârilerden Petrus’un burada konakladığı rivâyet edilir. Gotik stilindeki bu kiliseyi Haçlılar yapmıştır. M.S. 29’da Petrus, vaazları ile Hıristiyanlığı yaymıştır. Mağara içinde günahkârlar hamamı ve gizli tüneller vardır. Antakya, 5 Ortodoks patrikliğinden (İstanbul Fener, Moskova, İskenderiye, Kudüs ve Antakya) birinin merkeziydi.

Roma Köprüsü: Üçüncü asra âit bir eserdir. Antakya içindedir. Köprüde Roma kartalı vardır. Roma İmparatoru Diocieetlanus yaptırmıştır.

Titus Tüneli: Samandağı’nda bulunan bu tünel Roma imparatoru Titüs zamânında su kanalı olarak yapılmıştır. Bu kanaldan kalan kısım 130 m uzunluğunda 7 m yüksekliğinde ve 6 m genişliğindedir.

Cebel Akra: Hititlerden kalma eski eserler vardır.

İssos: Makedonya Kralı İskender’in İran Pers Şehinşahı, Üçüncü Dârâ’yı yendiği mühim bir savaş yeridir.

Samandağ’ın Mağaracık köyündeki Merdivenli Mağarada yapılan kazıda 5 devreye âit (kültür tabakası) bulunmuştur. Târih öncesi eski devrin en büyük şehirleri kabul edilen Teli Açana ve Teli Tayinat, Hatay ilindedir. Buralarda yapılan kazılarda 17 devreye âit (17 kültür tabakası) üst üste “17 şehir kalıntısı” bulunmuştur. Açana, bir açık hava müzesidir. M.Ö. 3400-3000 yıl öncesine âit eserler bulunmuştur. Samandağı’nda kaya mezarları yer alır. Antakya’nın kuzeydoğusunda 183 höyük vardır. Açana bunlardan sâdece biridir. Açana, Sami-Yamhad Krallığına bağlı Mukiş ülkesinin merkeziydi. İlk taş çağından Romalılara kadar uzanan medeniyetlerin izleri görülür. Dünyânın ikinci büyük mozaik kolleksiyonu Hatay Arkeoloji Müzesindedir. Buradaki eserler, ikinci ve beşinci asırlar arasına âittir. Müzede Hitit, Asur ve Sümerlere âit eserler ve eski para kolleksiyonları da vardır.

Mesire yerleri: Hatay mesire yerleri bakımından zengin bir ildir. Tabiî yapısı birçok bölgenin mesire yeri olarak kullanılmasına imkân tanımıştır.

Harbiye: Çağlayanlar bölgesi olarak da bilinen bölge Antakya’ya 9 km uzaklıktadır. Defne ağaçları ile süslü, çok güzel manzaralı bir bölgedir.

Batıayaz (Teknepınar) Yaylası: Denizden 500 m yükseklikte olup, suyu ve havasıyla meşhur bir dinlenme yeridir. Havanın kuru olması yüzünden romatizmalıların büyük ilgi gösterdiği bu yaylada, av sporları da yapılabilmektedir.

Yayladağı: Yayladağı ilçesine 5 km uzaklıkta orman içi dinlenme yeridir.

Soğukoluk: İskenderun-Antakya karayolu üzerinde İskenderun’a 20 km uzaklıkta orman içi dinlenme yeridir. Manzarası ve suyu çok güzeldir.

Kuzuavlu: Dörtyol ilçesine 15 km uzaklıkta bir orman içi dinlenme yeridir. Serin havası ile ilgi çeker.

Kisecik: Şifâlı içme sularıyla yöre insanının rağbet ettiği ormanlık ve yayla niteliklerine sâhip güzel bir mesire yeridir.

Ayışığı: Yayladağı yolu üzerinde yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çeken, sağlıklı bir hayat için ideal hava şartlarına sâhip bir mesire yeridir.

Kaplıcalar ve içmeler:

Hatay ili şifâlı su kaynakları bakımından zengin değildir. Önemli olanları şunlardır:

Reyhanlı Kaplıcası: Reyhanlı-Kırıkhan yolu üzerinde Reyhanlı’ya 20 km uzaklıktadır. Türkiye-Suriye sınırı yakınlarındadır. Kaplıca suyu genellikle ağrılı hastalıklara ve romatizma hastalıklarına iyi gelmektedir.

Erzin Başlamış Kaplıcası: Erzin ilçesine bağlı Başlamış köyündedir. Hem içme, hem de banyo kürleri karaciğer, safrakesesi, mîde, barsak ve pankreas hastalıklarında faydalıdır.

Hakkari İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

hakkari-tarihi-turistik-yerler
İlimiz gökyüzüne uzanan yüksek dağları, derin vadileri, buzullu göl ve dorukları, yüksek şelaleleri, rengarenk ot ve çiçeklerle bezenmiş Alpin çayırları , devamlı karlarla kaplı yüksek zirveleri, yazın koyun ve kuzu sürülerinin meleştiği soğuk sulu serin yaylaları ile dağcılık, su ve kara avcılığı, kış sporları, doğa yürüyüşü ve raftingin rahatlıkla yağılabileceği turizm açısından zengin doğal kaynaklara sahiptir.


YAYLA TURİZMİ
Berçelan yaylası ve çevresi dağcılık, kayakçılık, doğa yürüyüşü imkanlarına, güzel floraya sahip bir alandır. Berçelan yaylası diğer yaylalar gibi yöre halkının yazın hayvanlarını otlatmak ve ürünlerini değerlendirmek için göç ettikleri, geleneksel kara çadırları ile yaşadıkları bir yayladır. Hakkari 18 km uzaklıkta bulunmaktadır. Yayla civarında yer alan Seyithan buzul gölü çevreye ayrı bir özellik ve güzellik katmaktadır. Dağcılık ve kayak sporları için uygun alanların bulunduğu bölgede kara avcılığı da rahatlıkla yapılabilmektedir Berçelan yaylasının batısında bulunan Golan yaylası yörenin en önemli kayak merkezi olabilecek bir konumdadır. Golan yaylasına 15 km'lik yolla ulaşılmaktadır. Cilo-Sat dağlarındaki yaylalar diğer yaylaların sahip oldukları özelliklerin yanı sıra dağcılık sporu açısından Türkiye'nin en önemli bölgeleridir. Sürekli karlı tepeleri, krater gölleri ve hırçın doğası ile olağanüstü güzelliklere sahiptir. Cilo-Sat dağlarına Hakkari 37 km uzaklıktadır.


DAĞ TURİZMİ
Hakkari doğal yapısı nedeniyle Kış sporları ve Dağcılık açısından Türkiye'nin en önemli bölgesi olma potansiyelini taşımaktadır. Hatta tanıtım ve tesis eksikliğinin giderilmesi halinde iç turizmin yanı sıra dış turizminden de talep olacaktır. Hakkari'nin kuzey batısındaki Karadağ, orta kesimindeki Cilo Buzul dağları ve Güneyindeki Sat dağları Dağ turizmi için en önemli bölgelerdir.

Bu dağlarda bulunan krater (Buzul gölleri) gölleri de ayrı bir çekim unsuru olmaktadır. Cilo ve Sat dağlarında yazın gezi ve tırmanış yapacaklar için en uygun zaman Haziran başı ve Eylül sonu arasıdır.Kış tırmanışları içinse en uygun aylar Şubat ve Marttır. Diğer aylarda çığ düşme tehlikesi vardır.

Müze ve Ören Yerleri Kaya Resimleri Hakkâri'nin batısında yer alan Gevaruk ve Tirşin yaylalarında, kayalar üzerine kazınarak çizilmiş binlerce kaya resmi bulunmuştur. Adeta açık hava müzesi niteliğinde olan ve çok geniş bir alana yayılı bulunan bu zengin resimlerin benzerlerine, doğuda Azerbaycan'da kayalar üzerine çizilen yaklaşık 4.000 adet resimde ve güneyde de Filistin'de kayalar üzerine çizilen yüzlerce kaya resimlerinde rastlanılmaktadır.

Gevaruk ve Tirşin yaylalarındaki kaya üstü resimleri yaklaşık olarak M.Ö. 6.000-1.000 yıllarına tarihlenmektedir. Ancak bu resimlerin büyük bir kısmının daha sonraki devirlerde de çizildikleri anlaşılmaktadır. Buradaki tasvirlerin büyük çoğunluğu stilize edilerek yapılmışlardır. Buna karşılık, o devirlerde bölgede yaşayan zengin av hayvanları hakkında yine de küçümsenemeyecek önemli bilgiler vermektedirler. Resimlerin büyük bir kısmını, dağ keçileri, bizon ve çeşitli av hayvanları ile avda kullanılan tuzak sahneleri, sihir ile ilgili motifler, stilize edilmiş şekiller mevcuttur.

Koç Heykeli Yüksekova ilçe merkezinde bulunan koç heykelinin yan yüzlerinde Gevaruk kaya resimlerindeki motiflere benzer betimlemeler vardır. Dörtte bir kütle biçimindeki heykelde, baş ve ayaklar çıkıntı olarak işlenmiştir. Ön ve arka ayaklar birbirinden yalnızca yarıkla ayrılmıştır ve boynuzları yuvarlak ve oymadır. Yapıtın bir yüzüne koça binmiş eli kargılı bir adam, onun da arkasında ellerinde yuvarlak nesneler tutan dört adam, üç koç, bir kama ve bir silah çizilmiştir. Benzer bir koç heykeli Yüksekova'nın 5 km. güneybatısında bulunan Gagevran köyünde bulunmuştur. Heykelin yöredeki Nasturi kilisesinden söküldüğü sanılmaktadır.

Yapıtın üst yüzeyinde mimari bir bütünün parçası olduğunu gösteren kabartma bir bölüm vardır. Dirheler (Dev Evleri) Yüksekova ilçesinde yer alan Tirşin Yaylası'nda bulunan dirheler üçü dördü bir arada birbirini koruyabilecek yakınlıkta, yol üstünde, kayalara oyulmuş dev boyutlu yapılardır. Dirhelerin Assur saldırılarına karşı haber alma kuleleri ya da yaylaya çıkılan sürüleri korumak ve yayla güvenliğini korumak için yapılmış küçük savunma kütleleri olduğu sanılmaktadır.

Hakkâri Kaledibi Buluntuları (Hakkâri Stelleri) Kaledibi'nde yapılan bir temel hafriyatı sırasında tarihi eserlere rastlanılmış, Yapılan inceleme ve kazı çalışmaları sonucunda, Kaledibi'nde Hakkâri tarihini aydınlatacak özellikte üzerinde insan figürleri işlenmiş 13 stel (mezar taşı) bulunmuştur. Üst kısmı geniş alta doğru da daralarak sivri bir yapıda olan figürlü taşların kenarları kısmen düzeltilmiş arka yüzleri ise kabaca tıraşlanmıştır. Ön yüz tamamen düzeltildikten sonra ya alçak kabartma ya da kazıma tekniğiyle işlenmiş figürlerle doldurulmuştur. Genel olarak stellerin yüzeyine

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Gümüşhane İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

gumushane_ilinin_tarihi_turistik_yerleri

TOMARA ŞELALESİ
Şelale Doğu Karadeniz Bölgesi Gümüþhane İli Şiran İlçesine 25 km mesafede bulunan Seydibaba Köyündedir. Tomara şelalesi adeta kayaları patlatarak 15-20 m. genişliğinde bir alandan çıkarak yaklaşık 25-25 metre yükseklikten kar veya süt rengini almış bir su varlığı şeklinde 2 km uzaklıktan duyulan su ninnileri sesleri ile yatağına dökülmektedir. Suyun akış vadisi içerisinde oluşturduğu akış kıvrımları , akış rejimi vadinin rafting yapılabilecek konumda olmasını sağlamaktadır. Şelale ve çevresinin zengin flora ile oluşturduğu uyumlu peyzajı görülmeye değer güzelliktedir.Şelale çevresinde yeme içme ve dinlenme gibi öncü tesisleri bulunmaktadır.



KARACA MAĞARASI

Mağaralar bilindiği gibi insanlara ilk doğal barınaklık yapmış önemli mekanlardır. Bu nedenle uzun yıllar araştırmacıların dikkatini çekerek ayrıntılı araştırmaların yapılmasına neden olmuşlardır. Bunun yanında mağaralar içerisinde sakladığı gizli gizemin ve güzelliklerin keşif ve seyri insanlara ayrı bir huzur ve mutluluk vermektedir. Ayrıca mağaralar heyecan verici sporların yapılmasına, bağımsız bir bilim dalı olan (speleoloji) Mağara Bilimcilik dalının gelişmesine de olanak sağlamışlardır.İlimiz Torul İlçesine bağlı Cebeli Köyü sınırları içerisinde barındırdığı Karaca Mağarası şehir merkezine 17 km. mesafede, denizden 1550 m. yükseklikte olan ve Gümüşhane turizminin lokomotifi durumunda bir mekandır. Mağara Gümüşhane-Trabzon karayolunun yani ana güzergahının 12.km.'nde kuzeye ayrılan 4 km.'lik yolu takiben ulaşılır. Ana tur güzergahından sonraki 4 km.'lik yol çift şerit ve asfaltlanmış, tur otobüslerinin rahatça gittiği bir yoldur. Mağaranın bulunduğu yerde kır kahvesi, dinlenme tesisleri gibi ziyaretçilerin ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri öncül tesisler mevcuttur. Mağara damlataşı şekillerinin en güzel ve en görkemli, görenleri büyüleyici örneklere sahiptir. Mağara görenlerin tekrar görmek istedikleri, UNESCO'nun Dünya Miras Listesine girecek güzellikte ve değerde bir mekandır. Bu nedenle Gümüşhane turizminin adeta dinamosu durumundadır. Sağlık turizmi yönünden özellikle solunum rahatsızlıklarına (astım gibi) iyi gelmektedir. Karaca Mağarası 1996 yılında turizme açılmış ve bu güne kadar mağara 600.000'in üzerinde yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilmiştir. Karaca Mağarası'nı görmek gerçekten insanlarımızın gezi envanterlerinde apayrı, gizem dolu, seyrine doyum olmayacak bir sayfa açmaktadır.

SARIÇİÇEK KÖY ODALARI

Sarıçiçek Köyü Gümüşhane İl sınırları içerisindedir. Sarıçiçek Köyüne ulaşmak için Gümüşhane-Erzurum Karayolunun 20. km.'ndeki Tohumoğlu mevkiinden Yağmurdere yoluyla gidilir. İl Merkezine 50 km. uzaklıktadır. Sarıçiçek Köyü 60 haneli tabii güzelliği, yer aldığı dağın yamacında zümrüt yeşili vadiye inen taraçalar üzerine kurulmuş evleriyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. Evler 1873 yılında yapılmış olup, iki adettir. Bölgede ortaya çıkan mesken tiplerinin oluşumunda Türk geleneği ile yerleşik geleneğin ve mahalli hususiyetlerin büyük rolü olduğu tahmin edilmektedir. Odaların içerisi sanat açısından ilgi çekici şekilde tezyin edilmiştir.



ARTEBEL GÖLLERİ
Gümüşhane ili Torul ilçesi Gülaçar Köyü'nden geçen Artebel Deresi menbaında bulunan ve yörede Yıldız gölleri, Beş göller, Karanlık Göller gibi adlarla alınan krater gölleri Gümüşhane il merkezine yaklaşık 60 km. uzaklıkta bulunmaktadır. Gülaçar köyüne bağlı Artebel Mahallesi'nden sonra orman yolu ile ilk şelaleye ulaşmak mümkündür bu noktadan itibaren ilk krater gölü olan Karanlık gö1e 90 dakikalık bir yürüyüşle ulaşmak mümkündür. Yörede iki ayrı jeolojik zaman diliminde hüküm süren volkanik aktiviteye başlı formasyonlarla kaplıdır. İlk aktivite Üst Kratesede meydana gelmiş olup sahada yayılım gösteren Andezit Bazalt ve Piroklastiklerle temsil edilmektedir. Bu volkanikler yer yer Granit, Granodiyorit, Mikro Granit ve Kuvarslı Diyorit gibi mağmatiklerce kesilmiştir. Artabel deresi menbaının hemen kuzeyinde bulunan ve ilk şelalenin kuzey doğusunda yer alan Karanlık Göl bu dönemde gelişen kayaç topluluklarıyla çevrilmiş olup adi geçen Volkanizmanin yüzeye çıkışını sağlayan ilksel volkan bacasının ağız boşluğunda gelişmiştir. Diğer göller ise (Karagö1 Dağı'nın doğu yamacında Beş Göl, Artabelin Başı Tepe'sinin kuzey eteğinde Karanlık Göl, Sofranın Başı Tepe'sinin batısında Beş Göller adı ile anılan Dört Göl; Gavur Dağı doğu zirvesinde Karagöller adı ile üç gö1 yer almaktadır.) Yine aynı formasyon içerisinde ve sahanın en kuzeyinde Abdal Musa Tepesi'nde bir gö1 Mezar Yayla güneydoğusunda adsız bir gö1, Mezar Yayla kuzeydoğusunda iki göl olmak üzere toplam on sekiz adet krater gölü bulunmaktadır. Artebel Gölleri ve çevresi gerek jeolojik ve jeomorfolojik, gerekse flora ve fauna yönünden oldukça kaynak değerlere sahip olmasının yanında peyzaj değerleri bakımından da yüksek bir değere sahiptir. Saha içerisinde yer alan ve yöreye adını veren on sekiz adet buzul/krater gölünün devamlılığının sağlanması eşsiz manzara güzelliklerinden halkın koruma kullanma dengesi içerisinde faydalanabilmesi ve yörenin gelecek kuşaklara bir miras olarak aktarılabilmesi için 2873 sayılı Milli Parklar Kanununun 3. maddesine göre Gümüşhane ili Torul ilçesi sınırları içerisinde kalan Artebel Gölleri ve çevresinin 5859 hektarlık kesimi "Artebel Gölleri Tabiat Parkı' olarak ilan edilmiştir.Ayrıca Zigana Köyü yaylalarında Limni ve Kuzu Gölleri, Yağmurdere sınırları içerisinde (Şakir Gö1, Kürtün Sarıbaba'da Karagö1, Dörtkonak Yaylasında Aygır Gö1, Dipsiz Göl gibi ilimiz sınırları içerisinde irili ufaklı göller mevcuttur.



ZİGANA DAĞI

Gümüşhane -Trabzon yolunun 50. km.'nde bulunan Zigana tünelini geçtikten sonra doğaya 3,5 km stabilize yolla ulaşılan Zigana Turizm Merkezi 2032 m. yüksekliktedir. Hava yolunu tercih edenler Trabzon-Zigana arası 50 km. asfalt yolu, otobüsle gidebilirler. Zigana Turizm Merkezi, elektrik, içme suyu, 800 m. teleski kayak eğitimi tesisi ve telsiz-telefon haberleşme sistemine sahip olup, otel, lokanta, kır kahvesi, et lokantası, bakkal, kasap, manav işletilmektedir. Zigana, yaz aylarında çim kayağı, kış aylarında kayak turizmine elverişli ender beldelerimizden biridir. Nemli deniz iklimi ile kara iklimi arasında çok ilginç bir bölgemizidir. Zigana'da kır kahvesinin bahçesinde oturuken kuz sisi bulutu, güneyde pırıl pırıl güneşi görebilirsiniz.

ÖRÜMCEK ORMANLARI
Gümüşhane ili Kürtün İlçesi sınırları içerisinde yer alan örümcek Ormanlarında Avrupa’nın en yüksek göknarları (61,5 m.) ve Türkiye’nin en uzun ladinleri (57,6 m. ) yer almaktadır. Örümcek Ormanları İl merkezine 60 km. mesafede olup, karayolu ile ağaçların bulunduğu bölgeye gidilebilir.

SANTA HARABELERİ
Santa Harabeleri 17. yy'dan beri dini, ticari ve kültürel önem taşıyan bir yerleşim yeridir. Santa Harabeleri bugünkü Dumanlı köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. 7 adet mahallesi vardır. İl Merkezine uzaklığı 80 km.'dir. Ulaşım Yağmurdere Bucağı üzerindedir. Her mahalle tümüyle taştan inşa edilmiş tek katlı konutlar, taş cepheli 1 veya 2 kilise, her sokak başında 1 çeşme vardır. Tarihi eserler yönünden zengin olan Santa doğal konumları itibariyle de yayla özelliği taşımaktadır.

İMERA MANASTIRI
Olucak (İmera) Manastırı; il merkezine 38 km. uzaklıkta Olucak Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Antik kentte kubbeli ve kubbesi tonozlarla örtülü manastır bulunmaktadır. Kitabesinden 1350'de yapıldığı anlaşılmaktadır. Çok sayıda tarihi ve kültürel değeri bulunan antik şehir arkeolojik sit alanı ilan edilmiştir.

Giresun İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

giresun_ilinin_tarihi_turistik_yerleri
Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yer alan Giresun bir yarımada üzerine kurulmuştur. Giresun Anadolu'nun kuzeydoğusunda yeşille mavinin kucaklaştığı Karadeniz'in inci kentlerinden birisidir. Doğal ve tarihi değerler açısından turizme oldukça elverişli bulunan Giresun'un bakir ormanları yaylaları ve akarsuları ilgi çekicidir.

İLÇELER:
Giresun ilinin ilçeleri; Alucra Bulancak Çamoluk Çanakçı Dereli Doğankent Espiye Eynesil Görele Güce Kesap Piraziz Şebinkarahisar Tirebolu ve Yağlıdere'dir.

Giresun Adası

Giresun Adası Karadeniz'in tek adası olan Giresun Adası kıyıdan bir mil açıkta yer almaktadır. 40.000 metrekare alana sahip olan ada Aksu şenliklerinde ve yaz aylarında özel seferlerle ziyaret edilmektedir.

Kaleler
Giresun Kalesi: Oldukça zengin bir tarihi kültüre sahip olan kale şehrin merkezine kurulmuştur. Kalede Milli Mücadele Kahramanı Topal Osman Ağa'nın anıt mezarı tarihi saray kalıntıları mağaralar kaba taşlarla örülmüş surlar ve taş kabartmalar görülebilecek önemli noktalardır



Plajlar
Giresun kentinin doğu ve batısındaki sahiller kilometrelerce uzayıp giden doğal plajlar durumundadır. Kent merkezine yaklaşık 5 km. uzaklıkta yer alan Arif Kumaş Giresun Belediye Emniyet Tabya ve Jandarma plajları Giresun'un başlıca plajlarıdır. Giresun'da kamping yapılacak plajlar Arif Kumaş Bulancak Belediye Keşap Düzköy Belediye Plajı Tirebolu Plajıdır. Ayrıca yaz aylarında Giresun Adası ile Giresun Limanı arasında her akşam Mavi Tur düzenlenmektediR


Geleneksel Giresun Evleri
Kalenin güneydoğusunda yer alan ve Zeytinlik Mahallesi adını alan semt eski tarihi Giresun evlerinden oluşur. Korunmaya alınmıştır ve ziyaretçilerin uğrak yeridir. Eski evlere meraklı olanlar için gezilip görülecek ilginç bir semttir.
NE YENİR?
Giresun denilince akla karalahana ve hamsi gelir. Bunun yanında mısır unundan yiyecekler yapılır. Yemeklerden bazıları; Karalahana Çorbası Karalahana Diblesi Isırgan Püresi Mısır Ekmeği Fasulye Turşusu Kiraz Duzlaması ve Pezik Mıhlamasıdır.

YAPMADAN DÖNME

Giresun Kalesini yaylaları ve müzeyi
Giresun pidesi yaylada et alabalık ve yöreye özgü yemeklerin (Kara lahana çorbası karalahana diplesi hamsi ve balık çeşitleri) yemeden
Fındık Peştemal ve Kazancılar Çarşısı'nda satılan el yapımı hediyeliklerden satın almadan

...Dönmeyin.

Gaziantep İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

gaziantep_ilinin_tarihi_turistik_yerleri

Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en eski kültür merkezlerinden birisi olan Gaziantep, MÖ 4000 yıllarına kadar uzanan ve ilk uygarlıkların doğduğu, Mezopotamya ve Akdeniz arasında, tarihi İpek Yolu üzerinde konumlanmıştır.

Antik ulaşım yollarının, stratejik bazı konumların birleştiği, savunmaya ve saldırıya elverişli, antik ticaret yollarının kesiştiği bir kavşakta bulunması ona tarihin bütün safhalarında bir çok medeniyetin göz dikmesine sebep olmuştur. Bu yollar Kahramanmaraş’tan Sakçagözü’ne giden, Urfa, Kalkamış, Dülük, İslahiye, Kilis ve Halep bağlantılı ticaret yollarıdır. .Kieppert , çizmiş olduğu Anadolu haritasında bütün bu yolları göstermiştir.
Kentin jeolojik durumu önemini artırmaktadır. Kommagene sınırları içerisinde kalan Toros Dağları’nda antik dönemde kullanıldığı bilinen bazı maden yatakları vardır. Bu yörede demir madenlerinin işletildiği ve dönem tekniği ile çelik elde edildiğini kitabelerde ifade edilmektedir.

Gaziantep'te Paleotik, Neolotik, Kalkeotik, Tunç Çağlarına, Hitit, Med Asur Pers İskender Selefkosler Roma, Bizans, Abbasiler ve Selçuklulara ait eserler bulunmaktadır. Hitit döneminden itibaren Gaziantep önemli bir dini merkez olmuştur. Hitit baş tanrısı Teşup’un kutsal şehri olarak bilinen Dolichenos (Gaziantep) aynı özelliğini Grek, Roma döneminde de korumuştur.

Gaziantep kültürel zenginliği kadar doğal güzellikleri, coğrafyası, zengin mutfağı ve alışveriş imkanları ile tam bir turizm cennetidir.

İLÇELER:
Gaziantep (merkez), Araban, İslahiye, Karkamış, Nizip, Oğuzeli, Nurdağı, Şahinbey, Şehit Kamil, Yavuzeli.

NASIL GİDİLİR?
Gaziantep hem kara hem demir yolu ulaşımında güneyden ve Akdeniz'den doğuya ve kuzeye giden yolların kavşağında ve GAP'ın da girişinde bulunmaktadır. Karayolu ulaşımı yönünden bir düğüm noktası olan Gaziantep İpek Yolu'nun da önemli merkezlerindendir.

Karayolu: Karayolu bağlantısı ile Osmaniye üzerinden Adana ve Mersin’e, Birecik köprüsü üzerinden Şanlıurfa ve Diyarbakır’a, Narlı üzerinden Kahramanmaraş ve Malatya’ya, Fevzipaşa ve İslahiye üzerinden Hatay’a, Kilis üzerinden Halep (Suriye)’e, Kilis’ten ayrılan bir yolla Hassa üzerinden yine Hatay’a, Araban ve Pazarcık üzerinden Adıyaman’a gidilebilinir.
Otogar Tel: (+90-342) 328 92 46 (Santral)

Demiryolu: Haftada üç gün Toros Expresi Gaziantep-İstanbul seferi yapmaktadır. Ayrıca İstanbul’dan gelip Suriye’ye giden Halep Expresi de ilin İslahiye ilçesi sınır kapısından Suriye topraklarına girmektedir. Dülük, Nizip, Karkamış’a her gün sefer tren seferleri yapılmaktadır. Ayrıca Narlı İstasyonu da Karkamış İstasyonu’ndan Halep-Bağdat demiryoluna bağlanır.
İstasyon Tel: (+90-342) 323 29 43 - 323 27 47 - 323 27 48

Havayolu: Gaziantep Oğuzeli Havaalanı kent merkezine 20 km. mesafede yer almaktadır. Havalimanına kent merkezinden Türk Hava Yolları önünden kalkan servis araçları ile ulaşmak mümkündür.

Gaziantep-Oğuzeli uluslararası havaalanından Ankara ve İstanbul’a her gün ayrıca haftada üç sefer olmak üzere İstanbul’a direkt uçak seferleri yapılmaktadır. Haftada bir günde bağımsız Devletler Topluluğu’ndan Azerbaycan’a uçak seferi yapılmaktadır. Uluslararası Hava taşımacılığın da yapıldığı havaalanı GAP’ın tam olarak devreye girmesiyle çok yakın bir gelecekte bölgemizin Ortadoğu’ya açılan hava trafiğinin merkezi durumuna gelecektir.
Gaziantep-Oğuzeli Havaalanından hac mevsiminde Suudi Arabistan’ın Cidde şehrine uçak seferleri düzenlenmektedir.
Havalimanı Tel: (+90-342) 582 11 11 - 582 11 12
GEZİLECEK YERLER
Müzeler ve Örenyerleri
Müzeler
Arkeoloji Müzesi
Adres: İstasyon Cad. - Gaziantep
Tel: (342) 231 11 71
Faks: (342) 210 30 17
Etnografya Müzesi
Adres: Eyüboğlu Mah. Hanifioğlu Sok. No: 64 - Gaziantep
Tel: (342) 230 47 21
Hasan Süzer Etnografya Müzesi
Örenyerleri
Belkız-Zeugma - Nizip/Belkıs
Yesemek - İslahiye/Yesemek
Tilmen - İslahiye/Tilme
Dülük Örenyeri - Şehit Kamil/Dülük
Belkıs/Zeugma
Belkıs/Zeugma Antik Kenti, Gaziantep ili, Nizip İlçesi , Belkıs Köyü sınırları içerisinde Fırat Nehri'nin kıyısında yer alır. Yaklaşık 20 bin dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş olar Belkıs/Zeugma Antik Kenti; Fırat'ın geçilebilir en sığ yerinde olması, askeri ve ticari bakımdan çok stratejik bir bölge olması nedeniyle tarihin her döneminde önemini korumuştur.80 bin nüfusu ile döneminin en büyük kentlerinden biri olan Belkıs/Zeugma , tarihin değişik dönemlerinde değişik isimlerle anılmıştır.

Büyük İskender'in generallerinden ve daha sonra Suriye Kralı da olan Selevkos Nikator kendi adıyla, Fırat nehrinin adını birleştirerek M.Ö.300 yılında burada Selevkos Euphrates ( Fırat'ın Silifkesi ) adında bir kent kurar. Daha sonraları M.Ö.1.yy.'da kent Roma hakimiyetine girer .Bu hakimiyet değişikliğiyle birlikte kentin adı da değişerek köprü, geçit anlamına gelen ve bütün dünyada bilinen şekliyle " Zeugma" adını alır. Roma İmparatorluğu'nun 4.Skitia Lejyon Garnizonu'nun burada konuşlandırılması ve ticaret sebebiyle kısa zamanda 80 bin nüfusa ulaşan Zeugma'da Fırat manzaralı yamaçlara villalar inşa edilir. 80 bin kişilik nüfus Zeugma'yı dünyanın en büyük kentlerinden biri haline getirir. Örneklemek gerekirse Zeugma , komşusu sayılan Antakya (Antiokheia) ile Mısır'daki İskenderiye'den ( Aleksandreia) 'dan daha küçük, Atina (Athena) ile aynı büyüklükteydi. Pompei ve şimdi dev bir metropol olan Londra (Londinum) 'dan ise birkaç kat büyüklükteydi.

Ünlü coğrafyacı Strabon da Zeugma'dan bahsetmektedir. Hellenistik dönemde Selevkos Nikator zamanında Zeugma'da önemli imar faaliyetleri yapıldığı bilinmektedir. Kentteki Akropolün üzerine kader tanrıçası Thyke'nin bir tapınağı yapılmıştır. Bu tapınak halen toprak altındadır. Zeugma Antik Kenti kendi şehir sikkesi de basmış Roma Kentlerinden biridir. Sikkeler üzerine bir tarafına Thyke tapınağı , diğer tarafına da güçlülüğü simgeleyen Roma Kartalı motifi basılmıştır.

Dülük
Gaziantep kent merkezinin 10 km. kuzeyinde bugünkü Dülük köyünde tarihi İpek Yolu'nun üzerinde bulunan bu antik kentte bulunan Şarklı Mağarada M.Ö. 6 bin yıllarında insanların yaşadığına dair taştan yapılmış aletler bulunmuştur.Tarihte Doliche olarak bilinen kent Hitit'lerin baş tanrısı Teşup'un din merkezi olmuştur. Dülük köyünün içinde ve çevresinde bir çok kaya mezarları ve kaya kiliseleri ziyarete açılmıştır.

Karkamış Harabeleri
Karkamış harabeleri bir kısmı Suriye sınırında bulunan Karkamış ilçesinin güneyine düşen geçmişi Neolitik dönemlere dayanan yerleşim merkezi olduğu belirlenmiştir.Gılgamış Destanı, Geç Hitit döneminde Karkamış şehrinin ortostatlarında tasvir edilmiştir. Buradan elde edilen eserler günümüzde Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergilenmektedir.

Kaleler
Gaziantep Kalesi
Gaziantep Kalesi, Türkiye'de ayakta kalabilen kalelerin en güzel örneklerinden birisidir.Kalenin ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı hususunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır.Roma döneminde bir gözetleme kulesi olarak yapıldığı, zaman içerisinde genişletildiği ve bugünkü biçimini Bizans İmparatoru Justinyanus döneminde M.S. 6. yüzyılda aldığı yolunda bilgiler vardır. Kalenin üzerinde hamam kalıntıları, sarnıçlar, mescit ve çeşitli yapı kalıntıları bulunmaktadır.

Rumkale
Bu tarihi yapının önceleri adı Hromgla iken bozularak Rumkale denilmiştir. Stratejik konumundan dolayı Asur çağından beri yerleşildiği, hatta burasının Asur Kralı III. Salmanassar tarafından M.O. 855'de zapt edildiği bildirilen "Şitamrat" olduğu, fakat esaslı olarak M.Ö. 9. yüzyıl sonlarında Geç Hitit döneminde tahkim edildiği zannedilmektedir.

Fırat ve Merzimeri in kıyılarından itibaren yükselen eteklerde bir dış sur ve kompleks odalardan oluşan bir geçidi ile içeri girilmektedir. Sur bedeninin inşasında bazı kesimlerde kayalık yapının dik uçurumlar gösteren topografyasından azami ölçüde yararlanılmıştır. Halen mevcut taş yapılarda, en eski dönem olarak Geç Helenistik izler ile Roma dönemi mimarisi algılanmaktadır. Ayaktaki mimari kalıntılar ise, Geç Roma ve Ortaçağ karakteri taşımaktadır..

Bunların en ilginci, geniş ve silindirik bir havalandırma kuyusu ile bu kuyunun kenarından helezonik bir yolla aşağı giden ve Fırat sevivesinin altına kadar inerek su ihtiyacını karşılayan sistemdir. 11. yüzyılda Urfa Haçlı Kontluğu döneminde Hromgla’nın önemli bir merkez olduğu bilinmektedir. Hâvarilerden Yohannes'in, burada bir süre inzivaya çekilerek İncil'in müsveddelerini kopya ettiği ve sakladığı, daha sonra bulunan kopyaların Beyrut'a kaçırıldığı söylenmektedir.

Ortaçağ'da Ermenilerin "Hromkla, Süryanilerin ise Kala-Rhomata ismiyle andıkları kale-kent, XII. yy sonlarında Memlukların eline geçmiş ve Kal-at el Müslimin adı verilmiştir. Merc-i Dabık savaşından sonra Osmanlılar'ın eline geçen Rumkale, Halep Eyaletinin Birecik Sancağına bağlı bir kaza haline getirilmiştir.
Rumkale'de halen Türk-İslam dönemine ait bazı yapılar ile harap vaziyette bir de Mescit bulunmaktadır. İlk yapımından itibaren Fırat boyunun güvenliği için kullanıldığına şüphe olmayan kalede sivil ögelerden çok askeri karakterler hissedilmektedir.

Samsat ile Rumkale arasındaki Fırat Vadisi, ilk kullanımının prehistorik dönemde olduğu şüphe götürmeyen mağaralarla doludur. Zaman zaman bir koridor izlenimi veren dik yamaçlarda halen de görülebilen mağaralar ise, Roma döneminde mezar odaları olarak kayaya oyulmuş olan mekanlardır. Bunların birçoğu daha sonradan, özellikle de Haçlı seferleri sırasında Fırat boylarının korunması için araları açılıp geçitlerle yatay ve merdivenlerle dikey olarak birleştirilip savunma mekanları haline getirilmiştir.

Camiler, Türbeler, Kiliseler
Şeyh Fethullah Cami ve Külliyesi(Aşağı Şeyh Cami-Merkez): Gazi Antep'teki en önemli tarihi yapı olup, Şehreküstü Mahallesindedir. Vakfiyelerine göre külliye, cami, zaviye, hamam ve medreseden meydana gelmektedir. Bugün medresesi bulunmayan külliyenin diğer bir elemanı olan ve halen faal durumda bulunan 'kastel'ini de bu komplekse dahil edebiliriz.

İlk devir Osmanlı cami plan anlayışını başarılı, fakat değişik bir terkiple bir araya getiren cami, bilhassa tonozuyla Türk-İslam mimarisinde ayrı bir yere sahiptir.

Caminin içinde Şeyh Fethullah tarafından yazılan, el yazması bir Kuran-ı Kerim bulunmaktadır.

Boyacı Cami (Merkez): Gazi Antep'in en eski camisi olup, Boyacı Yusuf ve Kadı Kemalettin tarafından 1357 yılında yaptırılmıştır. Türk Memlukluları devrine ait cami, mermer ve çini süslemeleri yönünden çok zengindir. Gazi Antep ahşap işçiliğinin en eski örneklerinden olan ahşap minber, on iki kollu yıldızlar, palmet, rozet ve geometrik motiflerle süslüdür.

Ömeriye Cami (Merkez): Gazi Antep'in Düğmeci Mahallesinde bulunan caminin, 1210 yılında tamir geçirdiği kayıtlarda yazmaktadır. Kimin tarafından yapıldığı tam olarak bilinmeyen caminin, Hz. Ömer zamanında ya da Hz. Ömer'in kızından olma torunu Emevi Halifesi Ömer Bin Abdülaziz'ce yaptırıldığı söylenmektedir. Caminin bir diğer adı da "Ömereyn" yani 'iki Ömer' anlamına gelmektedir.

Minare şerefesinin korkuluklarında, oyma taş işçiliğinin güzel örnekleri görülebilir.
Ahmet Çelebi Cami (Merkez): Ulucanlar Mahallesindedir. Caminin kurucusu peygamber soyundan Hacı Osmanoğlu Şeyh Ramazan Efendidir. Medrese, cami ve kastelden oluşan bir külliyedir. Kitabesinden 1672 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır. Ahşap işçiliği dikkat çekicidir.

Yuşa Peygamber Türbesi (Merkez): Yuşa Peygamber İsrailoğullarından olup, Hz. Musa'nın yeğenidir. İsrailoğullarını göçebelikten kurtarmış ve Arzı Kenan'a yerleştirmiştir. Boyacı mahallesinde Pir Sefa denilen mevkideki bir binanın iki odası içinde iki türbe bulunmaktadır. Bunlardan birisi Yuşa peygambere, diğeri ise Pir Sefa hazretlerine aittir.
Pir Sefa Hazretleri Türbesi (Merkez): Pir Sefa hazretleri ile Yuşa peygamber aynı yerde yatmaktadır. Pir Sefanın türbesi yerden beş basamak aşağıdadır. Rivayete göre; Pir Sefa, Hz. Yuşa'nın türbedarı olup ölünce buraya gömülmüştür. Diğer bir rivayete göre, Pir Sefa Medinelidir ve ensardandır. Gazi Antep'in Müslümanlar tarafından fethinde Hz. Ali kumandasında buraya gelmiş Karaçomak'la yan yana savaşırken, gövdesi ikiye bölünerek şehit olmuştur. Bunun üzerine Hz. Ömer Yuşa'nın yanına defnettirerek "Kendini Peygamberi Zişan ile komşu ettim." demiştir.

Ökkeşiye Hazretleri Türbesi (Nurdağı): Nurdağı ilçesinin güneydoğusunda, bir tepe üzerinde bulunan Türbe, Gözlühöyük'e 17 km mesafededir. Ökkeşiye Hazretlerinin, Hz. Ömer zamanında Gazi Antep ve çevresinin fethi sırasında şehit düşen beş sahabeden biri olduğu söylenmektedir.

Rumkale (Yavuzeli): Gazi Antep ilinin, Yavuzeli ilçesine bağlı Kasaba köyünde bulunan Rumkale, Fırat Nehri ile Merzimen çayının birleştiği noktadadır. M.Ö. 840 yılında geç Hitit döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir. Hz. İsa'nın 12 havarisinden biri olan Johannes'in (Yuhenna) Roma döneminde Rumkale'yi merkez yaparak Hıristiyanlığın Gazi Antep yöresinde yayılmasını sağladığı söylenir. Kalenin içinde kayadan oyma bir odada Yuhenna'nın İncil müsveddesini saklamakta olduğu ve daha sonra Beyrut'a kaçırdığı rivayet olunur. Yuhenna'nın mezarının kalede olduğu ve bu nedenle kutsal sayıldığı da ileri sürülmektedir.

Mimari
Geleneksel Antep Mimarisi ve Evleri
Gaziantep’in geçmişten günümüze tarih içindeki oluşumuna bakıldığında köklü ve zengin bir mimarisi olduğu görülür. Kent karakterindeki yapıları, konutlar, camiler, hanlar, hamamlar dır. Bu kagir yapıların fonksiyonların oluşumunda yörenin iklimi topoğrafik özellikleri, bitki örtüsü ve sosyal yaşantıları etkili olmuştur. Yazların çok sıcak geçmesi nedeniyle mimaride avlu anlayışı hakimdir. Zamanın büyük bir bölümünün avluda geçmesi nedeniyle buraya “hayat” denmektedir.

Sokaklar dar ve gölgelidir. Bazı yerlerde kabaltı denen altı yol üstü konut olan mekanlar vardır. Günümüzde Kabaltı yapılardan sadece altı tane kalmıştır. Sokakları dik olarak kesen çıkmaz sokaklara da “dehliz” denmektedir
Antep evleri; yüksek duvarlar arkasında, diş mekanlardan mümkün olduğunca soyutlanmış yapılardır. Evlerin ,kinci, katında sokağa bakan konsol çıkıntılarına köşk denir. Dışı metalle kaplanan bu tür yapılar köşklü ev dite adlandırılır. Genelde iki katlı ve avluya dönük yapılardır.

Sıcak yaz günlerinde gölgeli mekanlardır. Sofaya açılan odalar çok işlevli özelliğe sahip mekanlardır. Odada yatakların konduğu döşeklik, yemek kapları için kübbiye adı verilen dolap nişleri de vardır. Bunlar nacar denen çok güzel ahşap işçiliğine sahiptir.

Hanlar
Tarihi İpek Yolu güzergahında bulunan Gaziantep'te bu dönemden kalma pek çok han ve kervansaray bulunmaktadır. Tuz Hanı, Şire Hanı, Tütün Hanı, Hışva Hanı, Mecidiye Hanı, Emir Ali Hanı, Anadolu Hanı, Kürkçü Hanı, Belediye Hanı, Elbeyli Hanı, Yeni (Yüzükçü) Han, Hacı Ömer Hanı ve Millet Hanı önemlileridir.

Yaylalar
Islahiye Hızır Yaylası ve Sof Yaylaları Gaziantep'in olduğu kadar bölgenin de önemli yaylalarıdır.

Mesire Yerleri
Gaziantep'te bahar ve yaz mevsimlerinde havanın sıcak olduğu günler şehrin sıcaklığından ve gürültüsünden uzakta, tabiatla baş başa kalmak için "Sahre" adı verilen ailece ve akrabalarla birlikte yemekli kır gezileri düzenlenir. Kır gezilerinde şehir dışındaki bağ evlerine, gezi ve mesire yerlerine gidilir.
Bu gezi ve mesire yerlerinden bazıları Dülükbaba Ormanları, Karpuzatan(Oğuzeli) , Kavaklık, Dutluk, Nafak, Burç Ormanları, Burç Goleti, Büyükşahinbey Kasabası (Körkün) , Nizip Karpuzatan ve Çifte Havuzlardır.

Sportif Etkinlikler
Kamp-Karavan: İl merkezine 4 km. uzaklıkta bulunan Dülükbaba Ormanları Karaçam ve Sedir ağaçları ile kaplı olup, İlin kuzey ve kuzeybatısını çevreleyen 40 km2'lik alanı ile ülkemizin elle dikilmiş en büyük koru ormanlarından biridir. Dülükbaba ormanları içerisinde günde 5 bin kişinin yararlanabileceği kamp kurma ve karavanlarla konaklama imkanları mevcuttur.

Avcılık: Fırat Nehri civarında bol miktarda keklik, turaç, yaban ördeği ve yaban kazı avı yapılmaktadır. Gaziantep'in İslahiye ilçesinde bulunan Tahtaköprü Baraj Gölü civarında çil, kınalı keklik, turaç, yaban ördeği, yaban kazı, baykuş, güvercin, serçe, arıkuşu, yaban domuzu av hayvanlarıdır.

Atlı Doğa Yürüyüşü: Fırat Nehri kıyısında bulunan Rumkale civarında, Fırat Nehri ve Merziman Çayı kıyısında, Sofdağı ve Hızır Yaylalarında atlı doğa yürüyüşü yapılmaktadır. Ayrıca rekreasyon projesi yapılan Burç Ormanlarında atlı spor faaliyetlerinin yapılacağı parkurlar bulunmaktadır.

Trekking: Hızır Yaylası (Amanos Dağları), Sof Dağı Yaylası (Sof Dağları), Rumkale civarı, Fırat Nehri kıyısı, Dülük Ormanları ve Burç Ormanları içinde dağ ve doğa yürüyüşü yapılmaktadır.

Olta Balıkçılığı: Gaziantep'te bulunan Şahinbey Burç Göleti, Tahtaköprü Baraj gölü, Hancağız Baraj gölü, Alleben Göleti ve Fırat Nehri kıyısında sportif amaçlı olta balıkçılığı yapılmaktadır.

COĞRAFYA
Akdeniz Bölgesi ile Güneydoğu Anadolu Bölgesinin birleştiği noktada konumlanan Gaziantep Suriye'ye komşu sınır ilimizdir. Güneydoğu Torosların uzantıları olan Sof dağlarının bulunduğu ilde ayrıca Dülükbaba, Sam, Ganibaba ve Sarıkaya Dağları da yer almaktadır. İslahiye, Barak, Araban, Yavuzeli ve Oğuzeli ilin önemli ovalarını, Fırat Nehri, Nizip Çayı, Afrin Çayı, Merziman Çayı ve Alleben Deresi ise ilin önemli akarsularını oluşturmaktadır.

Yarısından fazlası ziraata elverişli olan il toprakları zeytin, fıstık, meyve ve sebze bahçeleri üzüm bağları pamuk ve buğday tarlaları ile kaplıdır. İlin dağlık kesimlerinde kısmen çam, köknar, sedir ormanları, step ve yarı step bitki örtüsü bulunur.

Gaziantep yaban hayatı açısından zengin bir ildir. İl dahilindeki ormanlarda bol miktarda keklik, turaç, yaban ördeği, yaban kazı, çil, çınalı baykuş, güvercin, serçe, an kuşu, yaban domuzu, tavşan, su kuşları, kirpi ve bıldırcın bulunmaktadır.

Gaziantep, Akdeniz ve kara ikliminin geçiş noktasında yer almaktadır. İlin güney kesimleri Akdeniz ikliminin etkisinde olmakla beraber, genel olarak yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise soğuk ve yağışlıdır. İlde yağış en çok kış ve ilkbahar aylarında görülür.

TARİHÇE
Gaziantep tarihinin oluşumunda ve niteliğinde yer unsurunun önemi büyüktür. Bölgenin, ilk uygarlıklarının doğduğu, Mezopotomva ve Akdeniz arasında bulunuşu güneyden ve Akdeniz'den doğuya, kuzeye ve batıya giden yolların kavşağında oluşu, uygarlık tarihine ve bugüne yön vermiştir. Bu nedenle Gaziantep tarih öncesi çağlardan beri insan topluluklarına yerleşme sahası ve uğrak yeri olmuştur. Tarihi İpek Yolunun da buradan geçmiş olması ilin önemini ve canlılığını devamlı olarak korumasını sağlamıştır.

Gaziantep'in tarih devirleri Kalkolitik, Paleolitik, Neolitik dönemler, Tunç Çağı, Hitit, Med, Asur, Pers, İskender, Selefkoslar, Roma ve Bizans, İslam-Arap ve İslam-Türk devirleri olarak sıralanabilir. Bu dönemlerin izlerini günümüzde de açık bir şekilde görmek mümkündür.

Ayıntap olarak bilinen eski kent, bugünkü Gaziantep'in 12 km. kuzeybatısında Dülük Köyü ile Karahöyük Köyü arasındadır. Yapılan arkeolojik araştırmalarda taş, kalkolitik ve bakır dönemlerine ait kalıntılara rastlanmış olması yörenin Anadolu'nun ilk yerleşim alanlarından birisi olduğunu göstermektedir.

Bir süre Babil İmparatorluğu`nun egemenliği altında kalan Gaziantep, M.Ö. 1700 yıllarında Hitit Devleti'nin bir kenti olmuştur. "Dülük" şehri ise Hititlerin önemli bir dini merkezi olduğundan ayrı bir önem taşımaktadır.
Gaziantep ve çevresi M.Ö. 700-546 yılları arasında Asur, Med ve Pers İmparatorluklarının yönetimine girmiştir. Büyük İskender'in Pers Devletini yıkmasından sonra Romalılar'ın, M.S. 636 yılına kadar da Bizanslılar'ın egemenliği altında kalmıştır.

Gaziantep, Kahramanmaraş'tan Halep'e, Birecik'ten Akdeniz kıyılarına ve Diyarbakır'dan İskenderun'a giden ana yollar üzerinde bulunduğundan, her dönemin kültür ve ticaret merkezi olma özelliğini korumuştur.

İslamiyet'in buralardan Anadolu'ya yayılmış olması ve Hz. Muhammed'in Peygamberlik mührünü görüp öpen ve O'nun vahiy katiplerinden olan Hz. Ökkeşiye'nin türbesinin Nurdağı ilçesinin Durmuşlar köyü yakınlarındaki bir tepenin üzerinde bulunması Gaziantep için ayrı bir önem taşımaktadır.

Hz. Ömer zamanında İslamiyet'in Arap yarımadası dışına yayılması için sürdürülen mücadeleler esnasında, İslam ordusu, Gaziantep yöresi ile Hatay'ı Bizanslılar'dan aldı. Böylece 639 yılında yöre halkı Müslümanlığı kabul etti. Hemen ardından kansız ve savaşsız Suriye ve Antakya yöresi de İslam kuvvetlerinin eline geçerek vergiye bağlandı. İşte Gaziantep'in ünlü Ömeriye Camii o dönemde fethin sembolü olarak yapılmıştır.

1071 Malazgirt Savaşından sonra bölgede Selçuklu İmparatorluğu'na bağlı bir Türk Devleti kurulmuştur. 1270 Yılında Moğolların istilası ile yıkılan kent, daha sonra Dulkadiroğullarının (1389) ve Memluklular'ın (1471) eline geçmiştir. 1516 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Memluklular'a karşı yapılan Mercidabık (Kilis yakınında) Meydan Savaşından sonra Gaziantep ve yöresi Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetimine girmiş oldu.

Osmanlılar döneminde çok sayıda cami, medrese, han ve hamam yapılmış, kent aynı zamanda üretim, ticaret ve el sanatları yönünden de ilerlemiştir. 1641 ve 1671 yıllarında yöreyi iki kez ziyaret eden Evliya Çelebi burada 22 mahalle, 8 bin ev, 100 kadar cami, medrese, han , hamam ve üstü kapalı çarşı olduğunu anlatır.

I. Dünya Savaşı sonunda, Gaziantep önce İngilizler daha sonra da Fransızlar tarafından işgal edilmiştir. Gaziantep Savunması, Ulusal Kurtuluş Savaşı tarihimizde yiğitlik. kahramanlık ve fedakarlığın ulaşılmaz abidesi olmuştur. Gaziantep Savunması, eşsiz kahramanlığı ile hem kendini hem de Güneydoğu Anadolu'yu düşman işgalinden kurtaran bir halk hareketi, milli birliğin ve benliğin bir şahlanışı olarak tarihteki yerini almıştır.

Adının Kaynağı
Eskiden Ayıntap olarak adlandırılan Gaziantep, adını tarihin derinliklerinden. sıfatını ise Milli Mücadeledeki kahramanlıklarla dolu müdafaasından almıştır.

Eskiden Ayıntap ve Aynitap adıyla yazılır, geniş halk kitlesi tarafından ise Antep ve Entap olarak söylenirdi. Gaziantep'in yetiştirdiği ünlü ilim adamı tarihçi Bedrüddin Ayni'nin ifadesiyle Gaziantep'in eski adı ve asıl adı “Kala-ı Füsus"tur. "Kala-ı Füsus" yüzük kalesi demektir.

Bir başka rivayete göre buranın halkına zulüm eden Ayni adında kötü bir hakimi varmış. Bir çok uygunsuz işler yaptıktan sonra ettiklerine pişman olmuş, tövbe etmiş ve yörede yaşayan halk tarafından "Ayni tövbe etti" denmiştir. Daha sonra Ayni tövbe, Ayıntap olarak kalmıştır.

Bir başka rivayete göre ise Ayıntap adını suyunun güzelliğinden ve bolluğundan almıştır. Ayın: pınar, kaynak ve suyun gözü anlamındadır. Tap ise: parlak ve güzel anlamındadır. Bundan dolayı ayıntap güzel pınar ve güzel kaynak manasına gelmektedir. Yine Tap: güç ve takat anlamına da gelmektedir. Şehre suyunun bolluğundan dolayı bu isimin verildiği söylenmektedir.

Bir başka rivayette ise şehrin eski adının Hantap olduğu söylenir. Tap: güç, takat ve arazi anlamında da kullanılmaktadır (Kelime tap ve tapkır olarak Gaziantep'in köylerinde halen kullanılmaktadır). Buna göre Hantap; han toprağı manasına da gelmektedir. Hantap zamanla Antap ve Antep olmuştur.

Kurtuluş Savaşı'nda halkın göstermiş olduğu üstün kahramanlıklar sebebiyle şehre 8 Şubat 1921 tarihinde T.B.M. Meclisi tarafından "GAZİ"lik ünvanı verilmiştir. Layiha-i Kanuniye'nin l. Maddesi "Ayıntap livası merkezi olan Ayıntap kasabasının namı Gaziayıntap'a tahvil olunmuştur." Böylece de Antep, Gaziantep olmuştur.

NE YENİR?
Gaziantep mutfağı seneler boyunca geleneklerinin ve yöresel damak lezzetinin zenginliği ile ülkemiz ve dünya mutfakları arasında ayrıcalıklı bir yere sahiptir. İçli köfte, çiğ köfte, ekşili ufak köfte, malhıtalı (Mercimek) köfte, yoğurtlu ufak köfte ilde yapılan özgün et yemekleri çeşitleridir.

Kebapları ile meşhur olan ilde kuşbaşı kebabı (tike Kebabı) kıyma kebabı, patlıcan kebabı soğan kebabı, simit kebabı ve ciğer (cırtlak) kebabı tadılmalıdır.

Yuvarlama, lahmacun, karışık dolma, maş çorbası, beyran şiveydiz, yaprak sarması, çağla aşı kabaklama, börk aşı, doğrama, kaburga dolması, alinazik, yoğurtlu patates, künefe, burmalı kadayıf ve Antepfıstığı ezmesi bilinen diğer yerel yemek çeşitleridir.

Gaziantep'den Yemek Tarifleri
Patlıcan Kebabı
Malzemeler:
1.5 kg. Patlıcan (iri uzun)
1 kg. az yağlı kıyma
5-6 adet domates
5-6 adet yeşil biber
karabiber, tuz
Hazırlanışı: Patlıcanlar yıkanıp sapları kesildikten sonra enine 3'er cm. uzunluğunda kesilir. Bu arada kıyma, tuz ve karabiber ile iyice yoğrulur. Daha sonra şişlere bir patlıcan bir ceviz büyüklüğünde kıyma saplanır ve elle biraz yassılaştırılır. Domatesler ve biberler ayrı ayrı şişlere geçirilir. Alevsiz orta harlı mangal ateşinde çevrilerek iyice pişirilir.

NE ALINIR?
Bakır işlemeler, sedef kakmalı eşyalar, altın ve gümüş takılar, yemeni adı verilen üstü kırmızı yada siyah deriden tabanı ise köseleden dikilen topuksuz ve çok sağlıklı olan geleneksel ayakkabılar, beyaz kumaş üzerine sarılarak ve çekilerek beyaz, sarı, krem rengi ipliklerle yapılan el işlememeleri Gaziantep'ten alınabilecek özgün hediyelik eşyalardır.

Gaziantep baklavası, Antepfıstığı, tatlı sucuk ve pestil, kırmızı biber ve baharatlar Gaziantep'te yapılacak alışverişlerde alınması tavsiye edilir.

Alışveriş merkezleri şehrin en işlek merkezleri olan Mütercin Asım, Gaziler, Suburcu, Kargöz ve Şıhcan caddeleri ile yeni yerleşim alanlarının bulunduğu Değirmiçem ve Sarıgüllük bölgelerindedir. Ayrıca Belediye Pasajı, Büyük Pasaj, Söylemez Pasajı, Halep Pasajı, Suriye Pasajı ve Kurtuluş Pasajları alış veriş yapılabilecek yerlerdir.

Gaziantep El Sanatları
Kilimcilik
Antep kilimlerinin hammaddesi öküz, deve ve at tüyü, koyun yünü ve keçi kıllarıdır. Antep kilimleri tezgah, şekil, dokunuş biçimleri ve nakışları yönünden diğer yörelerin kilimlerinden çok farklıdır.

Kutnuculuk
Ham maddesi; floş (suni ipek) ve pamuk ipliği olan ve tamamen el tezgahlarında dokunan kutnu bezi, Türkiye'de sadece Gaziantep'te dokunan eski bir dokuma türüdür. Kutnu kumaşı, yöresel bir kıyafet olarak kullanıldığı gibi, çeşitli aksesuar, turistik giysi, çanta, terlik, perdelik kumaş ve milli kıyafet olarak da kullanılmaktadır.

Aba Dokumacılığı
Aba, deve, öküz ve at tüyünden, keçi kılından ve koyun yününden dokunan özel bir kumaştan yapılan bir erkek giysisidir. Abalar dokunduğu ipin ve kumaşın rengine, boyuna ve giyildiği yörenin ismine göre isimlendirilirler.

Zurnacılık
Üflemeli halk çalgılarımızın başında gelen zurna, kalın zerdali ağacından yapılır, Gaziantep’te; Tüm Kaba Zurna, Orta Kaba Zurna ve Cura Zurna çeşitleri imal edilmektedir.

Bakırcılık
Gaziantep bakır işlemeciliğinin tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Bakırlar yekpare olarak imal edilirler, yanı lehim yada bir başka yolla birleştirilme yapılmaz.

Sedefcilik
Hammaddesi, midye kabuğu, çeşitli teller ve ceviz ağacı olan Sedef ve Sedefkarlık sanatı Ortadoğu ülkelerinde doğmuş ve 15 yy' dan sonra Osmanlı'lara geçmiştir Sedefçilik asırlarca değişik motif ve desenlerle zenginleştirilerek mimari yapılarda, kullanım eşyalarında ve silah süslemelerinde kullanılmıştır.

Gümüş İşlemeciliği
Yöremizde antik şehir özelliği taşıyan Karkamış, Dülük, Belkıs Antik kentleri ve höyüklerden çıkartılan gümüşler, gümüş işçiliğinin ve kullanımının ilimizde ve yöremizde eskiden beri çok yaygın olduğunu göstermektedir, Günümüzde hızla çoğalan Gümüş İşleme Atölyeleri bu sanatın Gaziantep'te çok hızlı geliştiğini ve önemli döviz girdisi sağladığını göstermektedir.

Yemenicilik
Yemeni, üstü kırmızı ya da siyah deriden tabanı ise köseleden dikilen topuksuz ve çok sıhhatli olan ayakkabılara denir, Yemeni diken insana da köşker denir.

Antep İşi El İşlemesi
Antep işi, beyaz kumaş üzerine iplik sarılarak ve çekilerek, beyaz, sarı, krem rengi ipliklerle çeşitli susma ve ajurlarla süslenerek işlenir. Antep işi, ilk defa Antep ve çevresinde ev hanımları tarafından yapıldığı için bu adla adlandırılmıştır, İşlemelerin eski Türk işleme karekterini taşıması bu işierin yerli halk tarafından yapıldığını göstermektedir, Günümüzde işleme tekniği bozulmadan sim, renkli iplikler ve yardımcı nakış iğneleri kullanılarak çok güzel işlemeler yapılmaktadır.

Kuyumculuk
Altın kolay işlenen, yüksek değerli, paslanmaz metalik bir elementtir. Bilinen yazılı kayıtlara göre M.Ö. 3200 yıllarında Mısır darphanelerinde para olarak basılmıştır. Anadolu'da ve Gaziantep yöresinde M.Ö. III. yüzyılda Romalılar döneminde altına rastlanmaktadır. Daha önceleri Orta Asya'da yaşayan İskit Türkleri'nin de (M.Ö. 1000'li yıllarda) altıncılıkla uğraştıkları bilinmektedir.

Türklerin müslümanlığı kabul etmeleriyle altın eşya yapımı azaldı. Gaziantep Cumhuriyet'ten önce il olmadığı için il merkezi olan Halep'ten getirilen altınlar burada satılırdı. Bu işi de Antep'te yaşayan Ermeniler yapardı. Gemolojist Nuri DURUCU'dan alınan bilgilere göre Dağlayan, Davoyan, Pancaryan, Nezaretyan aileleri Antep'te kuyumculuk yapan Ermeni ailelerinin en ünlüleriydi.

Bu ailelerin fertlerinin Kurtuluş Savaşı sonunda Türkiye'yi terketmesiyle birlikte kuyumculuk bölgede çok zayıflamıştır. 1918 yılında Medine'den gelen aslen Türkistanlı bir usta olan Sait TÜRKİSTANLI'nın gayretleriyle kuyumculuk mesleği yavaş yavaş yeniden canlanmaya başlamış, Sait TÜRKİSTANLI, ilk önce gümüşçülükle işe başlamıştır. Meslekle ilgili olarak yetiştirdiği ustalar arasında Şükrü Elbay, İbrahim Halil, Mehmet Fazlı, Kemal Serengil, Kırıkhan'lı Hilmi Aşur ve daha birçok ismi saymak mümkündür. Gene Nuri DURUCU'dan ve Gaziantep Kuyumcular Odasından alınan bilgilere göre Gaziantep'li kuyumcular; halka, renkli taşlı, yakut, zümrüt, firuze ve benzeri renkli taşlı yüzük, çöp, telkari, yılanlı, burmalı, çakma ve benzeri bilezik, kemer ve daha birçok çeşit altın takı imalatı yapmışlar ve talebe uygun olarak da yapmaya devam etmektedirler. Buna rağmen Cumhuriyet döneminde 1950'li yıllara kadar altın takılar genel olarak dışarıda imal ettirilip Gaziantep'te satılırdı.

Kuyumculuğun merkezi sayılan İstanbul ve diğer büyük illerde altından üretilen süs ve takılar, 18 ve daha düşük ayarlı altından, (yeşil altın) takılar üretilip satılırken, Gaziantep'te kuyumcuların ürettiği takılar 22 ayar denen ve 916 milyem olan altından imal edilmektedir. Özellikle son yıllarda Gaziantep'li imalatçılar ürettikleri mamullerine TSE belgeli olduğunu gösteren kendi damgalarını vurmaktadır. Bu işlem hem esnaf, hem de tüketici tarafından güven içerisinde Gaziantep altının, alınıp satılmasını sağlamıştır.

Gaziantep'li kuyumcu esnaf ve sanatkar 1972 yılında dernek olarak, 1976 yılından sonra da Oda olarak teşkilatlanmış olup, mesleklerini dayanışma içinde sürdürmektedir.

Bugün Gaziantep’te 400 civarında vitrin kuyumcusu 60 civarında imalatçısı ile odaya kayıtlı 568 kuyumcu, 500 civarında işyeri ve bu işyerlerinde çalışan 2000 civarındaki insanıyla Gaziantep ekonomisindeki yerini almıştır. Yapılmakta olan çalışmalarla Türkiye'deki yerini daha ileri noktalara getireceği görülmektedir.

Küpçülük
Gaziantep'te küpçülüğün başlangıç tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak çevrede bulunan çeşitli ören yerlerinde yapılan arkeolojik kazılardan, M.Ö. 6000-7000 yıllarında (Neolitik dönem) yörede seramikçiliğin olduğu anlaşılmaktadır. Gene yörede yapılan kazılarda M.Ö. 3000-1100 yıllarında (Tunç Çağı) topraktan yapılan kaplara bol miktarda rastlanmaktadır. Daha sonraki dönemlerde de bu tür malzemelerin yapıldığını gösterir parçalara rastlanmıştır. Kısacası insanların yöremizde yaygın olarak yaşamaya başladığı günlerden itibaren ilimiz ve çevresinde topraktan çeşitli eşyaların yapılıp kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Günümüzden 50-100 yıl kadar önce şehir çevresinde bulunan mağaralarda küp yapılan bir çok atölyenin ve atölyelerde çalışan ustaların ve işçilerin olduğu bilinmektedir.

Eski dönemlerde toprak eşyalar; Kap, kazan, tencere, kupa, küp ve benzeri saklama, pişirme ve servis kapları, diğer kullanımlar için çiçek saksısı, boru, tuğla, çatı örtüleri ve bunlara benzeyen malzemeler olarak üretilmiştir. Bakır, çinko, gümüş gibi madenlerin bulunması, kap ve kacak yapımında yeni malzeme ve tekniklerin keşfi, camın mutfak eşyası yapımında yaygın olarak kullanılmaya başlanmasıyla topraktan yapma mutfak eşyaların kullanımı yavaş yavaş ortadan kalkmış ve bu nedenle küp ve toprak mutfak malzemesi üreten atölyeler birer birer kapanarak günümüzde bir kaç yaşlı ustanın mecburen yürütmeye çalıştığı bir meslek haline gelmiştir. Buna nazaran turizmin gelişmesi, el işçiliğinin az da olsa aranır hale gelmeye başlamasıyla Türkiye genelinde olduğu gibi bu işi yapan ustalar teknolojilerini de geliştirerek turistik hatıra eşyası ve şehirlerde park ve bahçelerde kullanılan saksı üretimini yapar hale gelmişlerdir.

Küp toprağı iki üç çeşit killi toprak ve silisin karışımından oluşur. Bu karışımın çok iyi yoğrularak çamur haline getirilmesi ve uzun bir süre dinlendirilerek mayalanması gerekir. Mayalı bu çamur çark denilen ayakla ve motorla çevrilen makinalarda istenildiği gibi şekillendirilir. Yapılacak malzemenin büyüklüğüne göre bir, iki veya üç parçadan yapılarak birleştirilip tek parçalı hale getirilir. Biraz kuruması için güneşsiz ve rüzgarsız yerde bekletilir. Az kuruyan parçaların üzerinde traşlama ve temizlenmesi yapıldıktan sonra çizgileri çekilir. Desenler çizilecek ve başka şekiller verilecekse bu işlemlerde yapılarak yeniden kurumaya bırakılır. Kurutma işlemi güneşli ve rüzgarlı bir alanda yapılırsa yapılan işlerin renklerinde ve formlarında bozukluklar ve çatlamalar olur. Toprak eşyaların kuruması havanın sıcaklığı ve malzemenin büyüklüğüne göre iki ile onbeş gün arasında değişir.
Kurutulan parçalar; pişirme fırınlarına, aralarından havanın sirkülasyonunu engellemeyecek şekilde yerleştirilir ve ısı yavaş yavaş artırılarak 900 ile 1000 derece arasında 9-10 saat pişirilir. Bu sürenin sonunda fırın söndürülür ve soğuması için beklenilir.

Soğuyan fırından çıkarılan parçalar su kabı, çiçek saksısı ve benzeri amaçlar için kullanılacaksa kullanıma hazır hale gelmiş demektir. Şayet sırlı küp yapılacak ise fırınlanıp soğutulmuş parçalar kurşun esaslı sülyen sırla kaplanır ve yeniden fırınlanarak soğuması beklenir. Bu şekilde yapılan küpler günümüzde daha ziyade turistik bölgelere, ilimizde turistik eşya satan dükkanlara ve saksı olarak imal edilenler de çiçekçilere satılır.