sabun etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sabun etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Temmuz 2014 Salı

Günlük Hayatta Kullanılan Sabunlar

bıttım-sabunu
Günlük hayatın gereksinimi olarak kullanılan sabunlar, kişisel hijyeni sağlayan ürünlerdir. Sabun, farklı yağ asidi tuzlarının bileşiminden meydana gelir. (Stearik asit, palmitik asit, oleik asit vs...) Bu yazımızda günlük kullanmakta olduğumuz sabunların türlerini ve özelliklerine dair bilgiler sunmaya çalışacağız.

Banyolarımızdan, bitkisel ve hayvansal kaynaklı olan sert sabunlar, yağ asitlerinin sodyum tuzundan yapılır. Musluktan akan suyun içinde, kalsiyum ve magnezyum bulunur. Sabun kullandığımızda, cildimizin yüzeyindeki
yağ asitleri ile sudaki kalsiyum ve magnezyum etkileşime girer. Sonuçta kalsiyum ve magnezyum tuzları oluşur. Bu yapışkan tuzlar, iyi çözünemediği için, derimizin yüzeyinde birikerek tahrişe sebep olur.

Sabunun deri tahrişlerine yol açmasının başka bir sebebi ise, yüksek pH seviyesidir (9-10). Normal deride pH seviyesi 4 ila 6.5'tir. Oysa bu oran sabunda 9-10 civarına kadar yükselebilir. Düzenli olarak sabunla temas eden cildin pH seviyesi yükselir. Bazı insanlarda pH seviyesindeki ani değişiklik, belirgin deri tahrişine yol açar. Derimizin asit örtüsü, bakteriler ve mantar enfeksiyonlarına karşı adeta bir kalkan gibidir.

Sabun Çeşitleri

Sentetik Sabunlar: Cilt üzerinde daha az tahrişe yol açarlar. Çünkü laktik ve sitrik asit içerdikleri için bu sabunların pH seviyeleri, derinin normal pH seviyesine yakındır.

Nemlendirici Sabunlar: Koyun yününden elde edilen lanolin nemlendirici özelliğine sahip olan nemlendirici sabunlar cildi yumuşatır. Bu sabunlar cildi kirlerden arındırırken derinin korunmasında önemli bir yeri olan yağ katmanını da kaldırır. Yani sabun kullanımı sonucunda, koruyucu natürel yağ tabakasının ortadan kalkması ile deri kurur ve irritasyon meydana gelir. Bu yüzden cildi kuru olanlar bu tür sabunlara güvenmemelidir.

Transparan Sabunlar: Gliserin veya değişik şekerlerin genel konsantrasyonundan daha yüksek konsantrasyon ihtiva ederler. Genelde hafif sabunlardır ve normal deriyi yumuşatırlar. Yüksek gliserin içeriği, sabuna transparan bir görünüm verir. Transparan sabunlar normal, kuru ve yağlı cilt tiplerine uygun olarak seçilir.

Hafif hipoollerjik Sabunlar: Bu tür sabunlarda deriye alerjik veya tahriş edici etkileri olan koku ve renklendirici gibi ajanlar bulunmaz. Betain grubundan olan maddeler içermektedir.

Antibakteriel Sabunlar: Derinin pH seviyesini azaltan antibokteriel sabunlar, benzoil peroksit içerirler. Derinin pH seviyesini azaltan sabunların antibakteriel etkileri vardır. Bu sabunlar, akne gelişiminde rol oynayan bakterilere karşı cildi savunurlar, içlerindeki ajanların kurutucu etkileri nedeniyle aşırı kullanıldıklarında kuruluğa yol açarlar.

Koruyucu, renk verici ajanlar: Genelde antibokteriel maddelerden, triklosan ve triklorkorbon kullanılır. Bu maddeler yıkama sonrası deri yüzeyinde kalarak bakteri üremesini engeller. Deri enfeksiyonlarında kullanılmaktadır.

Bu bilgilerden esinlenip, derinizin özelliğine göre hangi sabunu kullanacağınıza karar vermek tamamen sizin seçiminize kalmış. Cildimizin ince ve grift yapısını incelemek üzere hep birlikte çıktığımız bu eğlenceli yolculuğu nihayet tamamladık. Şimdi sıra geldi sıkı dostluklarını yıllar boyu sürdüren cilt ve kozmetik bakım programları arasındaki ilişkiye.

5 Mayıs 2014 Pazartesi

Yoğun bakım 40′larda önem taşıyor

yasli-olgun-cilt-tipi
40′lar, kadınların zayıflıklarını ya da güçlü yanlarını iyice kavramaya başladıkları bir dönemdir. Hayatı duygularından çok mantıklarıyla yaşamayı tercih ediyorlar dolayısıyla birçok şeye daha hoşgörülü yaklaşmayı öğreniyorlar. 40′lar, aynı za­manda hormonal değişimler sonucu cildin kuru görünmeye başladığı yaşlar olarak da öne çıkıyor. Kırışıklıklar artık sadece kremlerle ortadan kalkmayacak kadar derinleşiyor.

Cilt eskisin­den daha solgun bir görünüme bürünüyor. Bunun nedenlerin­den biri kan dolaşımının artık eskisi kadar hızlı olmaması diğe­ri de vücudun giderek daha az pigment üretmeye başlamasıdır. Yine de bu dönemde bilinçli ve düzenli bir bakımla yaşlılığın etkilerini azaltmak mümkün oluyor. Olgun ciltler için sadece özen değil temizlik de devreye giriyor.

Sıcak su, normal sabun kullanımı ya da alkollü tonikler artık cilde zarar vermeye başlı­yor. Çünkü cilt daha kuru, ince ve gerginliğini kaybetmiş du­rumda. Cildin giderek kurumasını önlemek amacıyla yağlı ba­kım kremleri kullanmakta fayda vardır. En önemli koruyucular arasında keramid, vitamin ve lipozom bileşenli kremler yer alı­yor. 40′lı yaşlarda cilt hücreleri artık kendilerini yenileyecek gü­ce sahip olmadıkları için dışarıdan desteğe ihtiyaç duyuyorlar.

40 yaşından itibaren ciltte meydana gelen kırışıklıklar derin­lik kazanmaya, cilt rengi daha solgun görünmeye başlıyor. Ay­rıca boyun ve ellerde buruşukluklar ve pigment lekeleriyle yaş­lılığın ilk belirtileri kendini gösteriyor. Ama hepsi doğru bir ba­kım düzeniyle görünür bir şekilde gizlenebilir.

Bu yaşlarda hücreler arasında bulunan keramid önemli öl­çüde azalıyor. Ayrıca sigara, az uyku ve fazla stres gibi yaşam tarzı haline gelmiş günahlar kollajen liflerine yıllar içinde zarar vermeye başlıyor. Sonuçta cilt elastikiyetini kaybediyor, geniş­leyen kılcal damarlar cilt yüzeyinde görünür bir hal alıyor, yüz kontürü belirginliğini yitiriyor ve ince kırışıklıklar derin izlere dönüşüyor.

Bu arada cilt artık daha yorgun ve solgun bir görü­nüm alıyor. Artık harekete geçirici enzim ya da enerji depolayıcı retinol içeren anti-aging etkili gündüz ve gece bakımlarım başımıza tac etmenin tam zamanı. Bu arada cilt düzenli bakım­ların yanı sıra ekstra bakımlara da ihtiyaç duymaya başlıyor.

Besleyici maskeler ya da lifting etkili bakımlar yorgun hücreleri yeniden harekete geçiriyor. Boyun ve dekolte bölgesindeki cil­din gergin ve elastik kalabilmesini sağlamak için özel bir krem­le günlük bakım ritüelini düzenli olarak yapmanız gerekiyor. Renk açıcı maddeler içeren el bakım kremleri de, yaşlılık leke­lerini giderici etkiye sahiptirler.