26 Aralık 2012 Çarşamba

Cilt bakımında 8 yanlış!

Cilt-bakimi-nasil-olmalidir
CİLT TEMİZLİĞİ İÇİN SU YETERLİ DEĞİL
Su, temizliğin en önemli parçası ama yeterli değil. Yüzünüzü suyla yıkamanızda sorun yok. Sorun, cildinizin pH seviyesinin 5.5 olması. Bu oran, oturduğunuz bölgeye ve kullandığınız suyun sertliğine göre, 9.5’e kadar çıkabilir. Tonikse cildinizin asit seviyesini normale döndürüp, dengeyi sağlar.

YÜZ ve GÖZ TEMİZLEME ÜRÜNÜ AYNI OLMALI
Çok hassas ciltlere adapte ürünlerde her iki bölge için aynı ürün kullanılabilir. Pek çoğumuz bakıma zaman ayırma konusunda sorun yaşadığı için gözünü de yüzünü de aynı ürünle temizlemek ister. Unutmayın ki göz çevresi en hassas bölgelerden biri ve yaşlanma belirtileri en önce burada başlar.

ÇOCUKLAR İÇİN ÜRETİLEN ÜRÜNLER BENİM İÇİN DE UYGUN
Yetişkinlerin cilt pH’ıyla çocuk ve bebeklerinki farklı. O nedenle bebek ve çocuk ürünleri yetişkinler için uygun değil. Yetişkin insanda üst tabaka epidermisin pH değeri 5.5’tir. Ancak yenidoğan bebeğin cilt üzeri asit mantosu henüz oluşmadığı için pH değeri nötr’dür.

GECE CİLDİME BİR ŞEY SÜRMEZSEM NEFES ALABİLİR
Geceleri cildin kendini yenilemesi için en uygun zaman. Bu zamandan faydalanmak gerekir. Yaşlanma karşıtı bakımlar daha çok gece kullanılır.

GECE KREMİM, GÜNDÜZ KREMİMDEN DAHA YOĞUN OLMALI
Bu, yaşa ve kişisel cilt tipine göre değişir. Sıkılaştırıcı ya da yaşlanmayı geciktirici anti-aging ürünlerin yoğun gece kremleri, mutlaka belli bir yaştan sonra kullanılmalı. 30 yaş öncesindeyse geceleri yoğun olmayan krem tercih edilebilir.

YAZ VE KIŞ CİLDE AYNI BAKIM UYGULANABİLİR
Bazı ciltler yaz ve kış döngülerinde farklı ürünler kullanma ihtiyacı duyar. Örneğin karma bir cilt kışın kuruyabilirken yaza doğru yağlanma eğilimine geçer. Cildin neme ihtiyacı vardır, özellikle kuru ciltlerin kış aylarında bu nemi tutabilmesi zor olur.

Kuru ciltler: Nisan-mayısa kadar iklimin kurutucu özelliğinden dolayı bu ciltlerin nemli tutulması gerekir. Sert temizleyicilerden ve antibakteriyel sabunlardan, kuruma, pullanma ve kepeklenmeye neden olacağı için uzak durun. Alkollü tonik cildinizi kurutacağından tercih etmeyin. Yazın hafif yağlı, kışın ve sonbaharda yoğun yağ içerikli nemlendirici kullanın. Nemlendiricinin üzerine yaz ve kış güneş koruyucu sürün.

Yağlı ciltler: Cildin her tarafına tonik sürerek, yağsız ve su bazlı nemlendirici tercih edin. Nemlendirici kremin üzerine güneş koruyucu sürmeyi ihmal etmeyin.

NEMLENDİRİCİYİ BOL SÜRMEK HER ZAMAN İYİDİR
Cilt, üründen belli miktar kabul eder, fazlası fayda sağlamaz. Ürünü uygun, tarif edilen miktarda sürün.

GEBELİKTE KULLANILAN ÜRÜNLER BEBEĞE ZARAR VERİR
Gebeliğin ilk üç ayında doktorlar hiçbir şey kullanmamayı tavsiye eder. Daha sonra belli ürünlerin kullanımında sakınca yok. Hamilelik çok hassas bir dönem. Bu dönem kullanılacak ve kullanılmayacak her şey doktora danışılmalı. Hamilelikte vücudun her geçen gün genişlemesiyle gerginliğini kaybeden ciltte kuruma, elastikiyetin kaybolması ve hassasiyet görülür. Özellikle göğüsler, karın ve baldırlar bundan en fazla etkilenen bölgeler. Çatlaklar alt derinin elastikiyetini ve hormonal dengesini kaybetmesiyle oluşur. Ani ve çok kilo almalar, durumu daha da kötüleştirebilir. Çatlakların her ne kadar hamileliğin son üç ayında oluştuğu söylense de, bu karın bölgesi için geçerli. İlk haftalardan itibaren büyümeye başlayan göğüsler için önlem alınmalı. Hamileliğin üçüncü ayından itibaren söz konusu vücut bölgelerine uygun çatlak kremleri kullanmakta fayda var.

24 Aralık 2012 Pazartesi

Sıkı ve dar kalçalar için...

Naomi-Campbell

Kadın vücudunun en çok ilgi çeken bölgelerinden olan kalçaların biçimli olması aslında bir hâyâl değil. Biraz özen, bakım ve egzersiz kalçalarınızın forma girmesinde ve seksi bir görünüm almasında son derece etkili olabiliyor. Dişiliğin sembolü kalçalar için yapmanız gereken tek şey biraz zaman ayırmak ve gayret göstermek.

SU İÇMEYİ ALIŞKANLIK EDİNİN
Bildiğiniz gibi suyun sağlığımız üzerindeki yararları saymakla bitmiyor. Suyun cilt ve sindirim sistemi üzerinde olumlu etkileri olan suyu asla ihmal etmeyin. Günde 13 bardak su içmeyi alışkanlık haline getirin.

KALÇA KASLARINI ÇALIŞTIRIN
Sıkı ve biçimli kalçalara sahip olmak için bu bölgedeki kaslarınızı çalıştırmanız şart. Bunun için en ideal hareket şudur: Yere sırt üstü uzanarak kalçanızı 10 kere kaldırıp indirin. Daha sonra yukarıda 10 saniye kadar tutun. Bu hareketi 4 kez tekrarlayın. Bunun dışında yüzme, yürüyüş özellikle de bisiklete binmek de kalçalar için önerilen egzersizler arasında yer alıyor.

KALÇA MASAJINI İHMAL ETMEYİN
Masaj kalçalar için de çok yararlı. Piyasada satılan masaj aletleri ile yapabileceğiniz gibi suyla da masaj yapabilirsiniz. Özellikle soğuk suyun basıncı kalçalarınızın sıkılaşması için ideal.

BOL BOL HAREKET EDİN
Özellikle masa başında oturarak iş yapan kadınların büyük bölümünde alınan kilolar kalça bölgesine gidiyor ve zamanla dolgun kalçalar ortaya çıkıyor. Bu nedenle gün boyu hareketsiz kalmayın. Ofisiniz üst katlarda ise asansör yerine merdivenleri kullanın.Yürüyebileceğiniz mesafeler için arabanıza ya da toplu taşıma araçlarına binmeyin.

23 Aralık 2012 Pazar

Oje sürmenin püf noktaları

oje
* Rujunuza uyumlu bir oje rengi seçmelisiniz.
* Ojeyi sürmeye tırnağınızın ortasından başlayın. Daha sonra yanları doldurun.
* Daha homojen bir sonuç almak için ikinci katı mutlaka sürün.
* Kurumaya bırakıp, diğer elinize geçin.
* Ellerinizde daha parlak bir görünüm istiyorsanız, 1 kat parlatıcı uygulayın.
* Bir pamuklu çubuğu hafifçe asetonla ıslatıp taşırdığınız kısımları temizleyin.

29 Eylül 2012 Cumartesi

Zonguldak İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

zonguldak_ilinin_tarihi_turistik_yerleri

Ülke ekonomisinin en dinamik sektörlerinden biri olan turizm, son yıllarda ilimizde de önemli bir gelişme çizgisi yakalamış, gerek özel, gerekse kamu girişimleriyle kayda değer bir istihdam ve hizmet alanı durumuna gelmiştir.

İlimizin iklim koşulları, deniz kum-güneş üçgenine dayalı seçeneğe uzun süreli fırsat tanımamakta; ancak il coğrafyasının önemli kısmını oluşturan ormanlık alanlar, yaylalar, mağaralar ve su- yeşil kombinasyonun oluşturduğu doğal güzellikler Zonguldak'ı doğa severlerin gözünde önemli bir çekim odağı kılmakta ve bu nedenle ilin turizm alanındaki geleceğe yönelik tüm planlamaları bu çerçevede düşünülmektedir. Bu amaçla İl Turizm Müdürlüğü' nce 1994 yılında başlatılan projelerden Gökgöl Mağarası Turizm Amaçlı Kullanım Projesi ile bir kültür turizmi projesi (İnanç Turizmi) olan Cehennemağzı Mağarası ilin hizmete sunulan ilk turizm destinasyonlarıdır.

Ayrıca Zonguldak Valiliği İl Özel İdaresince Bakacakkadı Beldesi' nde yaptırılan ve 2001 yılında hizmete açılan 100. Yıl Atatürk Hizmet Köyü sağladığı olanaklar (Konaklama, yemek, eğlence, spor) ve sunduğu hizmetler açısından bu konudaki gereksinimleri karşılayan önemli bir trizm yatırımıdır.

DOĞAL GÜZELLİKLER

Zonguldak, doğal güzellikler açısından oldukça zengin bir ildir. Karadeniz kıyısı boyunca uzanan koyları, kumsalları, herbiri ayrı bir doğa harikası olan mağaraları, dört mevsim yeşil kalabilen bitki örtüsü ve orman içidinlenme alanları, turizm anlamında değerlendirilebilecek doğal kaynaklardır. Doğuda Sazköy'den, batıa Akçakoca' ya kadar uzanan 80 kilometrelik kıyı şeridinde yer alan, pek çok doğal plaj ve kumsal yöre halkının yaz aylarında günübirlik kullandığı belli başlı mekanlardır.

Bunlardan Filyos, Türkali, Göbü, Kapuz, Değirmenağzı, Ilıksu, Erdemir, Ereğli Belediye, Alaplı Belediye, Askeri Plaj ve Kocaman kıyıları "Mavi Bayrak Projesi" kapsamında izlenmektedir.

Zonguldak ve Kdz. Ereğli limanları endüstriyel ve ticari amaca yöneliktir. Zonguldak limanından Ukrayna' nın Skadovsk, Evpatoria, Rusya' nın Novorossky limanlarına ro-ro taşımacılığı yapılmaktadır.

TARİHİ ve TURİSTİK YERLER
Doğa Turizmi

BÖLÜKLÜ YAYLA - GÜMELİ / ALAPLI
İl topraklarının yarıdan fazlasını kaplayan yeşil doku, iğne ve yayvan yapraklı ağaçlarla çok çeşitli ormanaltı bitki örtüsünden oluşmuştur.Yaz aylarında piknik yeri olarak kullanılan bu alanlar trekking, foto safari, olta balıkçılığı, av ve yaban hayatı gibi aktivitelere yanıt verebilecek potansiyel zenginliktedir. Ulutan, Göldağı, Beycuma Yayla, Bostandüzü, 100. Yıl, Milli Egemenlik, Kocaman mevkilerindeki orman içi dinlenme yerlerinde su, wc, oturma grupları, telefon gibi, alt hizmetler sunulmakta, alışversiş, yeme - içme gibi gereksinimler karşılanmaktadır. Sonbaharda bir renk zenginliğine bürünen bu alanda alt hizmet üniteleri ile birlikte, çadırlı kamp sahası, altı adet dağ evi, alabalık ve geyik üretme sahaları bulunmakta, göllerde olta balıkçılığı yapılmaktadır.

İlin en yüksek tepesi olan Bacaklı Yayla (1637 m) eteğindeki Bölüklü Yayla, yayla evleri, yaşayan yaylacılık geleneği ve zengin bitki örtüsüyle yayla turizmine aday bir doğal ortamdır.

Zonguldak merkezde Harmankaya ve Değirmenağzı, Kdz. Ereğli' de Güneşli yörelerindeki şelale ve trekking alanları doğa turizmi anlamında değerlendirilen uygun mekanlardır.
Göller
İl sınırları içinde doğal göl bulunmamaktadır. Merkezde Ulutan araj Gölü (114 ha), Kdz. Ereğli' de Kızılcapınar Baraj Gölü (240 ha) ve Gülüç Baraj Gölü (127 ha), Çatalağzı beldesinde bulunan Dereköy Göltei (20 ha) içme suyu yada sanayi amaçlı yapay göllerdir. Bu göllerin çevresi yöre halkınca günübirlik dinlenme alanları olarak kullanılmaktadır.

Çağlayanlar

Merkezi Kokaksu Mevkiinde bulunan Harmankaya, Kozlu Beldesinde Değirmenağzı ve Kdz. Ereğli' de Güneşli Kayalıdere Şelaleri ilin en önemli çağlayanları olup, trekking ve piknik amaçlı olarak kullanılmaktadır.

GÜNEŞLİ ŞELALESİ
Yayla Turizmi

Zonguldak' ın en yüksek tepesi olan Alaplı Bacaklı Yayla (1637 m) varolan, yaşayan yayla geleneği veyayla evleriyle "yayla turizmine", yaklaşık 2-3 ay kar altında kalmasıyla "kış turizmine" aday bir doğal ortamdır.

Zonguldak, su ve yeşil kombinasyonu yönünden zengin bir ildir.Orman alanları, akarsu, boyları, mağaraları,vb. doğal güzellikler foto safari için uygun yerlerdir. Bostandüzü, Göldağı, 100. Yıl, Milli Egemenlik, Ulutan, Yayla Mevkii ormaniçi dinlenme alanları; Harmankaya, Güneşli, Değirmenağzı dereleri ve şelaleri; Gökgöl, Sofular, Kızılelma, Cumayanı mağaraları; Bölüklü Yayla, Bacaklı Yayla gibi alanlar foto safari yapmak isteyenler için eşsiz güzelliklere sahiptir.
Kültür Turizmi

İlin henüz gün ışığına çıkmamış tarihi ve arkeolojik eserleri, ören yerleri önemli bir kültür turizmi potansiyeli olup bunların tarihsel çevresini oluşturan Kdz. Ereğli (Heraklela Pontike), Filyos (Tieion) sadece tarihe değil, mitolojiye de konu olmuştur.

Kdz.Ereğli (Heraklela Pontike)
MÖ VI. yüzyılda Frig soyundan gelen Mariandinlerce kurulan ve önemli bir ticari iskele (emperion) durumunda olan Kdz.Ereğli adını Yunan mitolojisinin ünlü kahramanı Herkül’den (Herakles) almıştır. Kent Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı dönemlerinde de önemini korumuştur. Cehennemağzı Mağaraları’nın bulunduğu Acheron Vadisi Ören yeri başta olmak üzere, Hellen, Roma, Bizans ve Osmanlılar döneminin ürünleri olan sur kalıntıları, Ereğli kalesi, Herakles (Herkül) sarayı, Çeştepe fener kulesi, Bizans su sarnıcı, Krispos anıt mezarı, Bizans kilisesi, Ayasofya kilisesi ve Halil Paşa konağı yörenin önemli tarihsel kalıntılarıdır.

Filyos (Tieion,Teion,Tion)
Filyos Nehri' nin Karadeniz' e döküldüğü alanda kurulu Filyos antik kenti, önceleri Billaius adıyla biliniyordu. Bu ad, su geçiti olan yer anlamına gelen Pailaios sözcüğünden türemiştir. Kentin en yaygın adı Tieion' dur. Bu sözcük, kentin kurucusu, din adamı Tios' tan gelmektedir.

İlimizde bulunan bazı yerleşim birimlerinin antik dönemdeki adları şöyledir:

Zonguldak : Sandrake
Alaplı : Cales
Kdz.Ereğli : Herakleia Pontike
Filyos : Teion, Tion
Kilimli : Crenides

28 Eylül 2012 Cuma

Yozgat İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

yozgat-tarihi-turiztik-yerler

Yozgat tabiî güzellikler ve târihî eserler bakımından zengindir. Târihte önemli ticârî yollar üzerinde olan Yozgat’ın birçok târihî eseri zamânımıza ulaşmamıştır. Başlıca eserleri şunlardır:

Ulu Câmi: Çapanoğlu Mustafa Bey tarafından 1779’da yaptırılmıştır. İlin en eski câmisi olup Çapanoğlu Câmii olarak da bilinir.

Capanoğlu Süleyman Bey Câmii: Çapanoğlu Süleyman Bey tarafından 1794’te yaptırılmıştır. Kesme taş işçiliği, iç ve dış süslemelerinin sanat değeri büyüktür. Ulu Câminin ön kısmında olduğundan bu iki câmi iç ve dış câmi olarak anılır.

Cevahir Ali Efendi Câmii: Ali Efendi tarafından 1788’de yaptırılmıştır. Günümüzde oldukça yıkık vaziyettedir.

Başçavuşoğlu Câmii: 1880 târihinde yapılmıştır. Ahşap bezemelerinin sanat değeri büyüktür. Tavanı Barok motiflerle kaplıdır.

Çapanoğlu Câmii: Ahmed Paşa tarafından 1749’da yaptırılmıştır. Yerköy ilçesindedir. Taş işçiliği ve iç süslemeleri çok güzeldir.

Saat Kulesi: 1870’te Belediye Reisi Tevfikizâde Ahmed Efendi yaptırmıştır.

Eski eserler:

Ankova Harâbeleri: Sorgun ilçesinin Alişar köyünde eski bir Hitit şehri olan Ankova’nın kalıntıları vardır. Hitit târihine ışık tutacak pekçok eser bulunmuştur. Çoğu AnkaraEtnoğrafya Müzesindedir. Bu höyükte 5000 senelik eserlere rastlanmıştır. Bunların bakır ve tunç devirlerine âit olduğu ifâde edilmektedir. Çengeltepe Höyüğü: Merkez ilçenin Çengelköyü köyünde târih öncesi ilk tunç devrine âit eserler bulunmuştur. Dört bin sene önce yapılan binâların duvarları hâlen ayaktadır. Kerkenez: Eski bir Hitit şehridir. Hattuşaş: Hitit başşehridir. Yedi kilometrelik bir surla çevrilidir. Şehre 7 kapıdan girilir. Yeraltı geçitleriyle Hitit mîmârîsinin eşsiz örneğidir. Bu harâbelerin yanında dînî inançları sembolize eden yazılı kayalar bulunmaktadır. Türüdüler Köyü Mağaraları: Şefaatlı ilçesindedir. Târihin çok eski çağlarından kalma mağaralardır.

Kaleler: Boğazkale; târihî bir kaledir. Çeşka Kalesi: İl merkezine 5 km mesâfededir. Keçi Kalesi: Yerköy iline 25 km uzaktadır.

Mesîre yerleri: İlin çeşitli yerlerine yayılmış birçok mesîre yeri vardır. Bunların bâzıları şunlardır:

Çamlık: İl merkezine 5 km mesâfededir. 264 hektara yakın olan Çamlık 1956’da millî park hâline getirilmiştir. Temiz havası, bol suyu ve şahâne bitki örtüsü ile bir dinlenme yeridir.

Çayıralan Ormanları: Çayıralan ilçesindedir. Karaçam, ladin, meşe, kayın ve kavak ağaçlarından meydana gelmiş gür bir ormandır. Av yapmaya ve kamp kurmaya müsâittir.

Karanlık Dere: Yerköy ile Şefaatli arasında yer alır. Çekerek Suyu ortasından akar. Yeşillik, av hayvanları ve balığı bol bir mesîre yeridir.

Akdağ Ormanları: Akdağmâdeni çevresi ormanlarla kaplıdır. Soğuk su kaynakları ve yaylaları ile güzel bir piknik yeridir. Av hayvanları boldur.

İçmeler ve kaplıcalar: Yozgat kaplıcalar ve şifâlı sular bakımından zengin bir ilimizdir. Önemli kaplıcaları şunlardır:

Sarıkaya Kaplıcaları: İl merkezine 79 km mesâfede, Sarıkaya ilçesindedir. Konaklama tesisleri mevcut olan kaplıcanın suları, romatizma, nevralji, nefrit, cilt ve kadın hastalıklarına iyi gelmektedir.

Karadikmen Kaplıcası: Akdağmâdeni ilçesine bağlı Karadikmen köyündedir. Tesisleri mevcut olmayan kaplıcanın suları içme olarak günde 4-5 bardak içmek sûretiyle karaciğer, safra yolları, barsak hastalıkları ile idrar yolları hastalıklarına, banyo olarak romatizma ve kadın hastalıklarına iyi gelir.

Yeşilova Ilıcası: Sorgun ilçesine 2 km mesâfededir. Tesisleri mevcut olan kaplıca suları banyo olarak romatizma, nefrit, nevralji ve kadın hastalıklarına, içme olarak mîde, barsak, karaciğer ve safra kesesi rahatsızlıklarına faydalıdır. İl merkezine 38 km mesâfededir.

Yerköy Kaplıcası: Yerköy ilçesine 3 km mesâfededir. Tesisleri yetersiz olan kaplıca suyu romatizma, nefrit, nevralji ve kadın hastalıklarına faydalıdır. İl merkezine 36 km mesâfededir.

Yalova İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

yalova_ilinin_tarihi_turistik_yerleri

Yerleşmenin Antik Çağ’daki adı tam olarak bilinmemekle birlikte Pylai (Bugünkü Hersek Köyü ) ve Termal kaplıcalarının o zamanki adı olan Pythia adları birleştirilerek havalinin ortak adı PYLOPYTHİA adını kullandığı sanılmaktadır. Daha sonraki kaynaklarda XENODOCHION adına rastlanmaktadır. 15. ve 16.yy. tarihçileri ise bu yöre için Yalakova adını kullanmışlardır.
Bölgeye Yalakabad da denmiştir. 16.yy. tarihçilerinden bazıları, Yalakova adının İzmit ve Yalova’ya egemen olan ve İstanbul tekfuru ile ilişkisi bulunan Yalakonya adında bir kadının adıyla bağlantılı olduğu görüşündedirler. Evliya Çelebi Kara Yalvaçoğlu tarafından fethedilen havalinin Kara Yalovaç olarak adlandırıldığını yazmıştır. Yalıova olan bu adın zamanla ( -ı) harfinin düştüğü ve Yalova olarak söylendiği bilinmektedir. Atatürk’ün davranışı da , bu iddiayı doğrular görünümdedir. Atatürk , Türk Tarihi ile ilgili olarak Yalova’yaptığı bir çalışmanın altını imzalarken , 16 / 17 .8.1931 tarihini yazmış ve altına : ( YALİ OVA / YALOVA ) DİYE NOT DÜŞMÜŞTÜR.

Genel Tarihi :

Antik Çağ’da adı XENODOCHION olan yerleşme hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Yalova’nın tek başına tarihini ortaya çıkarmak mümkün olmamıştır. Prehistorik çağda bu bölgede Anadolu kavimleri yaşamıştır. Buluntulardan edinilen varsayımlara göre Yalova Prehistorik çağda bir geçit yeridir. Bu bölgede M.Ö.1200 yılında Frigler, M.Ö. 700 yıllarında Bithynler egemen olmuştur. Bizanslılardan sonra bir süre Selçukluların yönetimine giren kasaba, Haçlı Seferleri Sırasında yakılıp yıkıldı. Osman Bey’in komutanlarından Yalvaçoğlunca ele geçirilen yöre Yalakabad adını aldı. 1867'de Hüdavendigar ( Bursa ) Vilayet Merkez Sancağı’na bağlı bir kaza iken, 1901'de bağımsız İzmit Sancağı’na bağlandı. Atatürk’ün isteği üzerine 1930'da İstanbul İlçeleri arasına katılan Yalova, 6 Haziran 1995'de İl merkezi olmuştur. Merkez İlçeye bağlı 12 köy bulunmaktadır. Altınova İlçesi: Kocaeli İli Karamürsel İlçesi’nin bir bucak merkezi olan Altınova 1987'de belediye teşkilatı olmuş, Haziran l995'de ise İlçe Merkezi olarak Yalova İli’ne bağlanmıştır. İlçeye bağlı 16 köy bulunmaktadır. Altınova’da bulunan Helenopolis ( H) Konstantin tarafından kurulan önemli bir yerleşme merkezidir. Konstantin, annesi Helena’nın adına buraya Helenopolis adını vermiştir. Justiniaus devrinde Roma İmparatorluğu’nun merkezi İstanbul’a taşındıktan sonra Helenopolis İstanbul- İznik yolu üzerinde bulunduğu için çok önem kazanmıştır

TURİZM

Binlerce yıl öncesine uzanan tarihi, doğası, denizi, kaplıcaları, sıcak yüzlü insanları ve sayısız özelliği ile şehirlerin yüksek gürültüsünden, stresinden ve kirliliğinden uzaklaşmak isteyen yerli ve yabancı birçok turiste dört mevsim boyunca ev sahipliği yapmaktadır

Termal Turizmi ( Sağlık Turizmi ) :

Termal Kaplıcaları :

Özellikle gençlik aşısı yerine geçen Hayat İksiri kaplıca suları ile dört bin yıldan beri bilinen Termal ve yakın çevresi Roma ve Bizans dönemlerinden bu yana sağlık turizmine hizmet eden bir bölgedir. Termal tesislerinde sıcak su, maden suyu, hamamlar, kaplıcalar, bunları tamamlayan kür merkezleri ve bazı tıbbi malzemeler sağlık arayan misafirlerine hizmet vermektedir. Ayrıca Termal’de Türkiye’nin tek şifalı Göz suyu lunmaktadır.

Atatürk Termal kaplıcalarına hayrandı. Buranın dünyaca ünlü bir merkez olması için hemen teşebbüse geçer. Kaplıcaları çalıştıran kişiden devralmak için Yalova’nın ileri gelenlerinden bir komisyon kurulur. Komisyon vasıtasıyla fiyat belirlenir, fiyat belirlenirken eski işletmecinin mağdur olmamasına özen gösterilir, kaplıcaları çalıştıran kişiye gerekli ödeme yapılır. Termalin onarım ve ihyası için yetkili biri Seyr-i Sefain Genel Müdürü Sadullah Güney atanır. Kısa sürede orman yolları açılır. Kaplıcalara yeni sıcak ve soğuk su boruları döşenir. Yeni su depoları yapılır. Termal Yalova arası yol düzenlenerek yolun iki tarafına çınar ağaçları dikilir. Sular ve suların yararlı olabileceği hastalıklar araştırılırdı.

Atatürk sayesinde Termal Dünyanın en güzel SAĞLIK, ŞİFA, DOĞA VE DİNLENME köşelerinden biri haline gelmiştir. Bu merkezin her taşında ATATÜRK’ ün anısını görmek mümkündür.

Gençlik Turizmi :

Yalova İli , kıyı, orman, yayla olanakları ve uygunluğu ile gençlik turizmine uygun bir yöredir. Yurtiçi ve yurtdışından gelen gençler gruplar halinde kamp yapmaktadırlar. Bilhassa Delmece Yaylası ve Sudüşen Şelalesi tercih edilen merkezlerdendir.

Üçüncü Yaş Turizmi :

Ülkemizde orta yaş gruplarının çoğunun tercih ettiği turizm türü Termalizm’dir. Bu bakımdan Yalova İli çok şanslı konumdadır. Özellikle kaplıca olanakları 3. yaş turizminin sürekliliğini sağlamaktadır.

Günübirlik ve Haftasonu Turizmi :

Yalova günübirlik Turizm olanakları zengin olan bir ildir. Ilde çok sayıda mesire yeri bulunmaktadır. Günübirlik turlar rekreasyon alanlarında ve doğal özelliklere sahip alanlarda yapılmaktadır. Hasanbaba piknik alanı mesire alanı ve hayvan koruma parkıdır.

Çınarcık-Hasan Baba-Esenköy :

Termal ve Çınarcık ilçeleri arasında ve Çınarcık sırtlarında bulunan Hasan Baba Piknik ve mesire yeri geniş bir alana yayılmış olup,meşe,kestane ve ıhlamur ağaçlarıyla kaplı, denize nazır, bir çok doğal güzellikler içermektedir. Ayrıca bu alanda doğal ortamda Geyik koruma alanı mevcuttur. Hasan Baba mesire yerinde, içme suyu ve yeme içme hizmeti sunan Restaurant bulunmaktadır. Çınarcık-Esenköy sahilleri , denize girmek için en çok tercih edilen sahil bandıdır. Çınarcık Esenköy arasında bulunan “Kumluk Plajı” kumsalı ve altyapısıyla en düzenli plaj durumunda olup, en yoğun olarak denize girilen plajdır. İlçede çok sayıda konaklama , yeme içme ve eğlence tesisi mevcuttur.

Yayla Turizmi :

Sudüşen Şelalesi:

Üvezpınar köyünden 8 km mesafede bulunan Şelale ve çevresi essiz doğal güzelliklere sahiptir.Şelaleye giden yol, mükemmel bir doğa yürüyüş Trekking parkuru olup, yaz aylarında yerli ve yabancı turistlerce yoğun olarak tercih edilmektedir. Şelale’ye çıkan yol güzergahın da essiz bir baraj gölü, deniz ve doğa manzarası mevcuttur ki, bu güzergah foto safari, doğa yürüyüşü ve piknik alanı olarak kullanılmaktadır.

Delmece Yaylası :

İlimizin önemli yaylaları; Kocadere ve Tesvikiye beldelerinin güneyinde yer alan Erikli ve Delmece yaylalarıdır. Delmece Yaylası içerisinde Yalova’nın tek doğal Göl’ü “Dipsiz Göl” adi ile bilinen krater göl’ü bulunmaktadır. Bu yaylalar büyük oranda çam, meşe, kestane ve ıhlamur ağaçlarından oluşan ormanlarla kaplıdır.

Kıyı Turizmi :

Yalova İlinin tüm İlçelerinin Marmara Denizi’ne kıyısı bulunmaktadır. Özellikle Çınarcık ve Armutlu arası sahilleri hala bakir özellik taşımakta olduğundan kıyı turizmine elverişlidir. Deniz suyu sıcaklığı yaz aylarında ( Haziran - Eylül ) ortalama 19.9 C0 - 22.9 C0 arasındadır. Hava sıcaklığı ise aynı aylar arasında ortalama 20 C0 - 23.2 C0 arasında değişmektedir. İl merkezi kıyı şeridinde kamplar bulunmaktadır.

Spor Turizmi :

Trekking, Hikking, Biking :

Yalova İlinin özellikle iç kesimlerinde ormanlık alanları yürüyüş ( trekking ), kırda gezinti ( hikking ) ve dağ bisikleti ( biking ) olanakları açısından son derece önemlidir. Yalova Üvezpınardan Gemlik Haydariye ,Teşfikiyeden Erikli, Delmece, Gemlik Şahin tepesinden KurtKöy ideal dağ bisikleti ve Trekking alanlarıdır. Ayrıca Kılıçköy, Kabaklı, Denizçalı, İlyasköy, Çukurköy, Dereköy, Laledere, Gacık, Soğuksu, Kocadere, Valide köprü İznik Gölüne kadar ideal bisiklet parkur alanlaridir.

Amatör bisiklet turu yapilabilecek sahalar; Yalova- Samanli köyü, Akköy yol ile Akköy yolundan Yenimahalleye devamla Gökçe baraji çevresi ve ayni güzergahtan geri dönüs yaklasik 50 km.lik bir parkur olusturur. Profesyonel bisikletçiler için ; Yalova- Samanli köyü ,Akköy yol ayirimindan Termal Arap mahallesi , Ortaburun, Çinarcik üzerinden Yalova’ya dönüs güzergahi parkur alani olarak kullanilabilir bir sahadir. Ayrica Çiftlikköy Ilçesinden hareketle Sultaniye , Gacik, Elmalik, Kazimiye köyleri üzerinden Sultaniye ve Çiftlikköye dönüs yapilabilecek alan bisiklet parkur alani olarak kullanilabilir ve bu alanda 1998 yilinda amatör bisiklet yarismasi yapilmistir.

Yağlı Güreş :

Altinova Fevziye Köyünde yagli güres müsabakaları her yil 8 Haziranda yapilmaktadir.

Kamp Çadır Karavan Turizmi :

Yalova kamp ve karavan turizmine elverişlidir. Özellikle doğal güzelliklere sahip kıyılarda, gençlere yönelik dogal değerleri koruyarak kamp yapma olanağı vardır. Üvezpınar ve Kurtköy bölgesi. İl merkezi kıyı şeridinde kamplar bulunmaktadır.

Av Turizmi :

Yalova hem kara hemde su avciligi bakimindan önemli bir konumdadır. İl, doğal yapısı nedeniyle çeşitli hayvan türlerinin yaşamasına olanak vermektedir. Bu yüzden av turizm cazip bir hal almaktadır. Bıldırcın ve üveyik avı bol miktarda yapılmaktadır.

Deniz avcılığı :

Su avcılığı Çobankaya burnu, Bozburun, Çalıdere burnu, Humburnu, Deveboynu, Çiftlikköy, Eski Mağaza açıklarında yapılmaktadır. Üvezpınar Köyü’nün batısında bulunan Sudüşen Çağlayanında Alabalık avlanabilir.

Zıpkinla Dalma :

Armutlu çevresinde bulunan kayalık alanlar zıpkınla dalmaya ve su sporlarına uygun bölgelerimizdendir. Bu spor faliyeti Bozburun ve Ayıburnu açıklarında yapılmaktadır. Esenköy, Armutlu kıyı şeriti ile Çınarcık Deveboynu ve Senköy mevkii kıyı şeritinde Levrek, Karagöz vb. zıpkınla avlanabilecek balık türleri bol olarak bulunmaktadır. Balıklar için yaşama ortamı olabilecek nitelikte kayalık kıyı kenarı denize dik olarak inen bir yapıda olan bu alan, ülkemizin zıpkınla dalmaya en uygun sahalarından birisidir.

Kara avciligi :

Mecidiyeköy, Armutlu göleti, Delmece yaylası, Esenköy, Ortaburun, Hacımehmet köyü, Esadiye, Sugören, Elmalık, Kapaklı, Kılıçköy, Ahmediye civarlarında yapılmaktadır.

İnanç Turizmi :

Akköy Köyündeki Şehitlik:

Yunan askerleri ile bunların silahlandırdığı Rum ahali tarafından meydana getirilen fecaatın tetkiki için Gemlik,Orhangazi ve Yalova havalisine gelen İngiliz Generali Firenkisin başkanlığı altındaki çeşitli heyetlerin gösterdiği lüzum üzerine ve Hilali Ahmer delaleti ile başkente nakledilen ve muhacirin dairesince Davutpaşa kışlasında iskan edilen isimleri kayıtlı muhacirin ifade ve müşahedelerinde ve Babı-Ali’de mevcut 7 Haziran 337 tarih ve 242 numaralı mazbatada : Akköy Nisan 337 zarfında Yunan subay ve askerleri tarafından silahlandırılan Rum eşkıyası 550 nüfuslu Akköy’ ü basarak köyde bulunan zenginleri toplayıp bir bir kollarını bağladıktan sonra İsmail Çavuş oğlu Hakkı ve diğer küçük kardeşini süngülerle yaralayıp öldürmüşlerdir. Takiben yağma ve talan başlamıştır. Köy ahalisinden 60 kişiden fazlası süngü, kasatura ve kurşunla parça parça edilmek suretiyle sokak ortalarında öldürme ve köyü yağma ve tahrip etmişlerdir. Şehitlik’de, şadırvan, mescit anıt ve kitabe bulunmaktadır. 18 Temmuz’da Anma Törenleri Yapılmaktadır

Çiçekçilikdeki yeri…ve ziyaretçileri

Çiçek Yalova’nın Simgesidir.

Türkiye’ da çiçek üretimi ilk kez Yalova’ da başlamıştır.

Türkiyenin çiçek üzeritimin halen % 85 inin ilimizde gerçekleşmektedir.

Süs Bitkileri İhtisas Organize Sanayi Bölgesi kurulma çalışmaları devam etmektedir.

Çiçek kenti Yalova, Flower Show 2003-Yalova Süs Bitkileri Fuarı ile gündeme geldi.

2003 yılında fuarın ilki düzenlendi.Bu ilk açılışta 64 üretici stand açarak dünyaya açılış yaptı.İlk Fuar Cumhuriyet alanında düzenlendi. 2004 yılında ise Fatih caddesi üzerinde bulunan arbaratum üzerinde daha geniş olarak yapıldı. Fuarın şehre uzak olması nedeni ile ziyaretçi sayısı 20 binde kaldı. 2005 yılında ise fuar alanı olarak yine Cumhuriyet alanı tespit edildi. Şehir merkezinde oluşu ziyaretçi sayısını arttırarak gezenlerin sayısı 35 bini buldu.2005 yılında yapılan fuarın tüm organizasyonu Yalova Ticaret ve Sanayi odası düzenledi. Önümüzdeki sene yurt dışından katılacak olan firmaların sayısının artacağı tahmin ediliyor. Bu yıl altı ülkeden çiçek üreticisi fuara katıldı.

2005 yılı fuarının açılışını yine Ticaret ve Sanayi Bakanı li Çoşkun yaptı.Çoşkun,” Yalova İlinin
Marmara bölgesinde çiçekçilikte uzmanlaştığını söyleyerek bu yıl içinde Altınova ilçes inde Çiçekçilik Organize Saniyi Bölgesinin temellerinin atılacağını belirtti.

Üç seneden beri yapılmakta olan Fuar açılışında Yalova dışında iyi tanıtımın iyi yapılmadığı görüldü.Fuara katılan üreticileri fuar açılışından önce büyük şehirlerdeki bilboardlara afişler asılarak daha iyi tanıtım yapılmasını istediler.

DİĞER
Yalova doğal parkurları, şelaleleri, yaylaları, uçsuz bucaksız ormanları ile Trekking, Hikking ve Biking doğa sporcularının, büyük şehirlerdeki gençlik gruplarının dört mevsim akınına uğramaktadır.

Yalova Üvezpınardan Gemlik Haydariye, Teşfikiyeden Erikli, Delmece, Gemlik Şahin tepesinden KurtKöy ideal dağ bisikleti ve Trekking alanlarıdır.Ayrıca Kılıçköy, Kabaklı, Denizçalı, İlyasköy, Çukurköy, Dereköy, Laledere, Gacık, Soğuksu, Kocadere, Valide köprü İznik Gölüne kadar ideal bisiklet parkur alanlarıdır.

Amatör bisiklet turu yapilabilecek sahalar
Yalova- Samanli köyü, Akköy yol ile Akköy yolundan Yenimahalleye devamla Gökçe baraji çevresi ve ayni güzergahtan geri dönüs yaklasik 50 km.lik bir parkur olusturur. Profesyonel bisikletçiler için ; Yalova- Samanli köyü ,Akköy yol ayirimindan Termal Arap mahallesi , Ortaburun, Çinarcik üzerinden Yalova’ya dönüs güzergahi parkur alani olarak kullanilabilir bir sahadir. Ayrica Çiftlikköy Ilçesinden hareketle Sultaniye , Gacik, Elmalik, Kazimiye köyleri üzerinden Sultaniye ve Çiftlikköye dönüs yapilabilecek alan bisiklet parkur alani olarak kullanilabilir ve bu alanda 1998 yilinda amatör bisiklet yarismasi yapilmistir.

Erikli Yaylası (Çınarcık)

Erikli Yaylası Yalova - Çınarcık’ ta Teşvikiye Köyü’nün 6 km. yukarısında eskiden yaylacıların yaz aylarında kaldığı, denizden 600m. yükseklikte bir yayladır. Kestane, karaağaç, ıhlamur, göknar ve elma ağaçlarıyla dolu bu yürüyüş parkurunun en önemli özelliği, kenarından yürünen Erikli Deresi üzerinde pek çok şelale olmasıdır. Yürüyüş Erikli Yaylası’nın 4 km. aşağısından başlıyor. Yaylada kısa moladan sonra şelalelere doğru hareket ediliyor. Yayladan sonra dere kenarındaki patikadan 30 dakikalık bir yürüyüşle ağaçların arasına gizlenmiş şelalelere varılıyor. 10 m.lik şelalenin üzerine çıkıldığında sizi daha küçük bir şelale karşılıyor.

VE ÖZEL BÖLÜM

ATATÜRK ve YALOVA

“YALOVA BENİM KENTİMDİR”Yalova (29 Ağustos 1929)

Yalova (29 Ağustos 1929)

Yalova’ yı ilk ziyareti :

Yalova’yı 19 Ağustos 1929,Pazartesi günü saat 16 00 da ilk kez ziyaret etti. Halkın yoğun ilgisi ile karşılaştı. Kaplıcaları gezdi ve buranın iyileştirilmesi ile ilgili talimatlarlar verdi, Baltacı çiftliğine gitti,burada ki göçmenlerin durumu ile ilgilendi.20 Ağustos 1929 da tekrar Yalova’yı ziyaret eden Atatürk,21 Ağustosta Yalova üzerinden Bursa’ya gitti.

29 Ağustos Cumartesi günü,Başbakan İsmet İnönü ile tekrar Yalova’ya geldi. Bundan sonra Yalova ,artık Atatürk’ün yazlık çalışmalarını yaptığı,dinlendiği ve önemli kararlar aldığı bir yer oldu.

Yalova’yı tekrar yapılandırdı :

Atatürk Yalova’yı keşfinden hemen sonra (5 gün),yaklaşık 400 kadar sanatkarı (Demirci, Elektrikçi, marangoz, duvarcı) Yalova’ya getirtir ve şehrin ihyası için seferber eder. Termal Kurşunlu Banyonun onarımını yaptırır. Yalova Termal yolu düzeltilir,Samanlı ve Yalova dereleri temizlettirilir. Yalova’nın ilk imar planı Atatürk’ün direktifiyle yapılır.

311 gününü Yalova’da geçirdi :

Bundan sonra ki dönemlerde toplam olarak Yalova’ya 13 günü birlik ziyaret etti. Kalıcı olarak toplam 27 kez gelişinde ise 311 gün 273 gece Yalova’da kalmıştır.

Yalova’ yı çok severdi :

Ankara’dan İstanbul’a trenle giderken ,yetkilileri yolda kabul edip Yalova ‘da yapılan çalışmalarla ilgili bilgi alırdı.

Devletin en önemli Kararlarını Yalova’da alırdı :

Yalova Atatürk’ün yakın ilgisi ile hızla gelişirken ,bir yandan da Atatürk burada yerli ve yabancı devlet adamlarını ve konuklarını ağırlar,devletin en önemli bir çok kararları burada alınır. Çok önem verdiği toplantılara Yalova’da hazırlandı. Atatürk’ün çalışma mekanlarını anlatırken, kent olarak İstanbul dışında en çok bahsettiği yer Yalova idi.

Yalova’ yı nahiyelikten kaza yaptı ve İstanbul’ a bağladı :

Atatürk Yalova’ya gelişinden kısa bir süre sonra Yalova nahiyelikten kaza statüsüne kavuşur. Daha sonra bütçe imkanları çok daha iyi olan İstanbul’a bağlanır

Termal Kaplıcalarına Hayrandı :

Atatürk Termal kaplıcalarına hayran kalır. Buranın dünyaca ünlü bir merkez olması için hemen teşebbüse geçer. Kaplıcaları çalıştıran kişiden devralmak için Yalova’nın ileri gelenlerinden bir komisyon kurulur. Komisyon vasıtasıyla fiyat belirlenir,fiyat belirlenirken eski işletmecinin mağdur olmamasına özen gösterilir,kaplıcaları çalıştıran kişiye gerekli ödeme yapılır. Termalin onarım ve ihyası için yetkili biri Seyr-i Sefain Genel Müdürü Sadullah Güney atanır. Kısa sürede orman yolları açılır. Kaplıcalara yeni sıcak ve soğuk su boruları döşenir. Yeni su depoları yapılır. Termal Yalova arası yol düzenlenerek yolun iki tarafına çınar ağaçları dikilir. Sular ve suların yararlı olabileceği hastalıklar araştırılırdı.

Atatürk sayesinde Termal Dünyanın en güzel SAĞLIK, ŞİFA, DOĞA VE DİNLENME köşelerinden biri haline gelmiştir. Bu merkezin her taşında ATATÜRK’ ün anısını görmek mümkündür.

Bahçe düzenlemesi için o dönemde bu konuda en ünlü bahçıvan olan Pandeli Ustayı görevlendirilir. Pandeli Usta termale kırk yıldan çok hizmet verdi.

Pandeli Ustanın Atatürk’ ün yaklaşımları ile ilgili görüşleri ;

-Çiçeğe çok meraklı idi,bütün çiçekleri severdi, kır çiçeklerini toplar, her gün yakasına bir papatya takardı. Kışın bile gelir ormanı dolaşırdı.

-Köylülerle işçilerle ve askerlerle halkın geçimini ve idarenin gidişini konuşmaktan hoşlanırdı.

-Dert dinlemekten ve herkese faydalı olmaktan zevk alır,her işi kendi gözü ile görürdü.

-Kibir diye bir şey bilmezdi.

-İnandığı işlerde emirleri açık ve kesin idi.

-Gönül almasını,teşvik etmesini,takdir etmesini bilirdi.

Termal için yapılan harcamalar bir vapur malzemesi olarak gösterilir. Alınan boruların ağırlığı çok fazla yekun tuttuğundan ,Seyr-i Sefain Genel Müdürü Sadullah Güneyi teftiş eden maliye müfettişleri harcamaları usulsüz bularak Sadullah Beyin mahkemeye 077yalovalmesini teklif ederler. Atatürk müfettişleri Çankaya’ya çağırır,durumu tartışır.

Müfettişler:

“Paşam iyi olmuş. Sarfiyat yerinde,kimse şahsi çıkarına çalışmamış. Yalnız mevzuata aykırı sarfiyat yapılmış” derler. Atatürk müfettişlere;

“Mevzuatla beraber yapılan esere ve işe de bakınız. Sizin görüşünüzle memleket kalkınmaz. Her işe bir kanun yapılamayacağına göre memleket için iyi şeyler durur. Memleket için çok iyi çalışanları kırmayalım” diyerek olayı tatlıya bağlar.

Atatürk’ ün Yalova’ya olan yoğun ilgisinin nedenleri :

-Termal’in tabii güzellikleri ve şifalı suları

-Bölgede örnek çiftlik yapmak için uygun alanların bulunması

-Ulaşım bakımından merkezi bir yerde bulunması

-Değişik yörelerden gelen göçmenlerin iskana tabi tutulmaları ve bunların bölgede karşılaştıkları zorluklar,

Atatürk’ ün Yalova’daki faaliyetleri :

-Termal’i dünyaca ünlü bir sağlık merkezi haline getirme çalışmaları

-Termal Atatürk köşkünün yapılması

-İstanbul’dan Yalova’ya her gün vapur işletilmesini başlattı.

-Yalova Termal oteli

-Sıtma ile mücadelenin başlatılması

-Yerleşimi düzenlemesi

-Çınarlı hıyaban,Yalova iskelesi kaplıca arasında 12350 metre uzunluğunda 10 metre genişliğinde her iki tarafı sık ağaçlıklı yol,

Atatürk Yalova’da tavla oynarken (Temmuz 1935)

Atatürk’ün Yalova’da aldığı önemli kararlar :

-Türk tarihini İslamiyet ten çok önceye götürme çalışmaları,tarih devrimi Yalova’da filizlendi ve şekillendi,

-Türk Tarihinin Ana Hatları iki cilt olarak burada yapılan müzakereler sonucu şekillendi ve basıldı,

-Okullardaki tarih kitaplarını Atatürk burada bizzat inceler ve yön 077yalovardi. Atatürk’ün bu konudaki görüşleri şu cümle ile ifade edilmektedir ”Tarih yazmak ,tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır”

-Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu , Yalova’da yapılan çalışmalardan sonra kuruldu,

-Türk demokrasi tarihinde önemli bir adım olan Serbest Cumhuriyet Fırkası çalışmaları Yalova’da başlatıldı. Fethi Okyar Bey’i bu amaçla Yalova’da görevlendirdi.

-Teknik okulların kapatılmayarak çoğaltılacağına dair kararı Yalova’da aldı.

(Cumhurbaşkanı Atatürk, Yalova’da, okumak isteyen Sığırtmaç Mustafa ile 16 Eylül 1929 )

Termal Otelinin ilk konuğuydu :

Atatürk Yalova’ya son olarak 21/22 Ocak1938 gecesi sabaha karşı geldi. Yeni yapılan Termal Otelinin ilk misafiri oldu. Amacı çok önem verdiği Yalova’da Termal’in dünyaca ünlü bir sağlık merkezi olması idi. 9 süre ile burada kaldı. İlk kaldığı gün hastalığı teşhis edildi.1 Şubat 1938 de bazı fabrikaları açmak üzere Bursa’ya gitti. Bu Atatürk’ün Yalova’dan son ayrılışı oldu…

Yalova’ da Büyük Önder in büyük ilgisi ve sevgisine layık bir gelişim içine girerek bu günlere gelişmiş, eğitimli ve modern bir kent olarak gelmiştir.

Yalova, termal suları, yazlık evleri ve doğal güzellikleri ile gözde tatil yerlerinden biri. İstanbul’dan Yalova’ya gitmek için en kolay yol, İstanbul Deniz Otobüsleri’nin Yenikapı veya Pendik’ten kalkan feribotları. Bu şekilde İstanbul’dan çıktıktan yaklaşık bir buçuk saat sonra Yalova’dasınız.

Bizim ilk durağımız binlerce çeşit bitkiyi tanıyabileceğiniz Canlı Bitki Müzesi Karaca Arboretumu. Bunun için “Termal” tabelalarını takip ediyoruz. Arboretum, Termal’e giderken Samanlı Köyü çıkışında.

Çölleşme ve erozyonu engellemek için çalışmalar yapan Tema Vakfı, Biyotematur adı altında geziler düzenliyor. Biz de aslında bu turlardan birinin güzergahını takip ediyoruz.

Yaz aylarında dinlenmek için ilk tercih edilen yerler deniz kenarı, ormanlık alanlar ya da piknik yerleri. Oysa, doğayla başbaşa olmak için başka seçenekler de var. Bunlardan biri Tema Vakfı’nın düzenlediği Biyotematur adı altındaki geziler. Bu gezilerle hem doğayla içiçe olup, hem de ülkemizin biyolojik zenginliklerini tanımak mümkün. Bunun diğer bir adı da eko turizm.

Tema Vakfı’nın sadece Türkiye’nin değil, neredeyse bütün Avrupa’nın tek insan eli değmemiş orman ekosistemini barındıran Artvin Camili Ormanı, geçit kuşlarının göç yolları üzerinde bulunan Karçal Dağları ve yaşlı orman niteliğindeki Görgit Yaylası gibi yerlere konaklamalı gezileri var. Ayrıca Abant, Erikli Yaylası ve Karaca Arboretumu gibi yörelere de günübirlik geziler düzenleniyor.

Karaca Arboretumu’na doğru yeşillikler içinde yolda giderken zaten içiniz açılmaya başlıyor.

İçeri girdiğinizde ise bambaşka bir dünya çıkıyor karşınıza. Birkaç saatliğine, ince, uzun, çiçekli çiçeksiz binbir bitkiyle şehrin bütün stresinden tamamen uzaklaşıyorsunuz.

Arboretumun kurucusu Hayrettin Karaca, artık burayı vakfa dönüştürmüş. “Burası herkesin” diyor ve tüm doğaseverleri Yalova’ya çağırıyor.

135 dönüm üzerine kurulu Karaca Canlı Bitki Müzesi’nde 7000'den fazla bitki türü görülebiliyor. Güney Amerika’dan, Avustralya’dan, Çin’den, İran’dan, kısacası dünyanın her yanından ağaçlar getirilmiş. Hayrettin Karaca bir çok fidanı bizzat yerine gidip getiriyor. Örneğin şimdi dünyanın en geniş meşe koleksiyonu Karaca Arboretumu’nda. Burada 250'den fazla meşe türü var ve bu sayı 300'e doğru gidecek gibi görünüyor.

Aslında canlı bitki müzesi, eğitim amaçlı bilimsel bir yer, ancak pazar günleri halka açık. Hafta içinde ise gruplar halinde randevu alınarak dolaşılabiliyor.

Karaca Canlı Bitki Müzesi mutlaka bir rehber eşliğinde geziliyor. Bu sayede nadir olanlar dahil buradaki ağaçlarla ilgili son derece ilginç bilgiler öğrenmek mümkün.

Arboretum’u gezerken, aslında bitkilerle ilgili bilmediğimiz çok şey olduğunu farkediyor insan. Mesela eskiden lastik yapımında kullanılan ağacın yaprağı, doğanın sunduğu güzelliklerin sadece bir örneği.

Aslında soğuk iklim bitkisi olduğu için, mavi bir tabaka ile kendini koruyan çam türünü, gövdeleri, dallarıyla türlü şekillerde ağaçları, 3000 yıl yaşayabilen bir ağacın özelliklerini tanımak son derece etkileyici.

Adını daha önce duyduğunuz ya da duymadığınız birçok bitkiyi burada tanıyabiliyorsunuz. Bütün ağaçların üzerinde, bitkinin türünü gösteren Latince bir etiket var.

Karaca Arboretumu geçen sene çok seçilerek verilen “Ağaç İlmi Cemiyeti” ödülü almış. Burası aslında bir bitki gen kaynağı.

Arboretum’da bazı temel kurallar var. Bunlardan bir tanesi alışılmışın aksine “lütfen çimenlere basın” uyarısı. Bunun nedeni de basılan her toprak parçasında bitki filizleri ya da tohumlarının bulunuyor olması.

Burada yüksek sesle konuşmak yasak ama çimenlere basmak kesinlikle serbest. Yüksek ses yasağının sebebi de burada yaşayan kurbağa, kertenkele gibi hayvanların ve kuşların sesten ürküyor olması.

Arboretum’dan dönerken, üretim ve satış yapılan fidanlıktan buradaki doğanın bir parçasını alıp, evinize götürebilirsiniz. Böylece aynı zamanda Canlı Bitki Müzesi’ne de katkıda bulunmuş oluyorsunuz.

Biz, şimdi Arboretum’dan çıkıp, başka bir doğal zenginliğe, Termal’e doğru yola koyuluyoruz.

Şimdi Yalova denince ilk akla gelen yerlerden birini, Termal Kaplıcaları’nı gezeceğiz. Burası iki oteli, restoranı, termal havuzları ve tarihi yerleri ile 1600 dönümlük bir alan üzerine kurulu.

Yalova Termal Kaplıcaları Sağlık Bakanlığı’nın işletmesinde kaynak sularının faydalarından yararlanmak isteyenleri ağırlıyor. Tesisin içindeki otellerde kalıp, birkaç haftalık kürlere katılanlar da var, günübirlik havuzlara gelenler de.

Ayak suyu, göz suyu ve mide suyu gibi, farklı bölümlerde kaynak sularından faydalanmak mümkün.

Yalova’daki termal sular yerin altından 66 derece olarak çıkıyor. Daha sonra fıskiye yöntemi ile 33-34 dereceye kadar soğutuluyor. Bu sulardan hem içerek hem de banyo kürü yaparak yararlanmak mümkün.

Kaplıcalara gelenlerin bir kısmı hastalıklarına şifa bulmak amacında. Suların solunum yolları hastalıklarından mide rahatsızlıklarına birçok sağlık sorununa iyi geldiği söyleniyor.

Bazıları ise sadece sıcak sularda rahatlamak için buraya geliyor.

Civardaki piknik alanlarından gelen mangal kokusu ve kalabalık zaman zaman rahatsız edici olsa da, Dilek Köprüsü’nden geçip, buhar bölümünden bir iki nefes alarak kaplıca turuna devam ediyoruz.

Yalova Kaplıcaları’nda sağlık bulmanın yanı sıra tarihle içiçe bir tatil de geçirebilirsiniz, çünkü geçmişte burası şifalı suları sayesinde hep sağlık merkezi olarak kullanılmış.

Kaplıcalar, Osmanlı’da ve Cumhuriyet döneminde hep önemli bir sağlık kaynağı olmuş. Burası aynı zamanda Atatürk’ün çok zaman geçirdiği yerlerden biri. “Atatürk Köşkü” tesisin içinde.

Ulu Önder için bu köşk 1929 yılında 38 günde tamamlanmış. Yerli ve yabancı turistler buraya gelince köşke de mutlaka uğruyor. Zaten Yalova’nın her köşesinde Atatürk’ün izleri var.

Ayrıca tarihi hamam, kaplıcaların dış kısımlarındaki kabartmalar, bizans kalıntıları, tarihin buradaki izlerinden birkaçı.

Yavaş yavaş Yalova’da da akşam oluyor ve biz de turumuzu tamamlıyoruz ve bir kez daha şehre dönüş zamanı geliyor.

ULAŞIM

İSTANBUL-YALOVA 45 DK
* FERİBOTLA YALOVA’YA GİDİLİYOR
* YALOVA’DAN TERMAL YÖNÜNE DEVAM EDİLİYOR

27 Eylül 2012 Perşembe

Van İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

van_ilinin_tarihi_turistik_yerleri
Van Gölü ve Akdamar Adası
Van iline adını veren Van Gölü Türkiye'nin ve dünyanın en büyük soda gölüdür. Dört tarafı yüksek dağlarla çevrilidir. İçinde Akdamar, Adır, Çarpanak, ve Kuş adaları olmak üzere 4 ada bulunmaktadır.

Tarih boyu Yüksek Deniz, Nairi Denizi ve Yukarı Deniz dendiği gibi Deryaçe (Küçük Deniz) adını da alır. Gölün suyu çok tuzlu ve sodalıdır. Sabunsuz köpük verir ve temizlik maddeleri kullanılmadan içinde herşey yıkanabilir ve temizlenebilir. Her mevsim, her saatte farklı bir renk alan, gündoğumu ve günbatımının muhteşem olduğu göl, bölge turizmine önemli bir katkı sağlamaktadır. Sahil boyunca yapılaşma ile bozulmamış koylar, yeşil bitki örtüsüyle sarılmış kıyılar görülmeye değerdir.

Van Gölündeki adalardan en büyüğü olan Ahtamar Adası, üzerindeki kilisesi ile ünlüdür. 900'lü yılların başında Kral Gagik tarafından yaptırılmış olan kilise taş işçiliğinin en seçkin örneklerindendir. Akdamar adasına Gevaş iskelesinden dolmuş motorları çalışmaktadır.

Kaleler
Van'a bir anlamda "Kaleler Kenti" denilebilir. Van ve çevresinde küçüklü büyüklü çok sayıda kale bulunmaktadır. Bu tarihi kalelerden bir kısmı Urartu döneminden, diğerleri Ortaçağ ve sonrasından kalmadır.

Önemli Kaleler Aşağı ve Yukarı Zıvistan Kalesi, Beyüzümü Kalesi, Çatak Kalesi, Lamurkesen (Zernek) Kalesi, Hişet Kalesi, Pizan (Örenkale) Kalesi, Kalecik, Zernaki Tepe Kalesi, Muradiye Kalesi, Albak (Başkale) Kalesi, Deliçay Kalesi, Çelebibağ Kalesi, Yoncatepe Kalesi, Müküs Kalesi ve Amik Kalesi olarak sayılabilir.

Van Kalesi, Van il merkezi sınırları içerisinde olup, şehir merkezine 5 km. mesafede bulunmaktadır. Urartu kalelerinin görkemlilerindendir.

MÖ. 9. yüzyılda Lutupri'nin oğlu I. Sarduri tarafından yaptırılmıştır. Büyük bölümü ayakta kalan kalenin kuzeybatı ucunda bulunan ve Sardur burcu denilen taş bloklarla örülen yapının üzerinde I. Sarduri'ye ait olan, Asur çivi yazısı ile yazılmış, bilinen en eski Urartu yazıtı vardır. Kalenin diğer önemli bir yapısı, I. Agrişti'ye ait olan kaya mezarı ve hemen bunun dışındaki kaya üzerinde bulunan Urartu'ların günümüze ulaşan en uzun yazıtı, "Horhor Yazıtları" vardır. Ayrıca kalenin kuzey yamacında II. Sarduri'nin açık hava tapınağı (Analı-Kız), Kale içinde Menau ve Sarduri' ye ait mezar odaları, mağaralar, su sarnıçları ve çeşitli odalar vardır.

Kalenin güneyinde ise eski şehrin kalıntıları bulunur. Ulu Cami, Hüsrev Paşa Cami, Kay Çelebi Cami, Hamamlar (Çifte Hamam) Kümbetler (İkiz Kümbet) ve çoğu tahrip olmuş eski evler, gezenleri tarihin yaprakları arasında seyahate çıkarlar. Van il merkezine 60 km. uzaklıkta, Gürpınar ilçesinde, Van-Hakkari karayolu üzerindeki Hoşap (Güzelsu)'da yer almaktadır. Dik bir kaya kütlesi üzerine kurulan kale, iç kale ile bunun kuzeyindeki dış kaleden oluşur. Gözetleme kulesi, surları, burçları, beden duvarları, mescit, fırın, zindan seyir köşkü, harem, selamlık ve orijinal demir kapı kanatları kalenin önemli yapılarıdır. Ayrıca kalenin güney tarafında Van Bölgesinin en eski Osmanlı Köprüsü bulunur. Van Gölü' nün doğu kıyısında kurulan kale iyi korunarak günümüze kadar gelen sur duvarları andezit taş bloklarla örülmüştür. Urartu'ların önemli merkezlerinden biridir. Kalede çok odalı bir saray, hayvan ve bitki rölyefleri vardır. Van il merkezine 25 km. uzaklıkta, Gürpınar ilçesine bağlı Çavuştepe köyünde yer almaktadır. Bol Dağı silsilesinin batı ucuna kurulmuş olan kale; aşağı ve yukarı kalelerden oluşmaktadır. Kale, II. Sarduri tarafından M.Ö. 764-734 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Kalelerde Haldi tapınağı, açık hava tapınağı, surlar, depo, ahır, saray binaları, su sarnıçları, çivi yazısı bulunmaktadır. Van'a 35 km. mesafedeki Ayanıs köyündedir. Argişti'nin oğlu Rusa tarafından M.Ö. 645-643 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Urartu tarihinin son safhalarının aydınlatılması açısından çok önemlidir. Van Gölü sahiline yakın bir alanda kuruludur. Van il merkezinin doğusunda Zimzim Dağları silsilesine bağlı kayalık bir tepe üzerinde yer almaktadır. Kale Urartu kralı II. Rusa tarafından M.Ö. 685-645 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Sarnıç, açık hava tapınağı, kayaya yontulmuş merdivenler bulunmaktadır. Van'ın 10 km. kuzeydoğusunda Van-Özalp karayolu yakınında yer almaktadır. Aşağı ve Yukarı Kalelerden oluşmaktadır. Her iki kalede surlar, kuleler, atölye, depo, saray yapısı, kitabe bulunmaktadır.

Kiliseler
Gevaş ilçesi sınırları dahilinde Van Gölü içersinde bulunan en büyük adaya ismini veren kilisedir. Adanın güney doğusuna kurulmuş olan kilise sahile 3 km. uzaklıktadır. Günün her saatinde Akdamar Adası'na, sahilde bulunan motorlarla ulaşım sağlanmaktadır.

Kutsal Haç adına Vaspurakan Kralı I. Gagik tarafından Keşiş Manuel'e yaptırılmıştır. Kilisenin figürlü repertuarı oldukça zengindir. Bunun yanında, İncil ve Tevrat'tan alınmış çeşitli sahneler bulunmaktadır. Yunus Peygamberin denize atılması, Hz. Meryem ve kucağında İsa, Adem ile Havva'nın Cennetten kovulması, Hz. Davut ile Kral Goliat'ın mücadelesi Samson Filistinli ikilisi, ateşte üç İbrani genci, Aslan ininde Daniel sahneleri bulunmaktadır. Zengin hayvan, asma sarmaşıkları ve çeşitli figürler görmek mümkündür. Kilise, Van merkezine bağlı Yaylıyaka köyü döşeme mezrasına yakın Van Gölü içersindeki aynı isimli adada yer almaktadır. Adanın güney tarafına kurulmuştur. Manastır 1305 yılında yapılmıştır. Daha sonra 1621 yılında Aziz Georges Kilisesi eklenmiştir. Yakınında bulunan sahildeki teknelerle ve Van İskelesi'nden kiralanacak teknelerle gezilip görülebilir. Kilisenin bulunduğu ada, Van merkeze bağlı Dibekdüzü köyüne yakın Van Gölü üzerindedir. Ada ve kiliseye sahile yakın köy motorları ve Van İskelesi'nden gidilebilir. Erek Dağı eteklerine 8. yüzyılda inşa edilmiştir.

Cami, Medrese ve Kümbetler
Van'daki önemli camiler Ulu Cami, Hüsrev Paşa Cami, Kızıl Camii, Gevaş İzzettin Çir Camii, Süleyman Han Camii, Kaya Çelebi Camii, Horhor Camii, Abbasağa Cami'dir. Hüsrev Paşa Medresesi, Hoşap Hasan Bey Medresesi, Hoşap Evliya Bey Medresesi, Gevaş Halime Hatun Kümbeti, Erciş Anonim (Zortul) Kümbet görülmeye değerdir.

Köprü ve Su Kanalı
Van' daki köprüler Bend-i Mahi Köprüsü, Kırmızı Köprü, Çatak Köprüsü, Hurkan Köprüsü, Zeril Köprüsü, Şeytan Köprüsü olarak sayılabilir.

Van'da ilk sulama kanalları ve barajlar M.Ö. 9. ve 6. yüzyıllar arasında Urartular zamanında yapılmıştır. Bunların en önemlisi Menua (Semiramis/Şamran) sulama kanalıdır. Urartu Kralı Menua tarafından yaptırılmıştır. Menua/Şamran kanalı dünya mühendisliğinin bir harikası olarak geçtiği yerlere hayat vermiş, işlevini günümüze kadar sürdürmektedir.

Geleneksel Van Evleri
Van evleri Van'ın geleneksel mimarisinin günümüze taşıyan önemli unsurlardır. Tarihi Van Kalesi'nin güneyinde bulunan eski Van şehri, çarşıları, sokakları, mahalleleri, han, hamam, taş döşeli caddeleri yanında Van Evleri ile Osmanlı kentlerinin tipik özelliklerini taşımaktadır.

Mesire Yerleri
Van'da yer alan mesire yerleri arasında; Van' a 20 km. uzaklıkta, doğal plajları ve yeşilliği ile hoş görünümlü Edremit, yeşillikler arasında doğal plajları ile bir gezi ve mesire yeri olan Gevaş, İl merkezine 80 km. uzaklıkta, iki çayın birleştiği yerde bir vadi içerisinde ormanlık, hoş manzaralı Çatak ile İl merkezine uzaklığı 40 km. mesafede Van Gölü' nün sahilinde Süphan Dağı karşısında doğal plajları ve meyve bahçeleri ile ünlü Amik sayılabilir.

Kuş Gözlem Alanı
Erçek Gölü
Van Gölü

Sportif Aktiviteler
Van Bölgesi av hayvanları yönünden zengin olup, her mevsim avlanmak mümkündür. Başlıca av hayvanları arasıda; keklik, ördek, toy, dağ keçisi, tavşan, ayı, ve domuz sayılabilir. Yörede olta balıkçılığı da gelişmiştir.
Süphan Dağı

25 Eylül 2012 Salı

Uşak İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

usak-tarihi-turistik-yerler
Uşak ili tabiî güzellikleri, târihî eserleri, zengin ulaşım imkânları ve yeterli şifâlı su kaynakları ile meşhur bir ilimizdir. Turizm bakımından her imkâna sahiptir. Başlıca tarihî eserleri şunlardır:

Ulu Câmi: Çarşı içinde sağlam yapısı, ilginç özellikleriyle dikkati çeken câminin yapım târihi kesin belli değildir. Taçkapının üzerindeki kitâbe Germiyanoğlu Süleymânşahın oğlu Yâkup Beyin 1419’da yaptırdığı bir çeşmenindir. Câminin de bu târihlerde yapıldığı tahmin edilmektedir. Gördüğü tâmirler yüzünden bâzı bölümleri orijinalliğini kaybetmiştir.

Burmalı Câmii: Yapım târihi kesin belli değildir. Mîmârî tarzından 16. asırda yapıldığı tahmin edilmektedir. Çeşitli zamanlarda tâmir görmüştür. Girişin sağındaki minâre silindirik gövdelidir. Gövdede tuğlalar çeşitli biçimlerde dizilerek desenler meydana getirmiştir.

Çakaloz Câmii: Kurtuluş mahallesindedir. Kitâbesi olmadığından yapım târihi bilinmemektedir. Minâresi ve taç kapısının üzerindeki Sultan İkinci Abdülhamîd Hanın tuğrasından 19. asırda yapıldığı tahmin edilmektedir. Batı tesiriyle değişen Osmanlı mîmârîsinin bütün özellikleri câmide görülür.

Şeyh Hacı Kemer Türbesi: Cumâ Mahallesindedir. Türbede Germiyan Beyi Süleyman Şahın dâmâdı Şeyh Hacı Kemal Efendiyle hanımı medfundur. Kemal Efendi, Nakşibendi tarîkatı şeyhi ve uç beyiydi.

Çatalköprü: Uşak’a 45 km uzaklıktaYenişehir köyü yakınlarında Gediz Irmağı üzerinde kurulan köprü, Selçuklular zamânında yapılmıştır. Uzunluğu 145 m olup, üç kemerlidir.

Çanlı Köprü: Dokuzsele Çayı üzerindedir. Kitâbesinden 1256’da Emir Sipahsalar Şucâeddîn Kızıl’ın yaptırdığı anlaşılmaktadır. Genişliği 3, uzunluğu 8 metredir.

Beylerhan Köprüsü: Gediz Irmağı üzerinde Beylerhan köyü yakınındadır. Kitâbesi olmadığından yapım târihi kesin olarak belli değildir. Osmanlıların ilk devirlerinde yapılmıştır. Köprübaşı, Sarıkız ve Güre Köprüsü adlarıyla da bilinir. 1894’te tâmir gören köprü 50 m uzunluğunda 3,5 m genişliğindedir. Üç büyük, üç küçük olmak üzere altı gözden meydana gelir.

Halıpazarı Köprüsü: Uşak’ın içinde Dokuzsele Deresi üzerindedir. Osmanlılar zamanında yapılmıştır. Uzunluğu 2, genişliği 5, yüksekliği 3,5 metredir.

Zafer Anıtı: İl merkezine 15 km mesâfedeki Göğem köyündedir. Kurtuluş Savaşında Yunan orduları Başkomutanı General Trikopis’in teslim alındığı tepe üzerine dikilmiştir. Trikopis ve karargâhını Süvâri Bölük Komutanı Sivaslı YüzbaşıAhmed Bey, 2 Eylül 1922 gecesi saat 22.30’da teslim almış ve Kafkas Fırkası Komutanı Albay Dadaylı Hâlit Beye teslim etmiştir.

Eski Eserler:

Selçikler Şehri Kalıntıları: Sivaslı ilçesinin Selçikler köyünde yapılan kazılarda eski târihi “Sebaeste” şehrine âit kalıntılar bulunmuştur. Bulunan eserler Hitit ve Roma devrine âittir. Trainopolis (Flaviopolis): Banaz’ın Ahlat köyündedir. Romalılardan kalma bir şehir kalıntısıdır. Bizans İmparatoru Traianugs şehri yeniden yaptırmıştı. Leşker (Leşler) Kayası: Uşak Bozkuş köyündedir. Frikyalılardan kalma kaya mezarlarıdır. Ulubey: Çarpıcı köyü yakınlarındaRomalılardan kalma anfiller ve toprak içinde âile mezarları bulunmuştur. Sülümenli: Romalılardan kalma iki heykel, saray, kale ve tiyatro kalıntılarıdır. Katakekomene Sitesi: Bugünkü Eşme buraya kurulmuştur.

Mesire Yerleri: Uşak, Mesire yerleri ve tabiî güzellikler bakımından çok zengin bir ilimizdir. bâzı mesire yerleri şunlardır:

Çevreköy Akse Çamlığı: İl merkezine 3 km mesafede orman içi dinlenme yeridir. Bölge kızılçam, söğüt, kavak ağaçlarıyla kaplıdır. İçinden bir akarsu geçer. Manzarası çok güzeldir.

Evrendi: Sivaslı ilçesine 1 km mesâfede Bulkaz Dağı eteklerinde orman içi dinlenme yeridir. Suyu ve çam ağaçları boldur.

Evrendede: Banaz ilçesine 4 km mesâfede orman içi dinlenme yeridir. Karaçam ve kızılçam ağaçları ile kaplıdır. İlin en güzel mesire yerlerindendir.

Çokrağan: Murad Dağı güneyinde orman içi dinlenme yeridir. Gediz Nehrinin kaynağı olan Çokrağan Suyu bu çamlıktan doğar.

Göğem Köyü Çamlığı: İl merkezine 15 km mesâfede Göğem köyündedir. Çamlığın içinde dinlenme evleri vardır. Bu evlerin bakımı ve geliri köy halkına âittir.

İçme ve Kaplıcaları: Uşak şifâlı sular bakımından zengindir. Bu kaynaklardan Hamamboğazı şifâlı suyu ile Aksaz Hamamı en önemlileridir.

Hamamboğazı Ilıca ve İçmesi: Banaz ilçesine 7 km mesâfededir. Dört kaynak hâlinde çıkar. Bunlar Ekşi Suyu, Sarıkız Ilıcası, Gazos Suyu ve Karakazan Suyudur. Ekşi Suyu ile Gazos Suyu 18°C sıcaklıkta olup, sâdece içilmektedir. Diğer iki kaynak ise 37°C sıcaklıkta olup, birer havuzlu hamamları vardır. Konaklama tesisleri yetersiz olan ılıcanın suyu içmeyle, karaciğer, safra yolları ve idrar yolu hastalıklarına banyo olarak ise, romatizma, nefrit, nevralji ve kadın hastalıklarına iyi gelmektedir.

Aksaz Kaplıcası: Ulubey ilçesine 25 km mesâfede Aksaz Çayı kenarındadır. Büyük bir granit kayasının dibinde 5 ayrı noktadan kaynamaktadır. Suyu 39°C sıcaklıktadır. Konaklama tesisleri olmayıp, çadırlarda kalınır. Kaplıca suyu içmeyle karaciğer ve safra yolu hastalıklarına, banyo olarak ise, romatizma nevralji, nefrit, kırık ve çıkıklarla kadın hastalıklarına iyi gelmektedir.

Tunceli İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

tunceli-tarihi-turistik-yerler

Tunceli tabiî ve târihî güzelliklerin kucaklaştığı şirin bir ilimizdir. Kış sporları, her mevsim avlanmaya müsait hayvanları, vâdilerinde soğuk ve berrak suları ve çağlayanları ile Doğu Anadolu'nun İsviçre'sidir. Bu sayısız imkânlara rağmen turizm alt yapı tesisleri yoktur. Organizasyon noksanlığı ve ulaşım zorluğu yüzünden turizm hiç gelişmemiştir. Başlıca târihî eserleri şunlardır:

Eski Câmi: Çemişgezek ilçesinde Selçuklular zamânında yapılmıştır. Taş işçiliği çok güzeldir.

Yalmaniye Câmii: Çemişgezek ilçesinde, Tîmûr Han zamanında Tâceddin Yalman tarafından yaptırılmıştır. Yapım târihi kesin belli değildir. Sonradan yapılan tamirler ve ekler belirgin bir şekildedir. Sâdece câminin ana giriş kapısı ilk yapısını koruyabilmiştir. Selçuklu ile Osmanlı mîmârisi arasında geçiş dönemi eseridir. Penceresi üzerinde bulunan, halk tarafından kıymetli-taş adı verilen oymataş paha biçilmeyen târihi bir eserdir.

Elti Hâtun Câmii: Mazgirt ilçesinde 1252'de Elti Hâtun adına yapılmıştır. Genelde sâde bir câmidir. Elektrik tesisatı çekilirken kitâbesi tahrip edilmiştir. Câmi çevresinde bulunan taşlardan câminin külliyesi olduğu tahmin edilmektedir. Ayrıca Elti Hâtun adına yapılmış bir de kümbet vardır.


Baysungur Câmii: Pertek ilçesinde kalenin eteğinde yer alır. 1572'de Pertek Beyi Baysungur tarafından yaptırılmıştır. Taç kapı ve mihrabın taş işçiliği çok güzeldir. Yukarı Câmi olarak da bilinir.

Çelebi Ali Câmii: Pertek ilçesinde 1570 senesinde yaptırılmıştır. Kesme ve moloz taştandır. Câminin batı duvarında eyvanlı çeşme, onun yanında da minâre vardır. Tek kubbeli bir câmidir.

Sağman Câmii:
Pertek ilçesinin Sağman köyündedir. 1555'te Selçuklulardan Keyhüsrev Beyin oğlu Sâlih Bey tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Tek kubbelidir.

Eski eserler:

Bağın Kalesi: Mazgirt ilçesi Faraç köyündedir. Asurlulardan kalmadır. Çivi yazılı sütun vardır.
Pertek Kalesi: Pertek'te kayalık bir tepe üzerindedir. Selçuklular yapmış, Osmanlılar tâmir etmiştir. Hâlid bin Velid hazretleri tarafından fethedilen kale, Hicrî 19 yılında tâmir edilmiş, kapısının üstündeki Karakuş heykeli kaldırılarak yerine Arabî bir kitâbe konulmuştur. Kale, Selçuklulardan sonra Osmanlılar tarafından tâmir ettirilmiştir. Güney cephesinde yontma taşlar arasına kırmızı sert tuğlalar konmuş, aralarına mâvi çiniler yerleştirilmiştir. Kale içinde sarnıç ve binâ harâbeleri vardır. Kale güneyinde Murâd Nehri kenarında yüksek kayalar üzerinde Pertek Beylerine âit binâlar vardır. Çocikli adı verilen çinili adalar Mengüç Beylerine âittir. Sağman Kalesi: Pertek'in 15 km uzağındadır. 1555'te sancak beyi Sâlih Bey yaptırmıştır. Mazgirt Kalesi: Selçuklulardan kalmadır. Kaleye bir mağaradan girilir. Mağara önünde 40 merdiven vardır. Surların bir kısmı yıkılmıştır. İçinde bir yel değirmeni bulunur ve bu değirmen tahrip olmuştur.
Târihî köprüler içinde Çemişgezek, Pertek veMazgirt ilçelerinde Selçuklu ve Osmanlılardan kalma köprü kalıntıları vardır.

Pertek-Til (Korluca) Köyü Hanı: Sultan Murâd Han tarafından Bağdat Seferi sırasında yapılmıştır. Mazgirt-Ürik köyüne vakfedilmiştir. İbrâhim Paşa Sarayı: Pertektedir. Derviş hücreleri: Çemişgezek'tedir. Sarp kayalara oyulmuştur.
Mesire yerleri: Tunceli'de Munzur Vâdisi dışında Mercan Vâdisi boyları ve Tunceli-Erzincan karayolu çevresi tamâmiyle mesire yeridir. Başlıca mesire yerleri şunlardır:
Munzur Vâdisi Millî Parkı: Tunceli-Ovacık arasında uzanan Munzur Vâdisi "Millî Park" olarak îlân edilmiştir. Bu vâdinin tabiî güzelliği eşsiz güzelliktedir. Munzur Suyundan ise bol ve çeşitli alabalık çıkarılır. Çevresi av hayvanları ve bu gibi su kaynakları ile doludur. Ayı, kurt, vaşak, tilki, su samuru, sansar, porsuk, sincap, tavşan, dağ keçisi, geyik ve iki bin çeşit kuş vardır. Nehirlerinde 14 çeşit alabalık kaynaşır. Dağ tepelerinde bir yazdan öteki yaza kar ve buz ulaşan bir beldedir. Köpüklü sularında, sarp yamaçlarında vahşi bir güzellik gizlidir. Kekliği meşhur olup, türkülere geçmiştir. Dört mevsim ayrı güzelliği vardır. Vâdiler ilkbahar ve yazın yemyeşildir. Kışın kar kalınlığı genellikle 150 cm civârındadır.
Karagöl Çağlayanı: Tunceli-Pülümür arasında mesire yeridir. Dereova Çağlayanı: Nazimiye'dedir. Manzarası çok güzel bir mesire yeridir. Mercan Vâdisi ve Çağlayan: Dereova bucağındadır. Ormanyolu Çayı: Çemişgezek'tedir. Keban Baraj Gölü: Kenarları çok güzel manzaralarla süslüdür. Harçik Vâdisi; Tahar Vâdisi; Kırk Gözeler: Munzur Nehrinin çıktığı yerdir.

İçmeler ve kaplıcalar: Tunceli'de çok sayıda içme ve kaplıca vardır. Fakat bunların çoğunda tesis yoktur. Küçük bölümünde ise, bölge halkı tarafından yapılmış küçük tesisler vardır.
Mazgirt Kaplıcası: Mazgirt ilçesinin Bağın köyündedir. Tedâvi için basit bir havuz, konaklama için de küçük bir motel vardır. Kaplıca suyu içme olarak, karaciğer ve safra kesesi hastalıklarına iyi gelir. Metabolizma rahatsızlıklarında, banyo olarak damarları genişletir, romatizma, nevralji ve kadın hastalıklarına faydalıdır.
Tunceli ilinde bâzı meşhur efsâneler de vardır. Bunlardan bâzıları şunlardır:
Munzur Efsanesi: Bu efsâne Munzur Irmağının kaynağına âittir. Söylendiğine göre, vaktiyle bu civarda yaşayan zengin bir köylü hacca gitmiş. Kendisinin sadık ve dürüst bir çobanı varmış. Hanımı evde helva pişirirken çoban yanına gelip Hacda bulunan ağasına helva götürmek için tabağa helva koymasını istemiş. "Ağam sıcak helvayı çok sever, sıcak sıcak bir kepçe helva koy da götüreyim." demiş. Kadın bunun imkânsız olduğunu bildiği için; "Çobanın canı helva istedi galiba, bolca koyalım da yesin." diyerek bir tabağa helva doldurup çobana vermiş. O anda hac mahallinde namaz kılmakta olan ağa, çobanı görmüş. Çoban; "Hanım sana helva gönderdi." deyip bir anda kaybolmuş.
Ağanın hacdan döneceği haberi köye gelince herkes kendisini karşılamaya çıkmış. Çoban da eline tâze sağdığı bir tas süt alıp, bunların arasına katılmış. Ağa köye gelişinde biriken halk kendisinin elini öpmek ve ona hürmette bulunmak için yürüyünce, topluluğa hitâben hacdayken yediği helvayı kastederek; "Hürmete lâyık ve eli öpülecek olan kişi ben değilim. O, aranızda bulunan çobanım Munzur'dur." deyince, halk çobanın eline sarılmak istemiş. "Ağam beni mahvettin" diye çoban kaçmış. Şimdiki Munzur Nehrinin çıktığı yere gelince ayağı bir taşa takılarak düşmüş ve elindeki süt dökülmüş. Sütün döküldüğü yerden beyaz köpüklü bir su fışkırmış. Bu Munzur'un ilk kaynağını teşkil etmiştir. Hâlen bu menbânın suyu köpüklü beyaz süt renginde akmaktadır.
Pülümür bölgesine âit efsâne: Efsâne çarıklı aşiretine âittir. Aşiretin reisi Şah Hüseyin Beydir. Eşyâlarını benekli bir öküze yükleyerek Doğu bölgesinden Batıya doğru âilece hareket ederler. Bir gece gördüğü rüyâda öküz nereye yatarsa orayı yurt tutmak ilhamını alması üzerine öküzün yattığı Pülümür'ün Ağa Şenliği bölgesini yurt edinir. Evin inşâsı sırasında Hızır aleyhisselâm, ak sakallı bir dede şeklinde gelerek evin bir tarafına kalın bir direk diker ve ortadan kaybolur. Bu direğe Kali Sipe (Beyaz İhtiyar) adı verilmiştir. Rivâyete göre 1266 târihinde binânın yanması üzerine halk kaçmış, bilâhare döndüklerinde direğin yanmadığını görmüşlerdir.

24 Eylül 2012 Pazartesi

Trabzon İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

trabzon_ilinin_tarihi_turistik_yerleri
Karadeniz’in sembolü kabul edilen, ikinci İstanbul olarak vasıflandırılan Trabzon; târihî eserleri, tabiî güzellikleri, zengin folkloru ve elverişli iklimiyle şirin bir ilimizdir. Fâtih’in yıktığı üç imparatorluktan birine başşehirlik yapan il, târihî eserler yönünden oldukça zengindir. 1830 yangını sırasında eski eserlerin çoğu imhâ olmuştur. Başlıca târihî eserleri şunlardır:

Gülbahar Hâtun Külliyesi: Gülbahar Hâtun Mahallesinde Yavuz Sultan Selim Hanın annesi Gülbahar Hâtun tarafından 1514’te yaptırılmıştır. Külliye, câmi medrese, aşhâne, imâret, türbe ve hamamdan meydana gelmişse de günümüze sâdece câmi ve türbe ulaşabilmiştir. Türbe; câminin doğusunda yer alır. Sekizgen plânlı ve kubbeli olan türbenin içi âyet ve sûrelerle süslenmiştir.

İskenderpaşa Câmii: Vâli İskender Paşa tarafından 1529’da yaptırılmıştır. Kaynaklarda yanında bir medrese olduğu bildirilmekteyse de, günümüze kalıntıları dahi ulaşamamıştır. Kare plânlı, kubbeli ana mekânın duvarları Türk motifleriyle süslenmiştir. Câmi, 1882 ve 1973’te gördüğü tâmirler yüzünden ilk orijinalliğini kaybetmiştir. Minâresi tek şerefelidir.

Semerciler Câmii: Semerciler Mahallesindedir. Yapım târihi kesin belli değildir. 1820’de tâmir sırasında kubbesi düz çatıyla örülmüştür. Tavan ve minberi ahşap oymacılığın ilginç örneklerindendir. Minâresi tek şerefelidir.

Çarşı Câmii: Çarşı Mahallesinde Trabzon Vâlisi Hazînedarzâde Osman Paşa tarafından 1839’da yaptırılmıştır. 1964’te yapılan tâmir sırasında kubbesi kurşunla kaplanmıştır. Mihrap ve minber mermer olup, çok güzel işlemelidir.

Fâtih Câmii: Ortahisar Mahallesinde olup, Ortahisar Câmii diye de bilinir. Kiliseden Câmiye çevrilmiştir. Mihrap ve minberdeki işlemeleri çok güzeldir. Çeşitli zamanlarda tâmir görmüştür.

Yeni Cumâ Câmii: Yeni Cumâ Mahallesindedir. On dördüncü asırda kilise olarak yapılan eser. Osmanlılar tarafından Trabzon fethedilince câmiye çevrilmiş ve yanına bir minâre ilâve edilmiştir.

Kudreddîn Câmii: Kommenler İmparatoru Üçüncü Alexios’un kızı Anna tarafından 1342’de kilise olarak yaptırılmıştır. 1665’te câmiye çevrilen eserin yanına tek şerefeli bir minâre ilâve edilmiştir.

Emir Mehmed Türbesi: Kitâbesinden anlaşıldığına göre, 1523’te Emir Mehmed adına yaptırılmıştır. Türbede Emir Mehmed ve Trabzon şeyhlerinden Osman Baba gömülüdür.

Bedesten: Yapım târihi belli olmayan eserin on ikinci asırda yapıldığı tahmin edilmektedir. Günümüzde ahşap kat bölmeleri yıkılmış, sâdece alt kattaki dükkanlar vardır.

Vakıf Han: Çarşı Câmiinin arkasında olup, Taşhan adıyla da bilinir. 1531’de Trabzon Vâlisi İskender Paşa tarafından yaptırılmıştır. Dükkanlar geniş bir avlu etrâfında sıralanmış olup, tonoz örtülüdür.

Alaca Han: Bakırcılariçi semtinde, olup kitâbesi yoktur. On sekizinci asırda yapıldığı tahmin edilmektedir. Gördüğü tâmirler yüzünden orijinalliğini kaybetmiştir. Birinci katta 11, ikinci katta 16 dükkân vardır. Günümüzde yıkılma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Paşa Hamamı: Çarşı Mahallesinde, Trabzon Vâlisi İskender Paşa tarafından 1531’de yaptırılmıştır. Çifte hamam plânındadır.

Hacı Ârif Hamamı: Pazarkapı Câmiinin arkasındadır. Yapısından 18. asırda yapıldığı tahmin edilmektedir. Oldukça yıkık vaziyettedir.

İmâret Deresi Su Kemeri: Trabzon Kalesinin batı yamacındaki İmâret Deresi üzerindedir. On altıncı asırda Justinianus tarafından yaptırılmıştır. Günümüzdeki su kemeri 13. asırdan kalmıştır. Kesme taştan 30 m uzunluğunda, 7 m yüksekliğinde, beş gözlüdür.

Kuzgundere Su Kemeri: Kalenin doğusunda Kuzgundere üzerinde kurulmuştur. On üçüncü asırda yapılmıştır. Kesme ve moloz taştan yapılmış 8 m uzunlukta, 6 m yüksekliğinde olup, İnceköprü adıyla bilinir. Bugün üstüne ek yapılarak genişletilip yol olarak kullanılmaktadır.

Kavaklı Su kemeri: Yeni Cumâ Mahallesindedir. Kesme ve moloz taştan yapılmış olup, 20 m uzunluğunda 7 m yüksekliğindedir.

Abdullah Paşa Çeşmesi: Gülbahar Hâtun Mahallesindedir. Hazînedarzâde Abdullah Paşa tarafından 1849’da yaptırılmıştır. Dikdörtgen ampir biçimde yapılmış bir yapıdır.

Abdülhamîd Çeşmesi: İskender Paşa Mahallesinde 1891’de yaptırılmıştır. Üç musluklu ve her musluk ayrı yalaklıdır. Saçağın üstünde Abdülhamîd Hanın tuğrası vardır.

Zağanos Köprüsü: Ortahisar ile Gülbahar Hâtun semti arasındadır. Önceleri günümüzdeki köprünün yerinde, Zağanos Paşa tarafından 1467’de yaptırdığı, inip kalkabilen küçük bir köprü olduğu bilinmektedir. Şimdiki köprü kesme taştan 60 m uzunluğunda olup, tek gözlüdür.

İrene Kulesi: Yeni CumâMahallesinde, Boztepe eteklerindedir. Yapım târihi kesin olarak belli değildir. Kesme taştan içiçe geçmiş iki kuleden meydana gelmiştir. 1916-1918 Rus işgâlinde cephânelik olarak kullanılmıştır. Bir patlama yüzünden çatısı havaya uçmuştur.

Ayasofya Müzesi:İl merkezinin 3 km batısında yer alır. 1263’te Bizans İmparatoru VIII. Palaiogologos tarafından kilise olarak yaptırılmıştır. Trabzon Osmanlılar tarafından fethedilince camiye çevrildi. 1864’te tamir edilen cami 1957’de müze haline getirildi.

Trabzon Kalesi: Eski bir kaledir. Yukarı, Orta ve Aşağı Hisar olarak üç kısma ayrılır. Vazelon Manastırı: Maçka’ya iki saat mesâfede Hamurya Köyü yakınındadır. M.S. 317’de yapılmış ve 565’te Justinianus tâmir ettirmiştir. Bugün yıkıntı hâlindedir. Manzarası çok güzeldir. Sümela (Meryem Ana) Manastırı: Maçka’ya 18 km mesâfede orman içinde 220 m yükseklikte kayalara oyularak yapılmış bir manastırdır. M.S. 474’te yapılmış olup, 72 odalı, 4 katlı, binlerce el yazma kitabı bulunan kütüphânesi, altın ve gümüş mahfazalar içinde saklanan, imparator ve Osmanlı sultanlarının berât ve fermanları bulunan müzesi, eski çağın ressamlarından Luka tarafından yapılan Meryem Ana tasviri, yabancı turistlerin ilgisini çekmektedir. 1924’te bir yangınla tahrip olmuştur. Yabancı turistlerse duvardaki freskleri çıkarıp yurt dışına kaçırmışlardır. Odalar resimlerle süslüdür. Altındere Vâdisindedir. Kuştul (Hızır-İlyas) Kızlar Manastırı: Maçka’nın 30 km doğusunda Şimşirlik Köyü yakınında bir kaya üzerindedir. Binâya 93 merdivenle çıkılır. Manzarası güzeldir.

Mesire Yerleri: Trabzon, tabiî güzellikler yönünden zengin bir ilimizdir. Kıyıları, ormanları ve her mevsim zümrüt gibi yemyeşil örtüsüyle yurdumuzun en güzel köşelerinden biridir. Başlıca mesire yerleri şunlardır:

Çamburnu: Trabzon-Rize devlet karayolu üzerinde Sürmene’ye 7 km mesâfede tabiî bir mesiredir. Çakırgöl: Çakırgöl Dağının kuzey yamacında yer alan göl kıyısı güzel bir mesiredir. Alabalık boldur. Bulak Köyü: İl merkezine 11 km mesâfede temiz havası ve kaynak suları ile meşhur bir mesiredir. Bölgede kır kahveleri vardır. Zigana Geçidi: Değirmensuyu civârında 2510 m yükseklikte, etrafı çam ormanlarıyla kaplı yaz ve kış manzarasına doyum olmayan bir yerdir.

Kaplıca ve İçmeler: Trabzon, şifâlı su kaynakları bakımından çok zengindir. Birçok mâden suyu kaynağı vardır.

Kisarna ve Yomra İçmesi: Trabzon’a 7 km mesâfede Bengisu köyündedir. Mide, karaciğer, böbrek, barsak ve safra yolları hastalıklarına tavsiye edilir. Yakınında şişeleme tesisleri vardır. Gazino ve çay bahçeleriyle aynı zamanda bir mesire yeridir.

Ziyâret Suyu (Araklı ilçesi), Hadi Mâdensuyu (Çaykara ilçesi), Ziyaret Gölü Suyu (Maçka ilçesi), Sürmene Mâdensuyu, TonyaMâdensuyu, Uçarsu Mâdensuyu (Akçaabat ilçesi), Karadağ Mâdensuyu (Vakfıkebir ilçesi) Simenler Madensuyu (Vakfıkebir ilçesi), Sarayla Madensuyu (Yomra ilçesi), Ayazma Mâdensuyu (Yomra ilçesi), Acısu (Şalpazarı) diğer şifâlı sular olup, çoğunda tesisler yetersizdir.

Kent merkezi kuzeyde denizden, güneyde Boztepe''nin üzerine kadar düzgün olmayan teraslar halinde yükselir. Değirmendere, Kuzgundere (ya da Tabakhane) ve Zağnos dereleri yerleşimi güneyden kuzeye derin boğazlarla bölmüştür. Tabakhane ve Zağnos dereleri arasında kalan ve düzgün olmayan yüksek bir masa formundaki alan üzerinde, kentin bilinen eneski yerleşim kalıntıları tespit edilmiştir. İşte bu nedenle Trabzon adının eski Grekçe masa ya da trapez/yamuk biçimi karşılığı olarak "trapezos" kelimesinden geldiği görüşü ağırlık kazanmaktadır. Trabzon adına, Trapezos olarak ilk kez, Yunanlı komutan Kesnophon tarafından kaleme alınan, M.Ö. 4. Yüzyılda geçen olayların anlatıldığı "Anabasis" adlı antik kaynakta rastlanmaktadır.
İyon kökenli Miletoslular Batı Anadolu''dan sonra M.Ö. 7. Yüzyılda Karadeniz''e de gelerek kıyılarda koloni kentleri kurmuşlardır. Trabzon da, merkezi Sinop olan bu kolonilerin arasında sayılmaktadır ve birçok araştırmacı, kentin ilk kuruluşu olarak bu dönemi göstermektedir. Oysa Kolkhlar, Driller, Makronlar gibi yerli kavimler Trabzon civarında çok daha önceden beri yaşamaktaydılar.

Aynı yüzyılda Karadeniz Bölgesi Kafkasya''dan gelen Kimmerler ve onların ardından İskitlerin akınlarına uğramıştır. Ancak bu akımların kolonilerin kuruluşundan önce mi yoksa sonra mı olduğu konusu tartışmalıdır. M.Ö. 6. Yüzyılda ise Trabzon Perslerin egemenliğine girerek, Pont Kapadokyası adı verilen satraplık içinde kalmıştır.

Makedonya Kralı Büyük İskender M.Ö. 334 yılında tüm Anadolu''da Pers hakimiyetine son vermiştir.

İskender''in ani ölümünden sonra oluşan karışıklık sırasında Pont satrabı II. Ariantes''in oğlu Mithridates, yerli halkın desteğiyle Karadeniz''de Pontus Devletini kurmuştur. Trabzon, M.Ö. 280 yılında merkezi Amasya olan Pontus devletinin sınırları içinde kalmıştır.

M.Ö. I. Yüzyılda batıda güçlenen Romalılar Anadolu''yu da işgal etmeye başlamışlardır. Roma kralı Pompeius''un Pontus Kralı V. Mithridates''i Kelkit vadisinde bozguna uğratması üzerine Pontus Krallığı dağılmıştır. Böylece Trabzon , M.Ö. 66 yılında Roma yönetimine girmiştir. Roma''da Avgustus''la birlikte M.Ö. 27 yılındanitibaren imparatorluk dönemi başlamıştır. Avgustus''un idari düzenlemesi sonucu Trabzon, Pontus Polemoniacus adı verilen vasallık içinde yer almış, İmparator Tiberius zamanında (M.S. 14-37), diğer bir idare bölüm olan Kapadokya Eyaleti sınırları içinde kalmıştır. İmparator Nero döneminde ise (54-68) serbest kent olma ayrıcalığına kavuşturulmuştur. Trabzon bu dönemde "ünlü" ve "zengin" kent tanımlamasıyla tarihçilerin kitaplarında yer alır. Roma İmparatorluğunun doğu sınırının savunmasına önem veren Vespasian zamanında (69-79) Trabzon, Kapadokya -Galatya Eyaletine dahil edilmiştir.

Ünlü Roma İmparatoru Hadrian Döneminde (117-138) tüm imparatorlukta olduğu gibi Trabzon''da da önemli imar etkinliklerinde bulunulmuş, birçok dini ve askeri binalar ile yollar, su kemerleri ve yakın zamana kadar kalıntıları görülebilen yapay bir liman inşa edilmiştir Hadrian''dan sonra Trabzon''un parlak dönemi sona ermiş, 244 yılında para basma yetkisi elinden alınmıştır. Roma Döneminde basılan Trabzon sikkelerinin ön yüzlerindeRoma İmparatorlarının büstü olmakla birlikte, arka yüzlerinde Pontus Krallığı döneminden beri süregelen kendi mitolojik figürlerine yer verilmiş ve Grekçe yazı kullanılmıştır.

Trabzon, 276 yılında tüm Doğu Karadeniz Bölgesine akınlar yapan Gotların saldırısına uğramış, bu saldırıda tüm kent yakılıp yıkılmıştır. Roma İmparatorluğunun son dönemlerinde 4. Yüzyılın başında Diocletian Maximian, Constantinius ve Galerius''tan oluşan dörtlü idare zamanında Trabzon''da yeniden bir takım imar etkinliklerinde bulunulduğunu Trabzon Müzesindeki Latince bir kitabeden anlıyoruz.

Roma İmparatorluğu 395 yılında ikiye ayrılınca Trabzon, merkezi İstanbul olan Doğu Roma / Bizans İmparatorluğunun sınırları içinde kalmıştır. Bizans İmparatoru Justinianus (527-564) Trabzon''da kent surlarını restore ettirerek yeni bir imar etkinliğini başlatmıştır. Heraclius zamanında (610-641) imparatorluk askeri bölgelere ayrılmaya başlanmış, Trabzon, Teophilos zamanında (829-842) kurulan Khaldia Temasının merkezi olmuştur.

Müslüman Araplar 8. Yüzyılın başlarından itibaren Anadolu''ya düzenledikleri baskınlarda Doğu Karadeniz ve Trabzon''a gelmişlerdir.

Bizans İmparatorluğunun 1204 de IV. Haçlı seferleriyle gelen Latinlerin eline geçmesi üzerine, imparator I. Andronikos Komnenos''un İstanbul''dan kaçan torunları Alexios ve David, Gürcü Kraliçesi Tamara''nın da yardımıyla Trabzon''da 1204 yılında bağımsız olarak Komnenos Krallığını kurmuşlardır. Anadolu Selçukluları ile evlilik bağı oluşturarak ve vergi ödeyerek siyasi varlıklarını sürdürebilen Komnenos Krallığı, I. Manuel Komnenos zamanında (1238-1265) en parlak dönemini yaşamıştır. Gümüşhane''deki gümüş madenlerinin etkisiyle de ekonomik olarak güçlenen Manuel I''in sikkeleri üzerinde "en mutlu" ünvanı yer almaktadır.

I. Bayezid''in 1398 de Samsun yöresini almasından sonra Trabzon Komnenos Krallığı Osmanlı Devletine yıllık vergi ödemek zorunda bırakılmıştır. David Komnenos, iktidarı döneminde (1458-1461) vergi ödemeyi durdurarak, önceden ödediklerini de Akkoyunlu Devleti Sultanı Uzun Hasan aracılığıyla geri istemiş, Osmanlılara karşı Avrupa''daki büyük devletlere ittifak önerisinde bulunmuştur. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmet''in öncülüğündeki Osmanlı Kuvvetleri Bölgeyi kuşatarak, 1461 yılında Trabzon''u ele geçirmiş ve Komnenosların egemenliğine son vermiştir.

Trabzon, Osmanlı Döneminde önce eyalet ve sancak olarak şehzade ve mutasarrıflar tarafından idare edilmiştir. İlk sancak beyi Hızır Bey''dir. 1470 yılında sancak beyliği küçük yaşta Şehzade Abdullah''a verilmiş; Abdullah, annesi Şirin Hatunla birlikte 1479 yılına kadar Trabzon''da yaşamıştır. Yavuz Sultan Selim de şehzadeliği sırasında (1491-1512) Trabzon''da Sancak Beyi olarak bulunmuş, sonradan Kanuni ünvanı alacak olan oğlu Sultan Süleyman burada doğmuştur.

Trabzon 16. yüzyılda, merkezi Batum olan Lazistan Sancağı ile birleştirilerek eyalete dönüştürülmüş ve bu yeni idari birimin merkezi olmuştur. 1867 yılında Trabzon''da büyük bir yangın çıkmış, bir çok kamu binası da bu sırada yanmış ve kent daha sonra yeniden düzenlenmiştir. 1868 yılında vilayet olmuş, merkez sancağı dışında Lazistan, Gümüşhane, Canik Sancakları da buraya bağlanmıştır.

Birinci Dünya Savaşı sırasında, Ruslar Trabzon''a saldırır (14 Nisan 1916). Trabzonlulardan oluşan vurucu güçler (Milis), bu saldırı sırasında gerilla savaşı verirler. Bu sıralarda, cepheye gönderilmek üzere Hamidiye Zırhlısının desteğinde Trabzon Limanına gelen cephane Trabzonlu gençlerce büyük bir heyecan içinde boşaltılıp Maçka''ya taşınır.

Çaykara''da Sultan Murat Yaylasında (10 Haziran 1916), Of''ta Baltacı, Arsin''de Yanbolu Derelerinde Ruslara karşı başarılı savaşlar verilmiş, ancak o yıllardaki koşullar altında düşmanın Trabzon''a girmesine engel olunamaz ve Ruslar 14 Nisan l916 yılında Trabzon''a girer. Rusların Trabzon''da kaldığı bir yıl, on ay, on günlük süre içinde özellikle Rumlar ve Ermeniler, yerli halka büyük işkenceler yaparlar; sayısız insan öldürürler.

1917''de Rusya''da "Bolşevik Devrimi" olur, Çarlık Yönetimi yıkılır. Bunun üzerine Rus ordusunda büyük bir panik başlar. Bu Rusların Trabzon''dan çekilmesine de yol açar. Öte yandan, batıdan doğuya doğru kayan ve Karadağ''da toplanan Türk Çeteleri, Akçaabat''a inerek Yüzbaşı Kahraman Bey''in komutasında üç koldan Trabzon''a doğru yürürler ve 24 Şubat 1918 tarihinde Trabzon''a girer.

Ulu Önder Atatürk, Cumhuriyet döneminde Trabzon''a üç kez gelir; l924, 1930 ve 1937 yıllarında, ilk geldikleri 15 Eylül 1924 günü, Trabzonlularca "ATATÜRK GÜNÜ" olarak kabul edilir ve bu kendisine bir telle bildirilir.

22 Eylül 2012 Cumartesi

Tekirdağ İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

tekirdag_ilinin_tarihi_turistik_yerleri

Marmara ve Karadeniz’de kıyıları bulunan Tekirdağ, güzel ormanları, târihî eserleri ve tabiî kumsallarıyla güzel bir ilimizdir. Başlıca târihî eserleri şunlardır:

Rüstem Paşa Külliyesi:
Ertuğrul Mahallesinde Kânûnî Sultan Süleymân Hanın damadı Rüstem Paşa tarafından 1553’te Mîmar Sinân’a yaptırılmıştır. Külliye; câmi, hamam, bedesten, medrese ve kitaplıktan meydana gelmiştir. Günümüze orijinal şekliyle câmi, kütüphâne ve bedesten ulaşmıştır. Câminin tek ve geniş kubbesi ve yazıları bir sanat şaheseridir. Medrese yıkıntı hâlindedir. Hamamın sâdece taş ve tuğla duvarlarından bir kısmı kalmıştır. Bedesten altı kubbeli dikdörtgen bir yapıdır. Taş ve tuğla karışımından inşâ edilmiştir. Câmiye 1841’de Sultan Abdülmecîd devrinde son cemâat yeri ilâve edilerek ortaya beşgen saçaklı ve on musluktan şadırvan inşâ edilmiştir.

Eski Câmi: Ertuğrul Mahallesinde olup, kitâbesi yoktur. İlk yapı şekli yanmıştır. Daha sonra yapılan câmi 1830’da Zâhire Nâzırı Tekirdağlı Ahmed Ağa tarafından yaptırılmıştır. Çatısı ahşap, üstü kiremit kaplıdır. 1912 zelzelesinde yıkılan minâre, Cumhûriyet devrinde yeniden yapılmıştır.

Orta Câmi: Kürkçü Sinân Ağa tarafından yaptırılmıştır. Eski câmi yıkılmış olup, günümüzdeki câmi 1854’te eskisinin yerine yapılmıştır. Câmi duvarları kalın taşlardan olup, çatısı kiremitle kaplıdır.

Hasan Efendi Câmii: Hasan Efendi Mahallesinde olup, 1627’de Hasan Efendi tarafından yaptırılmıştır. Hasan Efendinin mezarı yanındadır. Minâresi tâmir görmüştür.

Sultan Süleyman Câmii: Çorlu ilçesinde çarşı içindedir. 1521’de yapılan câmi kesme taştan kare plânlı yapı yuvarlak kubbeyle örtülüdür. Tek şerefeli minâre silindirik gövdelidir.

Gâzi Ömer Bey Câmii: Malkara ilçesinde Fâtih’in meşhur komutanı ve Mora Yarımadası Fâtihi Gâzi Ömer Bey tarafından yaptırılmıştır. Eski Osmanlı câmilerindendir ve hâlen sağlamdır. Yanında 1490’da yapılmış Ömer Beyin türbesi vardır. 1830’da câmi tâmir görmüştür.

Ayas Paşa Câmii: Saray ilçesinde Sadrâzam Ayaz Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kesme taştan küçük bir yapıdır. Ana mekan kubbeyle örtülüdür. İnce silindirik gövdeli minâre tek şerefelidir. 1569’da yapılmış olan câminin avlusunda Kırım hanlarından İkinci Devlet Giray Hanın (v. 1725), İkinci Fetih Giray Hanın (v. 1746), İslâm Giray Sultanın (v. 1772), Üçüncü Selim Giray Hanın (v. 1785), Dördüncü Devlet Giray Hanın (v. 1780) ve Şahbaz Giray Hanın (v. 1792) kabirleri vardır.

Tekirdağ Müzesi: Eski çağlarla Osmanlı devrine âit eserler sergilenir. Oldukça zengin sayılır.

Rakoczi Müzesi: Macar Kralıİkinci Ferenc Rakoczi’nin 1720-1735 arasında Tekirdağ’da kaldığı ev, müze hâline getirilmiştir. Burada kullandığı eşyâlar, silâhlar, yaptığı yağlıboya tabloları ve tahta oymalar sergilenmektedir. Avusturya İmparatoruyla savaşan Rakoczi, Fransa’ya sığınmış ve Sultan Üçüncü Ahmed Han, Rakoczi’yi Macar Kralı tanımış ve Osmanlı Devletine dâvet etmiştir. 1735’te ölmüştür. Sonradan kemikleri Macaristan’a nakledilmiştir.

Eski Eserler: Marmara Ereğlisi: M.Ö. 601’de Samoslar tarafından kurulmuş eski bir şehirdir. Karaevli Köyü: Târihî bir Trak şehridir. Eski adı Mokapora (Mocasura) idi. Germeyan Köyü: Roma Devrinde Aproi-Apros-Apri isimli bir şehirdi. İnecik: Eski Trak şehridir. Roma devrinde gelişmiştir. Barbaros (Banados): M.Ö. 6. asırda kurulmuş târihî bir şehirdir. Mesinli Kale Kalıntıları: Çorlu ilçesine bağlı Mesinli köyündedir. Beşiktepe: Merkez ilçeye bağlı Ahmedikli ve Hacıköy arasında beşiğe benzer tepede kale kalıntıları vardır. Güneşli: Saray ilçesi yakınında eski bir yerleşim merkezidir.

Mesire yerleri: Tekirdağ, uzun kumsalları, bağları ve ormanlarıyla tabiî güzellikler açısından zengin bir ilimizdir. Yaz ortasında deniz kıyıları yöre halkının ve İstanbulluların akınına uğrar. Başlıca mesire yerleri şunlardır:

Barbaros; Tekirdağ’ın 8 km yakınında kumsalı çok güzel bir sâhil şerididir.

Kumbağ: Tekirdağ’ın 15 km yakınında deniz kıyısında bir tâtil köyüdür.

Sığ Deniz: Kumsalı, tabiî plajı, bağları ve ormanıyla çok sayıda turistin geldiği bir yerdir.

Çamlıköy: Saray ilçesinin Karadeniz kıyısındaki çok güzel manzaralı, tabiî plajlı ormanla denizin kucaklaştığı bir yerdir. Bahçeköy Deresinin Kastro’da Karadeniz’e döküldüğü yerde bir gölcük meydana gelmiştir. Bu gölcükte kayıkla gezilir ve gölcükte bol miktarda kefal balığı bulunur.

Çorlu Çamlığı: Çorlu-Lüleburgaz arasında soğuk ve güzel suları ve gür çam ağaçlarıyla süslü bir mesire yeridir.

Değirmenaltı: Tekirdağ’a 8 km mesâfede deniz kıyısında güzel bir mesire yeridir.

Mürefte: Denizi, kumsalı, üzümü, balığı ve manzarasıyla meşhur bir kıyı kasabasıdır.

Marmara Ereğlisi: Yaz turizmine çok müsâittir. Her zaman bol balığı vardır. Neresi kazılsa târihî eser çıkmaktadır.

Şarköy: Denizi, meyveleri, güzel suları ve yeşilliğiyle şirin bir dinlenme yeridir. Kıyıda faytonlar bulunmaktadır.

Eriklice, Gaziköy, Hoşköy, Karaevli, Topağaç ve Uçmakdere tabiî güzellikleriyle isim yapmış diğer tâtil ve dinlenme yerleridir.

Tekirdağ av turizmine müsâittir. Çil, çulluk, keklik, sarıasma, üveyik, yaban ördeği, yaban kaz ve tavşanı avlanır. Tekirdağ’ın Marmara’da 130 km, Karadeniz’de 3 km sâhili vardır.

Kaplıca ve İçmeleri: İlde önemli sayılacak kaplıca yoktur. Olanlarda da konaklama tesisleri mevcut değildir.

Avşar İçmesi: Tekirdağ’a 21 km uzaklıkta Barbaros bucağının Çanakçı köyü yakınındadır. Mîde rahatsızlıklarına faydalıdır.

Yarapsun Çamuru: Tekirdağ-Muratlı arasında Tekirdağ’a 7 km mesâfede bulunan 21-24°C sıcaklıktaki bir çamurdur. Bikarbonat bakımından zengin olan çamur, romatizma ağrılarına iyi gelir.

21 Eylül 2012 Cuma

Tokat İlinin Tarihi ve Turistik Yerleri

tokat_ilinin_tarihi_turistik_yerleri

Verimli ovalar ve önemli yollar üzerinde olan Tokat ili târihî ve turistik eserleri bakımından zengin bir ilimizdir. Başlıca târihî eserleri şunlardır:

Garipler Câmii: Tokat’ın en eski câmisi olan bu eser Danişmendoğulları zamânında Danişmend Ahmed Gâzi tarafından 1167’de yaptırılmıştır.

Alaca Mescid: İlk defâ 1301’de yaptırılan mescit yıkılınca 1505’te yeniden yaptırılmıştır. Tuğladan bezemeli minâresi Selçuklu mîmârî özelliğini taşır.

Hâtuniye Meydan Câmii: Meydan Mahallesinde, Sultan İkinci Bâyezîd Han, annesi Gülbahar Hâtun adına 1485’te yaptırmıştır. Câmi tek kubbeli ve minârelidir. Kapısının işlemesi çok güzel olan câmi 1939 ve 1943 zelzelelerinde büyük zarar görmüştür. Daha sonraları tâmir edilmiştir.

Hamza Bey Câmii: Bicaroğlu Hamza Bey tarafından yaptırıldığı kitâbesinden anlaşılmaktadır. Moloz taştan yapılan câmi, Bicar âilesinin eviyle içiçedir. Câmi, kubbeli ana mekanla yanlarda tonozlu bölümlerden meydana gelir.

Ali Paşa Câmii: 1572’de yapılmış bir Osmanlı eseridir. Kare plânlı kesme taştan, yüksek kubbeli ve tek minârelidir. Mihrabı ve minberi taştandır. Avluda Ali Paşa, eşi ve oğlu Mustafa Beyin türbesi vardır.

Behzat Câmii: Behzat Caddesinde Hoca Behzat bin Fakih Şirvan tarafından 1535’te yaptırılmıştır. Sultan İkinci Abdülhamîd Han devrinde bâzı ekler yapılan câmi 1939 zelzelesinde büyük zarar görmüş ve Vakıflar Genel Müdürlüğünce tâmir edilmiştir.

Ulu Câmi: 1679’da yapılan câmi, dikdörtgen plânlı kesme taştan olup, çatısı kiremitle kaplıdır. Kemer sütunları ve iç süslemesi büyük bir sanat eseridir.

Sefer Beşe Mescidi: Ulu Câmi yanında olup, 1251’de yaptırılmıştır. Kitâbesi Tokat Müzesindedir. Mescit günümüzde yıkılmış olup, yanında bulunan türbenin kubbesi sekiz köşeli piramit şeklindedir. Kesme taştan yapılmıştır.

Silahtar Ömer Paşa Câmii: Erbaa ilçesindedir. Yapım târihi kesin olarak bilinmemektedir. Süsleme tarzından 17. asrın sonlarında yapıldığı tahmin edilmektedir. Kalem işi süslemeleri çok güzeldir. Eserin dışı yalın, içiyse çok güzel süslemelerle doludur.

Ulu Câmi: Niksar ilçesinde, Danişmendoğulları tarafından 1145’de yaptırılmıştır. Niksar’ın en eski câmiidir. Melik Gâzi Câmii de denir. Osmanlılar zamânında tâmir ettirilmiştir.

Çöreği Büyük Câmii: Niksar ilçesinde İlhanlılar tarafından yapılmıştır. Giriş kapısı geometrik bitki motifleriyle süslüdür. Câmi, adını kapısının sağ ve solundaki çöreğe benzer iki büyük diskten aldığı zannedilmektedir.

Ulu Câmi: Zile ilçesindedir. Mehmed Zakuli bin Ebû Ali tarafından 1267’de yaptırılmıştır. 1909’da Kaymakam Necmeddîn Beyin yardımlarıyla tâmir ettirilmiştir.

Boyacı Hasan Ağa Câmii: Zile ilçesinin Sakiler Mahallesindedir. Ali bin Sultan Hoca tarafından 1497’de yaptırılmıştır. 1640’ta Boyacı Hasan Ağa tarafından tâmir ettirilmiştir.

Çukur Medrese: Yağıbasan Medresesi adıyla da bilinen eseri, Danişmendoğullarından Nizâmeddîn Yağıbasan tarafından 1164’te yaptırılmıştır. Gıyâseddîn Keyhüsrev tarafından 1248’de tâmir ettirilmiştir. Moloz taştan tek katlı medresenin kapı ve kemerleri tuğladandır.

Hâtuniye Medresesi: Hâtuniye Câmiinin yanında olup, oldukça yıkık vaziyettedir. Sultan İkinci Bâyezîd, annesi Gülbahar Hâtun adına 1485’te yaptırmıştır.

Pervâne Dârüşşifâsı: Gök Medrese adıyla da bilinir. Meydan Mahallesinde Selçuklu Veziri Nûreddîn Pervâne tarafından 1275’te yaptırılmıştır. Avluya bakan yüzü Selçuklu çinileriyle süslüdür. Sivil Selçuklu eserlerinin en eskilerinden biridir. Siyah ve Türk mavisinin hâkim olduğu süslemeler Selçuklu sanatının şâheseridir. 1926’da tâmir ettirilen Dârüşşifâ günümüzde müze olarak kullanılmaktadır.

Yağıbasan Medresesi: Niksar ilçesindedir. Günümüzde oldukça yıkık vaziyettedir. Çukur Medreseyle aynı zamanda yapıldığı tahmin edilmektedir.

Ebü’l-Kâsım Türbesi: Ebü’l-Kâsım bin Ali et-Tûsî tarafından 1234’te yaptırılmıştır. Mor, firuze, lâcivert çinilerle yapılmış kûfî yazılar geometrik geçmeler Selçuklu sanatının orijinal örneklerindendir.

Sümbül Baba Türbesi: Gaziosmanpaşa Caddesinde; türbe, tekke ve mescit olarak 1292’de yapılmıştır. Türbenin taş işçiliği büyük sanat eseridir. Hacı Sümbül tarafından yaptırılmıştır. Selçuklu mîmârisi tarzındadır.

Kırk Kızlar Kümbeti: Niksar ilçesinde olup, 13. asır Selçuklu eserlerindendir. Yapım târihi ve kime âit olduğu belli değildir. Yapının kâidesi taştan, sekizgen gövdesi tuğladandır.

Melik Gâzi Türbesi: Niksar ilçesinin çıkışındadır. Danişmendoğulları devrinde yapılmıştır. Câmi plânındadır. İçten bütün eseri dolaşan yazı kuşağı devrin ustalığını yansıtır.

Tokat Köprüsü: Şehrin girişinde Yeşilırmak üzerindedir. Selçuklu eseri olup, 1250’de yapılmıştır. Boyu 150, eni 7 metre olup, 5 gözlüdür. Osmanlılar devrinde tâmir gören köprü son şeklini almıştır.

Talazan Köprüsü: Niksar ilçesine 15 km mesâfede, Niksar-Erbaa karayolu üzerindedir. 1200-1220 arasında yapıldığı tahmin edilen köprü günümüzde yıkık vaziyettedir.

Saat Kulesi: Sultan Abdülhamîd Hanın tahta çıkışının 25. yıldönümü için 1902’de yaptırılmıştır. Kulenin girişi güneyinden olup, kuzeyinde bir dükkan vardır. Yüksekliği 33 metredir. Kesme taştandır.

Turhal Kervansarayı: Turhal-Pazar karayolu üzerindedir. Anadolu’da bulunan Selçuklu eserlerinin en güzellerindendir. Fakat hâlen bakımsız ve harap bir haldedir. Selçuklu Sultanı Alâeddîn Keykubat devrinde 1237’de yapılmıştır.

Sulu Han: Osmanlılar devrinde yapılmıştır. Günümüzde restore edilip, öğrenci yurdu olarak kullanılmaktadır.

Tokat Kalesi: Ortaçağda sivri ve kayalık bir tepe üzerinde yapılmıştır. Selçuklu ve Osmanlı devrinde tâmir görmüştür. Kalenin 28 burcundan günümüzde bir tânesi kalmıştır. Diğer kısımları harâbe hâlindedir. Tepe üzerindeki kulesine 362 basamakla çıkılır. Sarnıç, ambar, cephânelik ve muhâfızlar için binâlar vardır.

Turhal Kalesi: Bugün yalnız birkaç burcu kalan bu kale çok eski çağlardan kalmadır. Son şeklini Osmanlı devrinde almıştır.

Niksar Kalesi: Ortaçağdan kalmıştır. Fakat bugünkü şeklini Selçuklu ve Osmanlı devrinde almıştır.

Zile Kalesi (Nama Hisarı): Eski bir eserdir. Sur şekli Osmanlılara âittir. Roma İmparatoru Sezar’ın târihe geçen “Geldim, gördüm, yendim” (Veni, Vidi, Vici). Lâtince yazıların kazılı olduğu sütunun da bulunduğu kale bakımsızlıktan yıkılmak üzeredir. Osmanlı devrinde depo olarak kullanılmıştır. Kaleden Bodrum ve Sekerap Suyuna inen gizli tünellerin bulunduğu rivâyet edilir.

Nikopolis: Artova ilçesinin Sulusaray bucağında bir Roma çağı şehrinin kalıntıları toprak altındadır.

Neokaseria (Kaberie): Bugünkü Niksar şehrinin bulunduğu yerde eski bir Roma şehrinin kalıntıları vardır. Kale, sur ve yılanlı köprü kısmen ayaktadır.

Tokat Müzesi: Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı devirlerine âit eserler sergilenir. Osmanlı devrine âit olanlar arasında mahkeme sicilleri, mühürler, sikkeler, tabletler, tekke eşyâsı ve giyim-kuşama âit eserler çoğunluktadır.

Mesire yerleri: Tokat tabiî güzellikleri bakımından yurdumuzun zengin bölgelerinden biridir. Ormanlar ilde geniş bir yer kaplar. Bu yüzden birçok orman içi dinlenme yeri vardır. Bâzı mesire yerleri şunlardır.

Câmiiçi: Niksar ilçe merkezine 17 km uzaklıkta, Niksar-Ünye karayolu üzerinde bir ormaniçi dinlenme yeridir.

Zinav Gölü: Çukurgöl olarak da bilinen bu mesire yeri Reşâdiye ilçesine 25 km uzaklıktadır. Göl ve ormanların iç içe olduğu bir mesire yeridir. Gölün suyu tatlıdır.

Göllüköy: Reşâdiye ilçesine bağlı Göllüköy yakınındadır. Gölün suyu tatlı olup, etrâfının manzarası güzel bir mesire yeridir.

Kaplıca ve içmeler: Tokat içmeler ve kaplıca bakımından zengin bir ilimizdir. Sulusaray Kaplıcası, Reşâdiye Çermiği, Başören mâdensuyu, Reşâdiye mâdensuyu ve Ayvaz suyu ilin önemli şifâlı su kaynaklarıdır.

Sulusaray Kaplıcası: Sulusaray ilçesine 3 km uzaklıkta Ilıca köyündedir. Tesisleri mevcut olan kaplıcanın suyu romatizma, nevralji ve cilt hastalıklarına iyi gelmektedir.

Reşâdiye Kaplıcası: Reşâdiye ilçesinin 1.5 km batısındadır. Yeterli tesisleri olmayan kaplıca suyu romatizma, nevralji ve kadın hastalıklarına iyi gelmektedir.

Başören İçmesi: Merkez ilçeye bağlı Başören köyündedir. Sarılık suyu olarak da bilinir. Su, içme olarak mîde, karaciğer ve safra yolları rahatsızlıklarına, böbrek taşlarının düşürülmesinde faydalıdır.

Ayvaz Suyu: Niksar ilçesine 2 km uzaklıkta çıkar. Sertliği 0 derece olan su, şişelenerek diğer illere gönderilir. Su, safra kesesi ve böbrek rahatsızlıklarıyla yüksek tansiyon ve barsak rahatsızlıklarına iyi gelmektedir.